Bu konunun itikadî / kelamî uzantıları da bulunmaktadır. Burada konunun ayrıntısına girilmeden meselenin fıkhı ilgilendiren yönü ele alınacaktır. Ancak bundan önce nazar değmesinin var olup olmadığına da kısaca temas edilecektir.
Resûl-i Ekrem, devesinin üzerinde şehrin sokaklarında ilerliyor, Medineli Müslümanların her biri O’nu misafir edebilmek için dil döküyor, âdeta yalvarıyordu. Sevgili Peygamberimiz ise onların hiçbirini kırmıyor, gülümseyerek şöyle buyuruyordu: “Devenin yolunu açınız, nerede duracağı ona bildirilmiştir.”
Ebu’l-Abbâs Sehl İbni Sa’d es-Sâidî radıyallahu anh’ın söylediğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e bir adam geldi ve:
–Yâ Resûlallah! Bana, yaptığım zaman hem Allah’ın hem de insanların beni seveceği bir iş söyle, dedi. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem...
Sezai Karakoç dendiğinde de aklıma gelen şeylerden biri Kudüs’tür. O, Kudüs’ü, Mescid-i Aksa’yı edebiyatımıza taşıyandır; şiirimizi Kudüsleştirendir. Türk edebiyatına Kudüs’ü, Mescid-i Aksa’yı dâhil eden, ondan sonra da birçok yazarın, şairin gündemine girmesinin yolunu açan kişi, Sezai Karakoç’tur. Mustafa Özel yazdı.
Hâlid belki de rüyasında Allah Rasûlü ve sevdikleriyle mesut bir hayatın tadına varırken sinsi bir yılanın üzerine geldiğinden habersizdi. Birden vücudunda derin bir acı, dayanılmaz bir sancı hissetmeye başladı. Hâlid b. Hizâm’ın mübarek hicret yolculuğu çölün tenha bir köşesinde bir yılanın saldırısıyla son buldu.
Yüce Allah’ın kıyâmet günü kullarını özellikle şefâat gibi bir vesileyle affedip onlara Cennet’i bahşetmesi, aslında şefâat edicilere bir ikrâm ve onların kadrini yüceltmekten ibârettir. Çünkü her türlü şefâatin ancak Allah’ın izniyle geçerli olabilmesi, aslında bütün şefâatin yine doğrudan Allah’a âit olduğunu gösterir.
Allah'ım! salât ve selam; Ayın on dördünün dolunayı, karanlıkları aydınlatan nur kaynağı, esenlik yurdunun anahtarı, İslam dininin güneşi Hz. Muhammed aleyhissalatu vesselam'ın üzerine olsun!