Nazar Değmesi

Bu konunun itikadî / kelamî uzantıları da bulunmaktadır. Burada konunun ayrıntısına girilmeden meselenin fıkhı ilgilendiren yönü ele alınacaktır. Ancak bundan önce nazar değmesinin var olup olmadığına da kısaca temas edilecektir.

 

1. Nazar değmesi var mıdır?

Varlık âleminde bizzat “zarar” ve “yarar” verme gücüne sahip yegâne varlık, âlimlerin Rabbi olan Allah’tır. Allah (c.c.) dışında hiçbir varlığın, Allah’ın bilgisi, izni ve müsaadesi olmadıkça hiçbir kimseye veya hiçbir nesneye fayda ve zarar verme yetkisi yoktur. Nitekim Yüce Rabbimizin güzel isimleri arasında yer alan en-Nâfi’ [menfaat veren] ve ed-Dârr [zarar veren] isimleri de fayda ve zarar verme gücüne sahip tek varlığın Allah olduğunu göstermektedir. 

Kulların birbirine herhangi bir konuda yarar ve zarar temin etmesi ancak Allah’ın izin vermesi, müsaade etmesiyle mümkün olabilir. Mesela can sahibi varlıkların canını alan yegâne varlık, el-Mümît [öldüren] adının sahibi olan Allah’tır. Allah dilemedikçe hiçbir nefis ölmez ve başkasını öldüremez. Bununla birlikte imtihan gereği Rabbimiz, kullarından kimilerinin kimilerinin canına, malına zarar vermesine müsaade edebilmektedir. Bu imtihanın sır ve hikmetlerini tam anlamıyla yalnızca O bilebilir.

Bu hikmetlerden biri olarak Rabbimiz kimi zaman, kullarının kendisine dönüş yapması, dua ve niyazda bulunması amacıyla kendisinin başına bir zararın isabet etmesine müsaade edebilmektedir. Nitekim bela ve musibetlerin, kulların Allah’a dönüş yapmasında etkisinin olduğu inkâr edilemez bir gerçektir.

Kur’an’da Yüce Rabbimizin sihir / büyü gibi şeylerle insanları imtihan ettiğini gösteren şu âyet konuyu anlamamız bakımından son derece önemlidir:

“… Onlar [o kâfirler, insanların sihir ve büyü konusunda imtihan edilmeleri için sihir yapmayı öğretmek üzere gönderilen Harut ve Marut isimli] o iki melekden, karı ile koca arasını açacak şeyleri öğreniyorlardı. Oysa büyücüler, Allah'ın izni olmadan hiç kimseye zarar veremezler. Onlar, kendilerine fayda vereni değil de zarar vereni öğrenirler…” [1]

Görüldüğü gibi bu âyette sihir / büyü ve büyücülerin “Allah’ın izni olmadan” kimseye bir zarar verme gücüne sahip olmadıkları belirtilmektedir. Buradan “Allah’ın izin ve müsaadesi olması halinde” zarar verebilecekleri anlaşılmaktadır. Aynı şeyi nazar için de söylemek mümkündür. Zira hiç kimse –Allah’ın izin ve müsaadesi olmadıkça- kimseye zarar veremez.

Âlimlerin çoğunluğuna göre nazar değmesi vardır ve haktır. Allah'ın takdiri dahilinde olmak üzere kimi insanların bakışlarının etkisi ile insanların can ve mallarına, hayvanlara zarar isabet edebilir.[2]

Allah Resûlü şöyle buyurmuştur: “Göz değmesi gerçektir. Herhangi bir şey kaderi geçecek olsaydı göz değmesi geçerdi. [Göz değmesi sebebiyle] yıkanmanız istendiğinde yıkanın.” [3]

Bazı filozoflar ve çoğunluğunu ehl-i sünnet dışı fırkaların oluşturduğu kimseler nazar değmesi diye bir şeyin olmadığını belirterek bunu inkâr etmişlerdir. Âlimlerin genel kanaatine göre bunu aklen reddetmeyi gerektirecek bir durum söz konusu olmadığı gibi rivayetlerde de yer alması, böyle bir şeyin hakikat olduğunu kabul etmeyi gerektirmektedir.

  

2. Nazar değmemesi için ne yapmalı?

Âlimlerin çoğunluğuna göre Allah Resûlü’nden nakledilen bazı dualar ve Kur’an’da yer alan kimi âyetleri okumak nazar değmesini engeller.

Allah Resûlü (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Sizden biri nefsinde, malında veya kardeşinde hoşuna giden bir şey görürse onun için bereket duasında bulunsun; çünkü nazar değmesi haktır.” [4]

Bu hadisten anlaşıldığına göre bir şeyi beğenip hoşlanan kimsenin bereket duasında bulunması gerekir ve bu bereket duası zararı kesin olarak giderir. Bereket duası birkaç şekilde olabilir. Mesela “Tebârekâllahu ahsenü’l-hâliqîn. Allahümme bârik fîh” [En güzel yaratıcı olan Allah’ın şanı çok yücedir. Allah’ım onu bereketli kıl] duası bunlardan biridir. Yine kişi beğendiği bir şey gördüğünde “mâşâallah lâ kuvvete illâ billah” dediğinde de nazarı o şeye zarar vermez.

Geçmiş dönemlerde kimi âlimler, insanlara çokça nazarı değdiği bilinen bir kimsenin tedbir amacıyla insanların arasına karışmasına engel olunabileceğini belirtmişler, hatta bu sebeple onun evinde göz hapsinde tutulacağını, eğer kazancı yoksa ona rızkının temin edileceğini belirtmişlerdir. Nitekim soğan ve sarımsak yiyen bir kimsenin bile kötü kokusu ile insanlara zarar vermemesi için mescide gitmesine engel olunabiliyorsa bakışıyla insanların canına, sağlığına ve malına zarar veren kişiler için de tedbirler alınabilir.[5]

Günümüz şartlarında bu tedbirin uygulanması mümkün değildir. Bununla birlikte başkalarında bir iyilik gördüğü halde nazar değmemesi için bereket duası yapmaktan kaçınan, sürekli başkalarına nazarıyla zarar verdiği tecrübe ile sabit olan kişilerden uzak durulması en uygun yoldur.

 

3. Nazar Değmesinin Tedavisi

Âlimler, nazar değmesi durumunda nazarı değdiği bilinen kimsenin yıkanması gerektiğini, bundan kaçınırsa buna zorlanacağını belirtmişlerdir.

Hz. Âişe’nin belirttiğine göre Allah Resûlü zamanında nazar değdiren kişi abdest alır, nazar değen kişi de guslederdi. [6]

Bu rivayetlerden anlaşıldığına göre nazar değdiren ve nazar değen kişilerin abdest almaları ve yıkanmalarının nazarın giderilmesi konusunda etkisi bulunmaktadır.

Bunun dışında Kur’an’dan Fâtiha, Felak ve Nas sûreleri, Âyete’l-kürsî okumak, Allah Resûlü’nden aktarılan şifa dualarını okumak da nazar değen kişinin tedavi edilmesi konusunda başvurulabilecek yollardandır.

4. Nazar boncuğu takmak

Nazar değmesini önlemek üzere nazar boncuğu vb. şeyler kullanmanın dinde hiçbir aslı yoktur. Şayet kişi, Allah’ın ilim, irade ve kudretini bir kenara bırakarak nazar boncuğu veya bir başka şeyin kendisini bir zarara karşı koruyacağını yahut bir faydayı kendisine temin edeceğini düşünürse şirke düşmüş olur. Allah’ın ilim, irade ve kudretini bir kenara bırakmamakla birlikte bu tip şeyleri bulundurmaya gelince âlimlerin geneli bunu da haram kabul etmişlerdir. En doğrusu böyle şeylerden kesinlikle uzak durmaktır. Vallahu a’lem.

 

Prof. Dr. Soner DUMAN



[1] (Bakara, 102)

[2] . (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtar, VI, 364)

[3] (Müslim)

[4] (Hâkim, Müstedrek)

[5] . (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtar, VI, 364)

 

[6] (Ebu Davud)

 

Yeni yorum ekle

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.