Hicret Yolunda Bir Durak: Ümmü Ma'bed'in Çadırı
Asıl ismi Âtike bint. Hâlid olan Ümmü Ma`bed, Huzâa kabilesine mensup olup cömertliği, cesareti, misafirperverliği ve veciz hitabetiyle tanınan bir kadındı. Amcasının oğlu Temim b. Abduluzza ile evliliğinden doğan oğlu Ma`bed’e nisbetle Ümmü Ma`bed künyesini almış, bu isimle meşhur olmuştu. Mekke-Medine yolu üzerindeki Kudeyd köyünde yaşayan Ümmü Ma`bed, geçimini koyun güderek sağlıyor ayrıca yoldan geçenlerin yiyecek ve içecek ihtiyacını karşılıyordu. Hicretin olduğu sene şiddetli bir kuraklık baş gösterince koyunlarını iyi besleyememiş ve çoğu sütten kesilmişti. Bu sıkıntılı günlerin birinde çadırının önünde otururken karşısına çıkan dört yolcu hayatının seyrini değiştirmiş, çok az kimseye nasip olan mucizelere şahit olmuştu.[1]
Mucizelere Kapı Aralayan Mola
Allah Rasûlü ve arkadaşları hicret yolunun üçte birini geçtikten sonra dinlenmek ve yemek yemek üzere Ümmü Ma`bed’in çadırında mola verdi. Ondan hurma ve et satın almak istediler. O zamana kadar İslamla tanışmamış olan Ümmü Ma`bed’in, kimleri misafir ettiği hakkında hiçbir bilgisi yoktu. Çadırına gelen herkese yaptığı gibi onlara da elinde olanları vermek istedi ancak kıtlık ve kuraklık sebebiyle yanında hiçbir şey bulamadı. O sırada Allah Rasûlü zayıf ve bitkin olan bir koyunu farketti ve onu sağmak için Ümmü Ma`bed’den izin istedi. Ümmü Ma`bed o koyunun güçsüzlüğü sebebiyle sürüden geri kaldığını, bir damla bile süt çıkmayacağını ancak isterse yine de onu sağabileceğini söyledi. Hz. Peygamber, besmele çekti, Allah’a dua etti ve koyunu sağmaya başladı. Sürüye katılmaya bile gücü olmayan o zayıf ve bitkin koyun, peygamberin elinde can buldu, memeleri sütle dolmaya başladı. Allah Rasûlü, Ümmü Ma`bed’den bir kap istedi ve sağdığı sütü ilk olarak ona ikram etti. Ümmü Ma`bed gözlerine inanamıyor, cılız koyunundan süt çıkmasına akıl sır erdiremiyordu. Efendimiz daha sonra yol arkadaşları için süt sağmaya devam etti. Herkes doyasıya içtikten sonra en son kendisi içti. Koyunun sütü o kadar bereketlenmişti ki Hz. Peygamber ve arkadaşları yanlarındaki kapları bile doldurmuşlardı. Hatta bir kap süt artmış, o da ev halkına bırakılmıştı.
Ümmü Ma`bed’in kocası Ebû Ma`bed, sürüleri otlatmaktan döndüğünde evde süt dolu kabı görünce çok şaşırdı. Geride süt verebilecek hiçbir koyun bırakmadığı halde bu sütü nereden bulduğunu eşine sordu. Ümmü Ma`bed heyecanla yaşadığı olağanüstü hadiseleri anlatmaya başladı; çadırlarına mübarek bir şahsın geldiğini, koyuna dokunmasıyla sütünün gelmeye başladığını söyledi. Ebû Ma`bed eşinin “mübarek bir adam” diye isimlendirdiği kişiyi daha ayrıntılı anlatmasını istedi. Bunun üzerine güçlü bir hitabete ve şairane bir üsluba sahip olan Ümmü Ma`bed, Peygamberimizin şemailini veciz bir şekilde tarif etmeye başladı:
“Aydınlık yüzlü ve güzel yaradılışlı idi; zayıf ve ince de değildi. Gözlerinin siyahı ve beyazı birbirinden iyice ayrılmıştı. Gözü, kudretten sürmeli idi. Kaşlarının ucu ince, saçları koyu siyahtı. Boynunda uzunluk ve yükseklik, sakalında sıklık vardı. Sustuğu zaman kendisinde vakar ve ağırbaşlılık, konuştuğu zaman da güler yüzlülük ve tatlı sözlülük vardı. Sözleri, sanki dizilmiş birer inci gibi, ağzından tatlı tatlı akmakta idi. Sözü açık ve hak ile batıl arasını ayırıcı olup, ne acizlik sayılacak derecede az, ne de boş ve gereksiz sayılacak derecede çoktu. Uzaktan bakıldığında insanların en heybetlisi idi. Yakından bakıldığında da tatlı ve hoş bir görünüşü vardı. Orta boylu idi; bakan kimse ne kısa ne de uzun olduğunu hissederdi. Arkadaşlarının arasında en güzel görüneni ve nur yüzlü olanıydı. Sanki o bir fidan idi ki; iki fidan arasında bitmiş, parlaklığı ve yeşilliği onlara üstün gelmişti. Arkadaşları, ortalarına almış durumda hep onu dinlerler; bir emir verdiği zaman da hemen buyruğunu yerine getirmeye acele ederlerdi. Kendisi ekşi ve asık suratlı değil, güleçti. Kimseyi kınamaz ve azarlamazdı.”[2]
Ebû Ma`bed eşinin anlattığı kişinin, Kureyşlilerin peşine düştükleri Peygamber olduğunu anladı ve çadırına gelen bu Kutlu Misafir’i göremediği için çok üzüldü. Allah Rasûlü’ne sahabî olabilmeyi çok arzuladığını dile getiren Ebû Ma`bed ilk fırsatta O’nun yanına gitmeye ant içti.[3]
Müşriklere Karşı Rasûlullah’ı Koruması
Hz. Peygamber’in peşindeki Kureyşli müşrikler, gidebileceği bütün yolların peşine düşmüş, Ümmü Ma`bed’in çadırına kadar gelmişlerdi. Hz. Peygamber ve arkadaşlarını tasvir edip Ümmü Ma`bed’e buralardan geçip geçmediğini sordular. Ümmü Ma`bed, bu azılı müşriklerin niyetlerinin Allah Rasülü’nü öldürmek olduğunu biliyordu. Bu yüzden onların sorularını geçiştirerek cevapladı, kimden bahsettiklerini anlamadığını söyledi. İstedikleri cevapları alamayan Kureyşliler, Ümmü Ma`bed’e baskı yapmaya kalkıştı. Ancak Ümmü Ma`bed geri adım atmadı ve eğer gitmezlerse bütün kabilesini başlarına toplayacağını söyleyerek müşrikleri tehdit etti. Onun cesaretli ve dik duruşu karşısında çaresiz kalan müşrikler, tüm kabileyi karşılarına almaktan korktular ve çekip gittiler.[4]
Sütle Gelen İman
Allah Teâlâ’nın her kuluna nasip etmediği peygamber mucizelerinden biri bu aileye nasip olmuş cılız ve güçsüz bir koyun, Ümmü Ma`bed ve ailesi için hidayet ve bereket kaynağına dönüşmüştü. Onlar kendilerine gösterilen bu mucizeyi azılı müşriklerin yaptıkları gibi akli çıkarımlarla inkâr yoluna gitmemiş, Allah’ın lütfunun bir tecellisi olarak görüp iman etmişlerdi.
Ümmü Ma`bed’in ne zaman Müslüman olduğuna dair farklı rivayetler mevcuttur. Bir görüşe göre Ümmü Ma`bed, Rasûlullah kendisine misafir olduğu sırada Müslüman olmuş, eşi Ebû Ma`bed de olayları öğrendikten sonra hemen yola çıkarak Hz. Peygamber’e yetişmiş ve iman etmiştir. Diğer görüşe göre Hz. Peygamber çadırından ayrıldıktan sonra Ümmü Ma`bed ve eşi çadırlarına gelen misafirin peygamber olduğunu anlamış ve en kısa zamanda Medine’ye gitmeye karar vermişlerdir. Ancak Mekkelilerin Hz. Peygamber’in peşinde olduğunu bildikleri için O’nun izini sürmelerinden çekinmişler ve bir süre beklemişlerdir. Rasûlullah’ın Medine’ye vardığı haberi gelince artık onlar da yola koyulmuşlar. Medine’ye gittiklerinde Hz. Peygamberin huzuruna çıkıp biatlerini bildirmişlerdir.[5]
Bir Ömür Süren Hatıra
Ümmü Ma`bed ve ailesi İslamiyet’i kabul ettikten sonra Kudeyd köyünde yaşamaya devam etmişlerdi. Hz. Osman zamanına kadar yaşadığı bilinen Ümmü Ma`bed için, Hz. Peygamber’in çadırına geldiği gün hayatının dönüm noktası olmuştu. Aile içerisinde sürekli bahsi geçen o günü “Mübarek Adamın Günü” diye nitelendirmiş, öncesi ve sonrasını da “mübarek adam gelmeden önce” ve “mübarek adam geldikten sonra” diyerek ayırmıştı. Bu güzel anı 644 yılında Hz. Ömer ve Hz. Peygamberin eşleri ile birlikte çıktığı hac yolculuğunda, Rasûlullah’ın kendisine misafir olduğu yere gelindiğinde tekrar hatırlanmış, Ümmü Ma`bed hüzünle unutamadığı o günü anlatmaya başlayınca Ezvâc-ı Tahirat da Rasûlullah’a duydukları özlemle birlikte gözyaşlarıyla onu dinlemişlerdi.[6]
Ümmü Ma`bed ve ailesinin İslamla şereflenmesine vesile olan koyunun bereketi Peygamber’in hayatıyla sınırlı kalmamıştır. Ailenin uzun yıllar bu koyunun sütünden yararlandığına dair rivayetler vardır. Ayrıca Hz. Ömer zamanında baş gösteren büyük kıtlık ve kuraklık günlerinde herkes yiyecek ve içecek bulmakta zorluk çekerken o koyunun sabah akşam süt verdiği kaynaklarda geçmektedir. Allah Rasûlü’nün eliyle bereketlenen bu koyunun h. 18 yılına kadar yaşadığı bilinmektedir. [7]
Bize Kalan Miras
Allah Rasûlü’nün hicret yolculuğunda verdiği mola Ümmü Ma`bed ve ailesinin hayatını değiştirmekle kalmamış, güçlü bir hitabete sahip olan Ümmü Ma`bed’in mübarek misafirini eşine tasvir etmesi, Rasûlullah’ın fiziki ve beşeri özellikleri hakkında ayrıntılı bilgi sahibi olmamızı sağlamıştır. Resim ve heykelciliğin yasak olduğu dinimizde Hz. Peygamber’in şemailine dair bilgiler sahabe döneminden itibaren ilgi ve merakla nesilden nesile aktarılmış, Hilye-i Şerifler O’na hasret çeken gönüllere bir nebze teselli kaynağı olmuştur. Hilyeler içerisinde Hz. Peygamber’i en fasih şekilde anlatan tasvirlerden biri olan Ümmü Ma`bed rivayeti, Hz. Ali ve Hind b. Ebî Hale’nin anlatımlarıyla günümüze kadar ulaşmıştır. Günümüzdeki en meşhur hilye rivayetinin sahibi Hz. Ali dahi kadınların duygularını kattıkları için Rasûlullah’ı daha güzel anlattığını söyleyerek bu konuda hanım rivayetlerinin hakkını teslim etmiştir.[8]
***
Allah Rasûlü’nü hicret yolculuğunda misafir eden, O’nun elinden süt içen, O’na yolculuğu için ikramlarda bulunan, müşriklere karşı O’nu savunan, kıtlık zamanlarında bile evinden bereket eksik olmayan, sonraki nesillere Rasulullah’ı tanıtma şerefine nail olan bu mübarek hanımdan Allah razı olsun. Rabbim ahirette Kevser Havuzu başında buluşmayı bizlere nasip eylesin. Âmin.