"İçinizden zayıf olanları benim için arayıp bulun [veya bir başka rivayette beni, zayıflarınızın arasında arayın). Size ancak zayıflarınız sayesinde rızık veriliyor ve düşmana karşı yardım ediliyor."
Ebû Seleme yaşlı gözlerle hanımı ve yavrusunun ardından baktı. Eşi ve çocuğu elinden alınmış, çölün bir kenarında yapayalnız kalmıştı. Derin bir hüzün ve acı içindeydi. Sonra döndü ve Allah diyerek Yesrib’e, hicret yurduna doğru yürümeye başladı. O, hicretin ilk yolcusu, muhacirlerin ilki olmuştu.
Çocuklarımıza ve gençlerimize, korkacakları değil sevecekleri bir yaratıcımız olduğunu anlatmalıyız. “Allah günah yazar, cehennemde yakar.” cümleleri bir kalpte imanı yeşertmez. Aksine yaşları ilerledikçe yaratıcı inançları bir tabuya dönüşür ve gazabından korktukları Allah’tan uzak durmak onlar için çözüm haline gelir.
Adam hikayesini bitirmiş, başını yere eğmişti. Muhammed aleyhisselâm, bir zamanlar sevgili kızını acımasızca öldüren, şimdi ise yüreği İslam nuruyla yumuşamış gözü yaşlı sahabisine baktı ve şöyle buyurdu: “Allah cahiliye devrinde yapılan kötülüklerin sorumluluğunu kaldırmıştır. Haydi, sen hayata yeniden başla.”
Hanzala, benim imzam. Nereye gitsem, insanlar bana hep onu soruyor. Ben bu çocuğu Kuveyt’te dünyaya getirdim ve insanlara armağan ettim. Hanzala, insanlara hep kendi olarak kalma sözü vermiş bir çocuk. Ben onu pek de güzel olmayan bir çocuk şeklinde çizdim. Saçları, dikenlerini silah olarak kullanan bir kirpiyi andırıyor.
Kelimelerimi bulmak istiyorum. Unuttuklarımı hatırlamak, bilmediklerimi öğrenmek ve her adımda direnişimi büyütmek istiyorum. Yaşayan kelimelerle var olmak ve yaşamak istiyorum. Zihin dünyamda canlılığı ancak canlı ve ‘’bizden’’ kelimelerle var edebilirim.
Dini tahsil yapmış olsun veya olmasın, herbir müslümanın, bu Peygamber mirası hadis-i şerifler hakkındaki ithamları ve bu ithamlara verilen cevapları öğrenmesi, her devirde olduğu gibi günümüzde de yayılmak istenen manevi mikroplara karşı aşılanması, bu mikropların tesirinde kalmış olan kardeşlerine, hiç değilse ilk yardım kabilinden el uzatması gerekir.
"Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider, konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Onlar sanki duvara dayanmış kütükler gibidir. Her gürültüyü kendi aleyhlerine sanırlar. Düşman onlardır. Onlardan sakın. Allah onların canlarını alsın. Nasıl bu hale geliyorlar?”
Kamp bitmiş biz İstanbul’a dönmüştük. Çok geçmedi Kurban Bayramı geldi, her yıl olduğu gibi yine deri toplayacaktık. Hummalı bir şekilde deri toplama işi için hazırlık yapıyorduk. Her kurban geldiğinde, bizim “bayram” dediğimiz, ne kadar deri topladığımız ile ilgiliydi. Öyle ki, uzaktan bir kurban gördüğümüzde bizi hayvanın eti değil, daha çok derisi ilgilendirirdi.