Saadet asrının beyaz güverciniydi iman… İnananların gönüllerinden özgürlük âlemine kanat çırpardı. Ona sahip olanlar kutlu insanlardı… Felaha erenlerdi…
Bayramlar sevinç ve eğlencenin demidir. Coşku ve mutluluğun doyasıya hissedildiği anlardır. İnsanların bir araya gelerek hoşça vakit geçirdikleri zamanlardır. Bu günlerin en iyi şekilde değerlendirilmesi, gayesine binaen idrak edilmesi Efendimizin(s.a.s) sünnetine uymak ile mümkündür.
Ezan, namaz vaktini haber verir. Bu kutsi çağrı insanlığı hakikate davet eder: Uykundan uyan… Seherin aydınlığında ya da gecenin bereketinde yıkan… Yok, olup gitmeden yokluğun sırrına er… Namaz bir meşale yaksın hayatına; sırat-ı müstakimi hatırlatsın her daim, yolunu şaşırma..
Emanet, hıyanetin aksine emniyettir, güvendir, korku ve endişeden emin olmaktır. Korumak ve saklamak demektir. Emanet mümin olmanın şartıdır. Çünkü mümin; elinden ve dilinden emin olunan kişidir. O; peygamberî bir sıfat taşıdığını bilerek izzetle yaşayandır.
Size doğruluk yaraşır. Doğruluk insanı iyiliğe o da cennete çeker, götürür. İnsan kendini bir kere doğruluğa verip, o yola yöneldi mi, hep doğru söyler, doğruyu araştırır. Böylece o insan Allah katında ‘Sıddık’ olarak yazılır.
“Dindar ve güzel ahlâklı bir arkadaşın durumu ile kötü arkadaşın durumu; misk taşıyanla, körük çeken adamın durumu gibidir. Miski taşıyan ya sana hediye eder, ya ondan satın alırsın veya onun güzel kokusundan istifade edersin. Körük çeken ise ya elbiseni yakar veya ondan üzerine pis bir koku siner.”
Peygamber Efendimiz (sas) yalnızken bir ordunun başındaymış gibi ciddi ve celâlet sahibi idi. Ancak ashabının yanında mübarek yüzünden tebessüm hiç eksik olmazdı. Eşsiz sohbetinde güzel ve latif kelâmın etkisi hissedilirdi.
Yüreklerine “Elif” çekilmiş yiğitler… Muhabbetullah’ı öyle derin yaşadılar ki onu masivanın ciğerine inen bir hançer yapıverdiler… “Elif” dediler… Bu tatlı iksiri tüm letâifleri ile içlerine çektiler, âdeta emdiler…