Bin Tane Canın Olsa
Bir haber gelmişti uzaklardan. Mekke rüzgârlarının da şahit olduğu bu haber, sevda kokuyordu. Rüzgâr, tüm bildiklerini anlatmak için hızlıca esiyor ve Mekke’nin sıcağını ona kulak verenlerin yüreğine üflüyordu. O anlattıkça heyecanlanmaya başlamış, gecenin şafağı beklemesi gibi bir umuda kapılmıştım. Zaman ilerledikçe huzura eren ruhum sessizce düşünmeye ve bunu anlatmak için kalemim kâğıt üzerinde hareket etmeye başlamıştı bile.
Zaman, kuru topraktan bir cennet yeşertme vaktiydi. Vahyin açtığı pencereden dünyayı seyredebilmek, teslimiyetin kanatları arasında sükûnete erebilmekti gayretin gereği. Tebliğ başladığında hiç şüphe duymadan iman edebilmekti. Kimi zaman gündüzün aydınlığında, kimi zaman gecenin karanlığında, kimi zaman da bir rüyada.
Sa’d b. Ebî Vakkas’ın, tatlı bir uykunun arasında bedenini şiddetle sarsan işte böyle bir şeydi. O, gördükleri karşısında heyecanlanmış; rüyasını kelimelere dökerken beni de bir merak sarmıştı. “Hiçbir şey göremediğim karanlık bir yerde, bir ay doğdu ve ben ona tabi oldum. Benden önce bu aya kimlerin uymuş olduğuna bakıyordum. Onlar, Zeyd b. Harise, Ali b. Ebî Talip ve Ebû Bekir’di.
Korkma ey Sa’d! Bu bir eza değil, müjde. Sakin ve sabırlı ol! Çok yakında bedenin özgürleşecek ve huzura erecek ruhun. Ne mutlu sana ki Ebû Bekir’in eliyle İslamla şereflendin. Ecyad Tepesi, sen de buna şahitsin!
Sa’d b. Ebi Vakkas, İslam deryasına dalarken mutlu ve huzurluydu. Gönül ikliminde fırtınalar koparan sevdayla imanın güzelliklerini seyre dalmıştı. Bunu duyan annesi, oğlunu dininden döndürmek için çareler aramaya başladı. Canından çok sevdiği yavrusunu yine canıyla sınayacaktı. Yemeği ve içmeyi kendisine yasaklamış, gözyaşlarını onun için akıtmıştı.
Sa’d için karar vermenin en zor zamanıydı. Bir yanda Allah’a ve Rasûl’e iman edip cennete girmek; diğer yanda canı gibi sevdiği, kendisine emek verip büyüten annesinin sözünü dinleyerek şirk bataklığına düşmek vardı. Ama Allah’a ve Rasûlü’ne duyduğu muhabbet annesine duyduğu sevgiyi gölgede bırakmıştı. Çünkü bu, cennetle müjdelenen bir davaydı. Diğer tüm sevdaları geride bırakan, şirke açılan her kapıyı kapayan bir sevdaydı. İşte Sa’d’ın da annesine: “Senin bin tane canın olsa ve bunları bir bir versen, ben yine de dinimden dönmeyeceğim.” demesi, onun dinine olan bağlılığının en güzel deliliydi.
Ey Sa’d, sen gönlünü ferah tut. Annene rağmen Allah’a gösterdiğin teslimiyet Rabbini hoşnut etti. Rasûlullah seni dünyadayken cennetle müjdeledi. Ve insanlara yol göstersin diye şu ayeti kerimeyi indirdi.“Bununla beraber (anne-baban) eğer hakkında bilgi sahibi olmadığın bir şeyi bana ortak koşmak için seninle uğraşırlarsa, o zaman onlara itaat etme. Dünya işlerinde onlara iyi davran.” (Lokman 31/15)
Bir imtihandı onunki. Ama o, bu imtihanı başarıyla geçebilmiş; Yaradan’a teslimiyet hususunda bize güzel bir örnek teşkil etmişti. Allah bizlere de “Anam babam sana feda olsun ya Rasûlallah!” diyebilecek bir iman sevgisi nasip etsin.