Sümeyye OLGAÇ -
Bir kelime düştü yüreğime. Sanki kaldıramayacak, düşürüverecektim onu yere. Sessiz ve sedasız bir haykırış olup taşmıştı içimden. Tek tek satır aralarına serpilip kendi benliğini bulmaya çalışıyordu. Hakikat sancıları, yüreğimin ona açılan kapısında daha fazla hissediliyordu. Muhabbet rüzgârları tatlı bir meltem gibi esiyor, onun varlığından bizleri haberdar ediyordu.
Sevmenin kavuşmaya, özlemin nihayete erdiği bu satırlarda onun adıyla hem dem olup onu yazıyordu kalemler. Ferman dinlemeyen coşkun bir sel gibi alıp götürüyordu bizi bu diyarlardan. Zamana inat bir sevdaydı onunkisi. İlerleyen ama azalmayan bir zaman, içtikçe ömre ömür katan, azalmayıp artan, tadına doyulmayan bir cennet pınarıydı. Ashab’ı Suffe’de kalan Rabîa’nın (ra) gösterdiği işte böyle bir vefaydı.
Ey Rabîa! Sen ki âlemlerin O’nun hürmetine yaratıldığı, candan çok sevilen Peygamber’in kapısında bekçisin. Geceler yoldaşın, dualarda saklanan âminler aydınlığın olsun. Secdeye varan eller, gün aydınlanıp zaman gelince onun hizmetinde koşsun.
Her daim Peygamber’in kapısında duran ona hizmet aşkıyla yanıp tutuşan güzel bir insandı Rabîa. Rasûlullah’ın zikirlerini dinleyerek mutmain oluyor, “Belki bana bir vazife verilir.” düşüncesiyle o güzel kapıdan hiç ayrılmıyordu. Ruhunun susuzluğunu ancak bu şekilde giderebiliyordu.
Onun bu samimi halini gören, gösterişsiz bir sevginin varlığından haberdar olan Peygamberimiz duygulanarak bir gün “Rabîa, benden ne dilersin?” buyurdu. Peygamber’in o mübarek ağzından dökülen bu sözler Rabîa’ya en büyük hediyeydi. Tek düşüncesi canından çok sevdiği Peygamberiydi. Acaba ne dileseydi? Zor bir karar vaktiydi şimdi. Tatlı bir telaş ve heyecan kaplamıştı bedenini. Dünyalık bir şey istese zaten elindekiler ona yetiyordu. Yeşeren bir yaprağın solması gibi o da solup gidecekti. Öyleyse, Rabîa müminlerin ebedi durağı olan ahiret için bir şey istemeliydi. Kararını vermiş olmanın huzuruyla tekrar Peygamberimizin yanına geldi. Onu gören Peygamberimizin, yüzüne bir tebessüm yayıldı. O yumuşak sesiyle Rabîa’ya hitaben;“Ne isteyeceğine karar verdin mi?” diye sordu. Bu soru karşısında Rabîa, biraz da heyecanla, isteğini O’na söyledi. Ve tüm inanların hayali olan “Bana şefaat etmeni ve Rabbimin beni cehennemden azad etmesini istiyorum.” dedi. Rabîa’nın bu isteği üzerine etrafı bir an sessizlik kapladı. Cevabı bir tek Rabîa değil orada bulunan herkes merak ediyordu. Gözler şimdi Âlemlerin Efendisi’ndeydi. Uzun bir müddet düşündükten sonra“Tamam, ama sen de çok secde ederek bana yardımcı ol.” buyurdular. (Müslim, Salât 226)
Ey Rabîa! Karanlık gecelerde yolunu bulan bir emsalsin. Müminleri kıskandıran bir mertebedesin. Rahmet sularıyla yıkanan bedenin, Rabbinin huzurunda secde edip beklemekte. Yere koyduğun baş, edeple eğilmekte.
Ey Efendim! Yüzyıllar sonra gelen bizler de Seni çok seviyoruz. Seni hiç görmediğimiz halde Senden ayrılmanın verdiği hüznü ta yüreğimizde yaşıyoruz. İşkenceden bunaldığımız için değil, seni özlediğimiz için Sana hicret ediyoruz. Bu hicretimizi kabul et.
Allah’ım, Habibini sevmeyi ve O’nu sevenleri sevmeyi bize nasip et.
Yeni yorum ekle