Şayet gözleriniz kımıldayıp dururken Rasûlullah’ı koruyamazsanız ve ona bir zarar gelirse Allah’ın huzurunda ileri sürebileceğiniz hiçbir mazeret olamaz.
Gözleri karardı, derken yemyeşil ve çok güzel bir yer gördü. Her yerden sular fışkırıyordu. Oyun oynayan çocuklar vardı. O oyuncaklar, zengin Yahudi çocuklarında bile yoktu. Burası ne güzeldi, şu karşıdakiler geçenlerde şehid olan arkadaşları değil miydi? Sonra babasını gördü, babacığım diye bağırmak istedi...
Peygamber Efendimiz (s.a.s.), hicretin dokuzuncu yılında yaptığı hacc sırasında 124 bin müslümana hitap etmiştir. Peygamberimizin yaptığı bu hacca Vedâ haccı, bu hacc sırasında verdiği hutbelerin tamamına da veda hutbesi denilmiştir.
gel kardeşim bir Fatiha okuyalım, hatta bir değil binlerce okuyalım. Sadece ölülerimize değil dirilerimize de okuyalım. Dirilmek için okuyalım. Hani sahabeden biri hasta bir adamı tedavi için yedi Fatiha okumuş ve hasta adam şifa bulmuştu ya[3] bizler de dertlerimizin dermanı, gönlümüzün şifası için...
Allah Resûlü ve arkadaşları bir akşam Medine’de mescitte oturuyorlardı. Bir adam geldi ve çok aç olduğunu söyledi. Efendimiz, hanımlarına haber göndererek misafiri için yiyecek bir şeyler göndermelerini istedi. Ancak hanımlarının evlerinde sudan başka hiçbir şeyleri yoktu.
“Allah’ım! Bize olan nimetlerini ve sayımızı artır, eksiltme. Bize ikram eyle, bizi küçük düşürme. Bize ver, mahrum etme. Bizi tercih et. Başkasını bize tercih etme. Bizden razı ol ve bizi razı kıl.” Sonra: “Bana öyle on âyet nazil oldu ki kim bu âyetlerin gereğini yerine getirirse cennete girer.” dedi
Davetçi, davetçisi olduğu davanın önüne geçmemelidir. Kendisine gösterilen ilgi veya önerilen hediyelerin cazibesine kapılarak davetini sulandırmamalı, kendisine dünyevi imkânlar hazırlayan ve istediğinde yapıp bozabileceği bir oyuncak olarak görmemelidir.
Mekkelilerin heyecanlı bekleyişleri ve meraklı bakışlarının sonunda Harem-i Şerif’e ilk giren Muhammed aleyhisselam oldu. Onun gelişi tüm Kureyşlileri son derece memnun etti.
Resûl-i Ekrem’in, içini çekerek akıttığı gözyaşları sahabileri hayrete düşürdü. Ashâb-ı Kiram: “Bu ne hâl ya Rasûlallah! Neden ağlıyorsunuz?” diye sorduğunda Efendimiz şöyle buyurdu: “Bu, sevgilinin sevgilisine duyduğu özlemdir.”