O, Allah’ın üzerine yemin ettiği yüce hayatın sahibi, ilahî kelamın ete kemiğe bürünmüş halidir. O’nu sevmek, O’na tâbi olmak, O’nun davasını anlayabilmek; O’nun hayatını en güzel şekilde öğrenmekle mümkündür.
Belki de Mekke’nin tüm genç kızları onunla evlenmek isterken, Abdullah kendisine eş olarak Âmine’yi seçti. Abdullah, çevresinde bir Yusuf misali hayranlık uyandıran, üzerine şiirler okunan, sevilen ve sayılan bir gençti. O, Abdülmuttalib’in oğluydu.
Muhammed aleyhisselâm göklere çıkarıldı. Orada hak dava uğruna mücadele vermiş, eza ve cefaya maruz kalmış, zindanlara mahkûm olmuş peygamberlerle görüştü. Allah celle’nin ayetlerinden bir kısmına, Rabbinin güç ve kuvvetine şahit oldu, gönlü sürura kavuştu, yüreği teselli buldu.
Saadet günlerinde hiç bir şehidin emaneti, hiç bir yetim kimsesiz ve sahipsiz kalmadı. Efendimiz aleyhisselâm Zeyd’in, Mus’abın, Hamza’nın çocuklarına yetim kalmanın, yalnız olmanın acısını yaşatmadı. Medine sokaklarında hiç bir çocuk, çaresiz ve ümitsiz olmadı.
585 yılında doğan Âmir, Teymoğulları kabilesinden Tufeyl b. Abdullah’ın kölesiydi. O, efendisinin sürüleri arasında ömrünü tüketmeye mahkûm edilen; bugününde hakkı, yarınında ümidi olmayan; ölümüyle yok olacak, adı sanı kalmayacak siyâhi bir köleydi.
Resûl-i Ekrem, devesinin üzerinde şehrin sokaklarında ilerliyor, Medineli Müslümanların her biri O’nu misafir edebilmek için dil döküyor, âdeta yalvarıyordu. Sevgili Peygamberimiz ise onların hiçbirini kırmıyor, gülümseyerek şöyle buyuruyordu: “Devenin yolunu açınız, nerede duracağı ona bildirilmiştir.”
“İnsan kendisini bir damla sudan yarattığımızı görmüyor mu? Bir de bakıyorsun ki, apaçık bir düşman kesilmiş. Kendi yaradılışını unutarak bize karşı misal getirmeye kalkışıyor ve: ‘Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?’ diyor. De ki: ‘Onları ilk defa yaratmış olan diriltecek.’ Çünkü O, her türlü yaratmayı gayet iyi bilir.
Ebû Seleme yaşlı gözlerle hanımı ve yavrusunun ardından baktı. Eşi ve çocuğu elinden alınmış, çölün bir kenarında yapayalnız kalmıştı. Derin bir hüzün ve acı içindeydi. Sonra döndü ve Allah diyerek Yesrib’e, hicret yurduna doğru yürümeye başladı. O, hicretin ilk yolcusu, muhacirlerin ilki olmuştu.