عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ أَنَّهُ سَمِعَ رَسُولَ اللهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ أَرَأَيْتُمْ لَوْ أَنَّ نَهَرًا بِبَابِ أَحَدِكُمْ ، يَغْتَسِلُ فِيهِ كُلَّ يَوْمٍ خَمْسًا، مَا تَقُولُ ذلِكَ يُبْقِى مِنْ دَرَنِهِ . قَالُوا لاَ يُبْقِى مِنْ دَرَنِهِ شَيْئًا . قَالَ فَذٰلِكَ مِثْلُ الصَّلَوَاتِ الْخَمْسِ ، يَمْحُو اللهُ بِهِ الْخَطَايَا .
Ebû Hûreyre radıyallahu anh’ın, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den duyduğuna göre Efendimiz (sahâbîlere hitaben) şöyle buyurmuştur:
-“Ne dersiniz, birinizin evinin önünde her gün beş kez yıkandığı bir dere/akarsu olsa, (bu yıkanmalar) o kişide kirden pastan bir iz bırakır mı?” Onlar;
-“Hayır, onda kirden pastan hiçbir iz bırakmaz, dediler. Bunun üzerine Resûlullahsallallahu aleyhi ve selem;
“İşte beş vakit namazın konumu budur. Allah, beş vakit namaz sebebiyle hataları temizler.” [1] müjdesini vermiştir.
Hadis, Câbir b. Abdillah radıyallahu anh’ten düz bir tespit ve teşbih cümlesi halinde “Beş vakit namaz, herhangi birinizin kapısı önünde akan ve her gün içinde beş kez yıkandığı suyu gür bir dereye benzer”[2] diye de nakledilmiştir.
Gerekçe
İslâm tarihinde beş vakit namazın farz kılındığı, “kâinat kitabının Hz. Peygamber’e gerçek yönleri ve bütün hikmetleriyle gösterilip öğretildiği” Mi’rac olayının yıldönümünü idrak edeceğimiz şu günlerde Mi’rac‘ın baş hediyesi ve mü’minler için aslında bizzat mirac demek olan namaz ile ilgili bir hadîs-i şerîf üzerinde düşünmek herhalde isabetli olacaktır. Süleyman Çelebi merhumun dile getirdiği mi’rac-namaz ilişkisi ne kadar güzel ve anlamlıdır:
“Sen ki mi’rac eyleyip ettin niyaz
Ümmetin mi’racını kıldım namaz!”
Biz biliyoruz ki Hz. Peygamber için hicret ile başlayacak ğurbet ateşinden önce vuslat neş’esinin lütfedildiği olayın adıdır Mi’rac. Namaz da aynı durumun bize ait uygulaması demektir. Nitekim bir rivâyette es-Salâtü gurbânun: “Namaz Allah’a yakınlıktır” buyrulmaktadır.[3]
Yöntem
Tebliğ, eğitim-öğretim, bilgilendirme ve bilinçlendirmenin hiç kuşkusuz çok değişik yol ve yöntemleri bulunmaktadır. Bu yöntemlerin tamamını Hz. Peygamber’in sünnetinde farklı ve ilginç örnekleriyle bulmak mümkündür. Çünkü Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, kendi ifadesiyle “muallim ve davetçi” olarak gönderilmiştir.[4]
Soru sormak suretiyle muhatapların dikkatini çekmek, onlarla diyalog kurmak ve soyut/mücerret gerçekleri somut/müşahhas hale getirmek yöntemi, anlamayı büyük ölçüde kolaylaştırmaktadır. Hadisimizde günde beş vakit edâ edilen namaz ibâdetinin kılanlara sağladığı mânevi temizlik ve arınma, bir derede günde beş kez yıkanan kişinin maddi açıdan elde ettiği temizliğe benzetilmiştir. Gerçekleşen mânevî arınma, böylece âdetâ gözle görülür hale getirilmiş olmaktadır.
Burada hemen işaret edelim ki Peygamber Efendimizin bazı özel konular dışında hemen her alandaki beyânları, muhataplar kitlesinin genelinin kolaylıkla kavrayabileceği açıklıktadır. Yeter ki biz, onun açıklama ve davranışlarında, Allah’ın Resûlü Hz. Muhammed’i arayalım, onu görmeye çalışalım.
Hz. Peygamber’in bu hadisteki yöntemi, zaman içinde ulemâ tarafından te’lif/kitap yazım yöntemi olarak uygulanmıştır. Özellikle halkı bilinçlendirmeye yönelik olarak kaleme alınan hadis kitapları, hemen her konuya o konunun faziletini/üstünlüğünü vurgulayan hadis-i şeriflerle başlatılmıştır. Önemi kavranan konunun daha bir istek ve kolaylıkla yaşanacağı umudu, bu uygulamada etkili olmuş gözükmektedir.
Anlam
Hadisimizde geçen hatalar (hatâyâ), İslâm bilginleri tarafından “küçük günahlar” olarak anlaşılmış ve yorumlanmıştır. Hakkında Kur’an-ı Kerim’de açıklanmış ceza (had) bulunan “kebîre” diye bilinen büyük günahlar, bu “hatalar”ın dışında tutulmuştur. Nitekim bir rivâyette, “büyük günahlardan sakınıldığı takdirde” beş vakit namazın, aralarda işlenecek küçük günahlara kefâret olduğu bildirilmiştir. Yine aynı şekilde iki sahih hadiste de bu durum açıkça ortaya konulmuş bulunmaktadır. Hatta bu hadislerin birinde Hud Sûresi’nin “Gündüzün iki yanında ve gecenin gündüze yakın saatlerinde namaz kıl. Şüphesiz iyilikler kötülükleri giderir.” anlamındaki 114. âyetinin de, işlenen bir “hata” üzerine nâzil olduğu ve iyiliklerin kötülükleri gidereceği hükmünün “bu tür hatalar işleyecek bütün ümmet fertleri hakkında geçerli” olduğu Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem tarafından bildirilmiştir.[5]
Ayrıca küçük günahlardan arınma imkân ve bilinci, müminlerde büyük günahları işlememe iradesini de geliştirip güçlendirir. “Sana indirilen kitabı oku ve namazı kıl. Şüphesiz ki namaz hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak elbette en büyük ibâdettir.”[6] âyeti, bu gerçeği ortaya koymaktadır.
Namaz ibâdetinin müminlerin hayatındaki etkisi açısından bu hadîs-i şerîf son derece dikkat çekici bir gerçekliği yansıtmakta, fevkalâde güçlü bir kulluk teşvikini içermektedir. Bizim için mi’rac, bu teşvike uyup söz konusu gerçekliği yakalayabilmek olsa gerektir.
Okudukça ayrı ve derin bir heyecan duyduğum, büyük ümitlere kapıldığım bu hadîs-i şerîf, âdetâ bir can simidi gibi mevcut kirli hayatı paylaşan Müslümanlara ne büyük müjdedir.
Netice
Kulluk gereği olan ibâdetleri ve özellikle namazı anlamakta güçlük çekenler, herhalde bu hadîs-i şerîfi kavramaları halinde kayıplarının ne denli büyük olduğunu da fark edecek ve tembelliklerine yanacaklardır.
Öte yandan namazını düzenli olarak kılanların böyle bir şansı kullandıkları bilinci içinde olmaları, hem sevinmelerine hem de ibâdetlerinden haz almalarına vesile olacaktır. Bir tür alışkanlık haline gelmiş, bir başka ifadeyle otomatikleşmiş bir kulluk uygulaması, bilinç/şuur noksanlığı yüzünden zevksizleşebilir. Bu sebeple hem namazlı-niyazlı Müslümanların hem de özelde namaz, genelde kulluk kusuru bulunanların bu hadîs-i şerîfteki Peygamber tespit ve muştusunun şuuruna varmaları gerekir. “Bir derede günde beş kez yıkanmak” diye kendi kendilerine sürekli telkinde bulunmaları, hem ömür sermayesi demek olan vakti bereketlendirecek, hem de kulluk pratiği ve dinî dirilik bakımından birçok şeyi değiştirecek ve geliştirecektir.
* Bu yazı, hocamızın ‘’Seçme Hadisler’’ adlı eserinden alınmıştır.
[1] – Buhârî, Mevâkît 6; Müslim, Mesâcid 283; Tirmizî, Emsâl 5; Nesâî, Salât 7; İbn Mâce, İkâmet 193.
[2] – Müslim, Mesâcid 284.
[3]- Bk. Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 321.
[4] – Konu ile ilgili örnekler için bk. Ebû Ğudde, er-Resûlü’l-muallim ve esâlîbuhu fi’t-ta’lîm. (Çeviri, E. Yıldırım, Bir Eğitimci Olarak Hz. Muhammed ve Öğretim Metodları, İstanbul, 2001.)
[5]- Bk. Buhârî, Mevâkît 4; Müslim, Tevbe 39.
[6]- el-Ankebût (29), 45.
Yeni yorum ekle