Kuşluk vaktine de gecenin dinginliğine de yemin olsun ki,
“Rabbinin seni terk ettiği de yok, sana darıldığı da…”
Vahyin gelmesi de kesintiye uğraması da, mutlaka, Sen’in için hayırdır, hayırlıdır.
Kederlenme…
Ey üstün amel! On gecenin rahmeti: Nefisten arınılan Hac günlerinin geceleri, Kur’an’ın inmeye başlayıp da cahiliyenin bittiği “kadri” büyük on gece, bin geceden hayırlı bir gece, şahid ol!..
Saba rüzgârının buram buram kokusunu taşıdığı tek çiçek, tek renk, tek hayat… Ümmetin, Livâü’l-Hamd’da, Sen’in kokunla uyanmayı arzu eder Sen’inle vardığı, Sen’inle kandığı derin uykudan…
Su temiz ve berraktır. Ancak şair onun temiz olma sebebini Hz. Muhammed(sas)’in yoluna girme sebebine bağlamıştır. Çünkü asıl temizlik ve saflık O’nun özelliğidir. Su, bu sebeple saflık ve temizlik sıfatlarını kazanmıştır. Müminler de Peygamberimizin yoluna girmekle ne denli saf ve temiz olduklarını âleme duyurmuşlardır.
Her suskunluk, söylenecek yeni sözlere gebedir. Taşımak zorken dünyaya ait tüm yükleri, içimizin ağırlığını hafifleten sözler ilaç olur. Toprağı yeşil bir vahaya çeviren Rabbimiz kararmış yüreklerimizi cilalar Sevgilisi’nin diliyle.
Na’t kelimesinin sözlük anlamı “bir şeyi methederek anlatma, vasıflandırma” iken daha sonra “Hz. Muhammed (sas)’i övmek için yazılan şiirler” anlamında kullanılmaya başlanmıştır. Divan edebiyatında pek çok şair na’t türünde eserler vermiştir.
Nâbi yanmaktadır. Gönlü aklına, aklı gönlüne hâkimdir. İltifatına nail olduğu paşayla hac yolculuğuna çıkar ve varır Medine-i Münevvere’ye. Münevverler münevverinin şereflendirdiği gülzâra. Gönlü Peygamberinin aşkıyla öylesine yanıyordur ki binlerce kilometre yoldan deve sırtında gelen Nâbi’nin gözünde zerre miktarınca uyku yoktur.
Zaman yüreklerimize dokunurken O’nun güzelliğiyle güzelleşen sözlere doğru yol alıp karanlıkları aydınlatana, yüreğimize su serpene doğru koşmak gelir içimizden. Sonsuz bir varlıkla kucaklaşırken hesap yok, kitap yok… Aşk bu… Hem öyle ki akıllara zarar. Aşkın sorusu da cevabı da akıl kitabına sığmaz…