Na’t kelimesinin sözlük anlamı “bir şeyi methederek anlatma, vasıflandırma” iken daha sonra “Hz. Muhammed (sas)’i övmek için yazılan şiirler” anlamında kullanılmaya başlanmıştır. Divan edebiyatında pek çok şair na’t türünde eserler vermiştir. Bunlardan biri de XVI. Yüzyıl klasik Türk edebiyatının Âzerî sahasında şiir yazmış olan Fuzûlî’dir. Fuzûlî, kaside nazım şekliyle yazmış olduğu Su Kasidesi adlı na’tında Peygamberimizi övmüştür.
Aşağıda şerhe çalıştığımız bölüm, Su Kasidesi’nin ilk beş beytidir. Kasidenin diğer beyitleri zaman zaman şerh edilerek siz sevgili okuyucularımızın takdirine sunulacaktır.
Su Kasidesi Şerhi -I
Der Na’t-i Hazret-i Nebevî – (Peygamber Hazretlerinin Naatı)
1- Saçma ey göz eşkten gönlümdeki odlare su
Kim bu denli tutuşan odlare kılmaz çare su
* Ey göz! Gönlümdeki ateşlere su (gözyaşı) saçma (serpme). Çünkü (aşk ateşiyle) tutuşan gönüllere su, çare olmaz (bu ateşi söndüremez).
Naatın matla (başlangıç) beytinde şair mübalağa yapar. Aşığın aşk ateşi o kadar büyük ve yakıcıdır ki onu söndürmeye hiçbir şeyin gücü yetmez.
Çünkü bu gerçek anlamda bir ateş değil aşktan mütevellit bir ateştir. Kullanılan od (ateş) kelimesi mecazîdir. Aşk ateşinin yakıcılığı normal bir ateşin yakıcılığına benzemez. Bu sebeple de su onu söndüremez. Buradaki gözyaşı suya teşbih edilmiştir, yani benzetilmiştir. Canı yanan, aşk ateşiyle kıvranan gönlün acısından gözlerden yaş gelir. Şair aynı zamanda hüsn-i ta’lil yapmıştır. Gözyaşlarının akmasını gönlündeki ateşi söndürme amacına bağlamıştır. Hâlbuki gözyaşı böyle bir amaca yönelik akıtılmamaktadır. Şair beyitte su ve ateş kelimelerinin zıtlığından faydalanarak tezat sanatı yapmıştır. Ayrıca beyitte gözyaşı kişileştirilmiştir. İnsan gibi düşünülerek konuşulmuştur.
Yukarıda ifade edilen mecazî aşk Peygamberimize duyulan aşktır ve bu aşkı söndürecek su yoktur.
2- Âb-gûndur günbed-i devvar rengi bilmezem
Ya muhît olmuş gözümden günbed-i devvare su
*Şu dönen gök kubbenin rengi su rengi midir yoksa gözümden akan yaşlar mı gök kubbeyi kaplamıştır?
Tecahü’l-i arif yaparak şair, aslında sebebini bildiği bir şeyi bilmezden geliyor. Gök kubbe zaten su rengindedir, yani mavidir. Fakat şair, gözümden o kadar çok yaş akıtıyorum ki gökyüzü bu yaşların etkisiyle gözüme su renginde görünmektedir, diyerek mübalağa yapar ve akıttığı yaşların fazlalığına vurgu yapar. Göğe kendi gözyaşının renk verdiğini düşünür. Beyitte “göz, âb, su” gibi birbiriyle ilgili kelimeler bir arada kullanmıştır.
3- Zevk-i tîğinden aceb yoh olsa gönlüm çak çak
Kim mürur ilen bırakır rahneler divare su
* (Ey Sevgili), Senin kılıca benzeyen bakışlarının zevkinden (benim) gönlüm parça parça olsa bunda şaşılacak bir şey yoktur. Zira akarsu da zamanla duvarda yarıklar meydana getirir.
Şair sevgilinin bakışlarını, yaralayıcılık bakımından, tîğa yani kılıca benzetmiştir. Sevgilinin bakışlarının gönlünü parça parça etmesinin tabii bir şey olduğunu ikinci mısrada gösterdiği örnekle ispatlamaya çalışmıştır. Nasıl ki akarsu aktığı yerde yarıklar bırakıyorsa bu da onun kadar normal bir şeydir. Burada “çak çak” ikilemesiyle aynı zamanda kılıcın çıkardığı sesi yansıma olarak kullanmıştır. Beyitte dikkat edilecek bir husus da “kılıca benzetilen bakışların yaralayıcılığındaki zevk”tir. Bu yaralayıcılık aşığın hoşuna gitmektedir, şair bundan zevk almaktadır. Zaten Fuzûlî’nin aşka bakışı da böyledir. Sevgilinin kılıcı aşığa su gibi aziz gelmektedir. Su – kılıç ilişkisi de önemlidir burada. Çelik su ile dövülür ve kılıç haline gelir.
***Tarikat meclislerinde Hz. Muhammed’in manevî şahsiyetinin daima hazır bulunduğuna ve O’nun nazarı ile zikir halkasındaki dervişlere ilâhî feyiz dağıttığına inanılır. Bu tür zikir ve merasimlerden sonra uzun süre su içilmemesi veya suyun ihtiyatla içilmesi beytin oluşturduğu çağrışımlar bakımından önemlidir.
4- Vehm ilen söyler dil-i mecrûh peykânun sözin
İhtiyât ilen içer her kimde olsa yara su
* Yaralı gönül senin peykân(ok ucu)a benzeyen kirpiklerinden korkarak söz eder. (Tıpkı bir) yaralının suyu ihtiyat(dikkatle, yavaş yavaş) ile içmesi gibi.
Peykân okun ucundaki demirdir. Sevgilinin oka benzeyen kirpikleri aşığı yaralar. Şair ikinci mısradan yola çıkarak birinci mısraı örneklemektedir yine. Nasıl ki hasta, yaralı bir kimse, canı acımasın diye, suyu yavaş yavaş içerse (benim) yaralı gönlüm de (senin) kirpiklerinden bahsederken aynı ihtiyatı gösterir, der. Ancak şair yine de sevgilinin kirpiklerinden bahseder çünkü ferahlama isteği de vardır. Bir önceki beyitteki gibi acıdan zevk alma söz konusudur. Yaralı gönül kişileştirilmiştir beyitte.
5- Suya virsün bâg-bân gül-zârı zahmet çekmesün
Bir gül açılmaz yüzün tek virse min gül-zâra su
* Bahçıvan boşuna zahmet çekmesin, gül bahçesini suya versin. (Çünkü) bin gül bahçesine su verse de (Senin) yüzün gibi bir gül açılmaz.
Bahçıvan sevgilinin yüzüne benzeyen bir gül yetiştiremeyecektir. Bu yüzden boşuna zahmet çekmemeli, bütün gül bahçelerini sele vermelidir. Sonraki beyitlerden de anlaşılacağı üzere şair buradaki “gül” teşbihiyle Peygamber Efendimizi kastetmektedir. Ondan sonra bir başka peygamberin gelmeyeceği fikri de verilmiştir beyitte.
Beyitte geçen “bir” ve “bin” kelimeleri arasında tezat vardır. “Tek” kelimesi hem “bir” hem de “gibi” anlamında tevriyeli olarak kullanılmıştır.
İlgili Yazılar:
Yeni yorum ekle