Yeni yorum ekle

Su Kasidesi Şerhi – II

su kasidesi fuzuli şerh Hz. Muhammed vav (Habîbim) De ki: “Eğer siz Allah’ı seviyorsanız Beni izleyin ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın!”  (Âl-i İmrân, 31)

Zaman yüreklerimize dokunurken O’nun güzelliğiyle güzelleşen sözlere doğru yol alıp karanlıkları aydınlatana, yüreğimize su serpene doğru koşmak gelir içimizden. Sonsuz bir varlıkla kucaklaşırken hesap yok, kitap yok… Aşk bu… Hem öyle ki akıllara zarar. Aşkın sorusu da cevabı da akıl kitabına sığmaz… Aşk ehlinin içindeki ateş öyle bir ocaktan tutuşmuştur ki onun bir kıvılcımı dahi Tûr-ı Mûsâ’yı kül eyler.

Candan da cihandan da geçer âşık-ı şeyda, Canan için. O’nun bakışlarıyla yaralanmak ister, O’ndan şefaat diler…

Kural yok, riyâ yok, aşk var… “kesret” yok, “Vahdet” var; “yok” yok, “ Var” var. Vahdet’e varacağımız yolda Gül var, Gül Yüzlü var, Canan var…

Gül’ümüz gülerse yüzümüze; “aşk”, aşk olur… Mübarek başı üzre duran bulut bize de sâyebân olur…

Dirilmek için ölmektir aşk… Menzile varmak için canhıraş olmaktır… Mademki yola çıkmışız ve uzundur yolumuz; o halde hazırlanıp heybemizi dolduralım… Menzile varmış, yolculuğun bütün çilelerini çekmiş ve Mahbub’a ulaşmış birinin rehberliğinde yol alalım… Gelin yolun, yolcunun sahibini iyi bilen O’nu memnun etmeyi hayatının gayesi haline getiren, O biricik Sevgili’nin aşkıyla, sözleri söz eyleyen Fuzûlî’nin kurduğu irfan ve edeb sofrasına beraberce oturalım, aşkımız nispetince ondan nasiplenelim:

6- Ohşadabilmez gubârını muharrir hattuna
Hâme tek bahmahdan inse gözlerine kare su

* Kalem gibi gözlerine kara sular inse de muharrir, hattını senin gubarına (yüzündeki tüylere) benzetemez.

Beyitte Sevgili (Peygamberimiz)nin ayva tüyleri ile gubarî hat arasında bir benzerlik kurularak teşbih sanatı yapılmıştır. Gubarî hattın özelliği çok küçük yazılıyor olmasından geliyor. Sevgilinin yüzündeki tüyler (sakal) de bu sebeple gubarî hatta benzetilmiştir. Peygamberimizin yüzü temiz ve beyaz bir sayfa gibidir. Şair, “gubar, muharrir (yazar), hâme (kalem), hat, kare su (mürekkep)” kelimelerini bir arada kullanarak tenasüp yapmıştır.

Kalemin gözüne kara sular inmesi ifadesi ise kinayeli bir şekilde kullanılmıştır. Burada birinci mana olarak kalemin göz denilen uç kısmına mürekkebin gelmesi; ikinci mana olarak ise yazıya çok fazla bakan kişinin gözlerinin kızarması, kararması olarak kullanılmıştır. O kadar ki gözleri kör olana dek…

Muharrir gözlerine kara sular inene kadar, yani kör olana kadar kâğıda yazı yazsa Senin yüzündeki tüylere benzer, o incelikte bir yazı yazamaz diyerek Peygamberimize hitap etmektedir.

7- Ârızun yâdıyle nem-nâk olsa müjgânım n’ola
Zâyi’ olmaz gül temennâsıyle vermek hâre su

* (Senin) Yanağını düşündüğümde kirpiklerim ıslansa ne olur ki; zira gülü düşünerek dikene su vermekle bir şey olmaz.

Şair yanak-gül, kirpik-diken arasında bir benzerlik kuruyor. Nasıl ki gül yetiştirirken dikene de su veriliyorsa ve bunda da olumsuz bir şey yoksa Senin (gül gibi) yanağını hatırladığımda kirpiklerimin ıslanmasının da bir zararı yoktur. Eğer Peygamberimizi düşündükçe ağlarsa belki de o gül gibi olan yüzünü rüyasında görebilmesi mümkün olacaktır. Temennisi budur şairin.

Ârız (yanak)-gül, müjgân (kirpik)-diken, yâd-temennâ kelimelerinin iki mısrada karşılıklı kullanılmasıyla leff ü neşr sanatı yapılmıştır.

8- Gam güni itme dil-i bîmârdan tîgun dirîğ
Hayrdur virmek karanu gicede bîmâre su

* ( Ey Sevgili!) Gam günü kılıcını hasta gönülden uzak tutma. Zira karanlık gecede hastaya su vermek hayırlı bir şeydir.

Geceleri hastaların hastalıkları daha da şiddetlenmektedir. Halk arasında “Geceleyin hastaya su vermek sevaptır.” sözü yaygındır. Bu durumdaki bir kimseye, onu ferahlatmak için su vermek, ne kadar sevapsa şair de aynı şeyi sevgiliden istemektedir. Sevgili olan Peygamberimizdir. O’ndan mahşerde, o karanlık günde, kendisine nazar yani şefaat etmesini istemektedir. Karanlık gece olarak bir de ölüm anı düşünülmektedir. Ölüm anında bir Müslümanı rahatlatacak en önemli şey “kelime-i şehâdet” getirmektir. Bu da su kadar aziz bir şeydir.

Şair, kılıç-su ilişkisinden de faydalanmıştır. Kılıcın keskinleştirilmesi için kılıca su vermek gerekir. Sevgilinin yaralayıcı bakışları da kılıç gibidir. Hem yaralayıcıdır hem de çektiği acılardan onu kurtaracak dermandır. Bana bir bak da beni bu azaptan kurtar, demektedir. Hastalara su vermek ifadesinde saklı olan bir başka mana da budur. Ağır hastalara su vermenin onu öldüreceği düşüncesidir. Dolayısıyla hastalığın verdiği azaptan kurtulmak isteyen hasta kendisine verilecek suyla ölümü tadacak ve acılarından kurtulacaktır.

9- İste peykânın gönül hecrinde şevkum sâkin et
Susuzam bir kez bu sahrâda menüm’çün are su

* (Ey) Gönül! Sevgiliden ayrı kaldığında (onun) ok temrenine benzeyen kirpiklerini iste(yerek) hararetimi söndür. (Zira) bu çölde susuzum. Benim için su ara.

Çölde susuz kalan kişi nasıl bir hararet ve istekle su ararsa şair de aynı hararetle sevgilinin ok temrenine benzeyen kirpiklerini arıyor. Ok aşığın bağrını yaralayacaktır ama aynı zamanda da okun ucunu yani temrenini sertleştirmek için kullanılan su aşığın gönlünü ferahlatacaktır. “Kez” kelimesi hem “defa” anlamında hem de “gez” anlamında kullanılmıştır. “Gez, ara ve benim aşk ateşimi söndürecek suyu bul. Yanmışım hararetimi söndür.” Şair bu beyitte de Peygamberimizin ilgisini istemektedir. Şair gönlünden bu hususta yardım istemektedir ve onu kişileştirerek ona hitap etmektedir.

10- Men lebün müştâkıyam zühhâd kevser tâlibi
Nitekim meste mey içmek hoş gelir huş-yâre su

(Ey Sevgili!) Ben Senin (insanlara ilahî aşk şarabı sunan) dudağının aşıkıyım; zâhidlerse kevseri murad etmektedir (istemektedir). Nitekim sarhoş kişiye şarap içmek, ayıklara da su içmek hoş gelir.

Leb, divan şiirinde tekliğin yani “vahdet”in sembolüdür. Kevser ise çokluğun yani “kesret”in. Çokluk dünyada sahip olduğumuz maddi şeylerdir. Dolayısıyla şair, zahitlerin kesreti istemelerine karşılık kendisinin vahdeti istediğini vurgulamaktadır. Mey ilahî aşktır. Ben lebi ve meyi istiyorum, yani ilahî aşkı, diyor. İlahî aşktan sarhoş olmuşlar, şarabı yani ilahî aşkı isterken o aşkı tatmamışlar su içmek isteyecektir. Huş-yâr aklı başında olan demektir. Zahitler her şeyi akıllarıyla anlayacaklarını zannederler oysa Allah ancak aşkla bilinebilir. Bu sebeple de zahitler ilahî aşktan uzak kimselerdir. Onlar cenneti arzularken şair gibi âşık olanlar, Allah’a ulaşmayı istemektedirler. Akıl gönül kadar tutkuyla bağlanmaz yaratanına. Akıl kurallara göre hareket eder, gönül ise ilahî aşkın götürdüğü yere gider. Hesapsızdır, riyakâr değildir âşık olan kişi.

***

Gelecek yazımızda da bu pınardan nasiplenebilmek duasıyla… Rabbim bize rehber kıldığı Sevgilisi’nin yolundan,  bizi ayırmasın…

Etiket: 
Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.