عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمَ قَالَ . سَبْعَةٌ يُظِلُّهُمُ اللهُ فِي ظِلِّهِ يَوْمَ لاَ ظِلٍّ اِلاَّ ظِلُّهُ اَلْاِمَامُ الْعَادِلُ وَشَابٌّ نَشَأَ فِي عِبَادَةِ رَبِّهِ
Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Başka bir gölgenin bulunmadığı kıyâmet gününde, Allah Teâlâ, yedi (sınıf) insanı (arş’ın) gölgesinde barındıracaktır. Âdil devlet reisi, Rabbine kulluk eden, temiz bir hayat içinde serpilip büyüyen genç…”[1]
Yedi Güzel Adam
Yedi mutlu kişi ya da yedi güzel adamı tanıtan hadîs-i şerîfin bundan sonraki kısmında; “Kalbi mescitlere sevgi ile bağlı kişi. Birbirlerini Allah için sevip birliktelikleri ve ayrılıkları Allah için olan iki insan. Güzel ve mevki sahibi bir kadının gayr-ı meşru dâvetine ‘Allah’tan korkarım’ diye yaklaşmayan yiğit. Sağ elinin verdiğini, sol elinin bilemeyeceği kadar gizli tasadduk eden. Tenhâda Allah’ı anıp gözyaşı döken.” ifadeleri yer almaktadır. Biz dînî, içtimâî ve ahlakî açılardan fevkalâde önemli mesajlar ve teşvikler ihtiva eden hadis-i şerifin, sadece ikinci cümlesi, yani yedi güzel adamın yalnızca ikincisi üzerinde durmak istiyoruz.
Önce bir-iki hususu kaydedelim. “Zıllullah”tan maksat, ya arşın gölgesi ya da Allah Teâlâ’nın emanı ve rahmetidir. O’nun setr gölgesine sığınma mutluluğuna kavuşacak insanlar da sadece bu yedi sınıftan ibaret değildir. Zira başka rivayetlerde önemli niteliklere sahip bazı kişiler daha sayılmıştır.[2] Bu hadiste yedisinin zikredilmiş olması, diğer rivayetlerdeki bu mutlulukları asla dışlamaz.
Öte yandan gerek hadisimizde bu yedi sınıfın gerekse diğer rivayetlerde aynı mutluluğu paylaşacakları belirtilen insanların vasıflarına şöyle bir göz atınca, her birinin, büyük güçlükleri göğüslemiş, hemen hemen aynı seviyede “zor”u başarmış oldukları, hepsinin birçok dâhilî ve haricî mânilere rağmen, soylu bir mücadele verdikleri anlaşılmaktadır. Ödülleri de ona göredir: Kıyametin dayanılmaz o dehşetli ortamında, ilahî koruma altında olmak…
Dindar genç
“Şâbbun neşe’e fî ibadeti rabbihi” ifadesi, hadisin birçok rivayetinde “fî ibâdetillah” şeklindedir. “Allah’a kulluk içinde serpilip büyüyen genç” demek olmaktadır. Yani gençlik yıllarını namazlı-niyazlı dindar bir çizgide geçiren genç, kıyametin dayanılmaz sıkıntılarından ilahî koruma ile kurtulacaktır. Bu sonuç onun, nefsini, Allah’ın emirlerine karşı gelmekten korumasının ödülüdür. Hevâ ve heveslerin, şehevî duyguların, gemlenmesi güç arzuların etkisine karşı koyup ibadete sarılmak elbette derin bir Allah saygısının delilidir. Eski deyimiyle “tâata mülâzemet ve ma’siyetten mücânebet” (emirlere sarılıp günahlardan kaçınmak) büyük bir fazilettir. Buna denk hiç bir şey olmaz. Özellikle bu, gençlik yıllarında gerçekleştirilirse, her türlü takdirin üzerinde bir meziyet ve büyük bir muvaffakiyet olur. Abdullah İbni Abbas hazretlerine sordular: “İki kişi var; biri çok namaz kılar, çok oruç tutar; fakat bazı yasakları da çiğner. Diğeri yalnız farz namaz ve farz oruç ile yetinir. Fakat günah işlemekten sakınır. “Bunların hangisini tercih edersin?” O da; “Günahlardan sakınmaya hiçbir şeyi denk tutmam.” cevabını verdi.
Gençlik yıllarında kulluk görevlerini dikkatle yerine getiren, yani Allah’a ibadetle büyüyen, yasaklardan uzak kalmak suretiyle bu güzel çizgisini daha da güzelleştiren genç, tam bir tercih ve uygulama kahramanı demektir. Kendi ruh ve beden sağlığı ile birlikte manevi dünyasının temizliğini tercih ve temin etmiştir. Böyle bir baharın yazı da kışı da yaşanmaya değer güzelliklerle geçer. Gençlik yıllarında kazanılan bu sağlıklı yaşayış, sonraki günler için tam bir güvence, iyi bir hatıra ve vazgeçilmez bir alışkanlık olur, “Temiz bir geçmiş ve gençlik” sonraki yılların tek teselli kaynağıdır.
Gençlik, harçlık ve boşluk üçlüsünün oluşturduğu tehlike ortamını Allah’a kulluk şuur ve uygulamasıyla aşmayı başaran genç, parlak bir geleceğe yönelmiş demektir. Bu parlak geleceğin ahirete ait kısmı hadisimizde “kıyametin sıkıntılarından kurtulmak” olarak belirlenmiştir. Dünyaya ait kısmı ise, herhalde halkımızın “ibadet dirisi” dediği sağlıklı bir ihtiyarlık, huzurlu ve bereketli bir ömürdür.
“Nerede tükettin” sorusu
Öte yandan bütünüyle sorumlu bir hayatın sahibi olan insan, -kadın olsun, erkek olsun- bir hadis-i şerife göre beş değerin hesabını vermek zorundadır. Peygamber Efendimiz buyuruyor ki, “Kul beş şeyden sorulmadıkça kıyamet günü Rabbinin huzurundan hiçbir yere kıpırdayamaz: Ömrünü nere(ler)de tükettiğinden, gençliğini nerelerde yıprattığından, malını nereden kazanıp nerelerde harcadığından ve bilgisiyle neler yaptığından.”[3]
Allah’a kulluk içinde serpilip büyüyen genç, dünyadaki mutluluğuna ilahî huzurdaki bu kaçınılmaz sorgulamada, alnının akıyla “kullukta” diye cevap verme mutluluğunu da eklemiş olacaktır.
Nimet-külfet dengesi
Hadisimizde “ilahî koruma altında yedi mutlu kişi” tanıtılırken, hiç şüphesiz, bu sonuca ulaşmak için verilecek mücadelenin çetinliğine de dolayısıyla işaret edilmiş olmaktadır. Zira nimet, külfet karşılığıdır. O halde “kıyamette ilahî koruma”yı kazanabilmek için, gençlik yıllarının güçlü bir mücadele ve kulluk içinde geçmesi alışkanlığına nesilleri hazırlamak gerekmektedir. Onlara bu imkânları vermek lazım gelmektedir. Kaldırım gençliği, televizyon gençliği, taverna gençliği, stadyum gençliği vs. değil, “mâbed gençliği” yetiştirme yolları hazırlanmalıdır. Bu görev de ailelere, eğitim kurumlarına, toplumlara ve toplum yöneticilerine düşmektedir.
Toplumda şartlar aleyhte yoğunlaştıkça, “Allah’a kullukta yetişmek” daha bir kıymet kazanır. Delilik ve babayiğitlik de bu noktada yoğunlaşır. Çünkü delikanlılık, günah işleme mazereti değil, “Allah’a kulluk” bilinci ve uygulama imkânıdır. O, böyle değerlendirilirse, bir mana ifade eder. Gerçek delikanlı, hislere heveslere, günün getirdiklerine değil, öz değerlerine önem veren, sorumluluğunu bilen ve sadece “Allah’a kulluk” edendir. En azından genelde böyle yaşayandır.
Hadisimizdeki sıra, “Allah’a kullukla büyüyen genç”in, olumsuzlukları karşılamak açısından “adaletli devlet reisi”ne eş bir konuma sahip olduğuna ve belki de onun kadar az bulunduğuna işarettir. Ancak biz, giderek gençleşen mâbed saflarını, adaletli yöneticilerin geleceği müjdesi olarak değerlendirmek, sevinmek ve ümitlendirmek istiyoruz. Daha doğrusu gençlerimizi “kullukta büyüme mutluluğu’’ içinde olmaya davet ediyoruz. Hadisimizin teşvik ve çağrısının da bu olduğuna inanıyoruz.
[1] Buhârî, Ezan 36, Zekât 16, Rikâk 24, Hudûd 19; Müslim, Zekât 91; Tirmizî, Zühd 53; Nesâî, Kudât 2.
[2] Mesela bk. Müslim, Zühd 74, Birr 38; Tirmizî, Büyü’ 67; Dârimî, Büyü’ 50, Rikâk 44; İbn Mâce, Sadakât 14; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 20, 35, 73; II. 237, 338, 359, 370, 523. 535; III, 427, 487; V. 229. 233. 237.
[3] Tirmizî, Kıyâme 1. Bir başka rivayette “gençliğini” yerine “bedenini” kelimesi geçmektedir.
Add new comment