Çocuk, evlilikte, neslin devamını sağlayan, insanoğlunu hayata bağlayan, ona yaşama sevinci veren ve vazgeçilemeyen temel unsurlardan biridir. İnsanlar eskiden beri genellikle çocuk sahibi olmak istemişlerdir. Ancak çocuk sahibi olamayan ailelerin bir kısmı da bu özlemini evlat edinerek gidermeye çalışmaktadırlar. Çünkü evlat edinme, kendilerini bu konuda çaresiz gören ailelerin özlemini gidermelerinde önemli rol oynamaktadır.
İnsan ve çocuk sevgisine büyük önem veren, yetim çocuklarla ilgilenmeyi özel teşvik eden İslâm dini, aileleri tarafından terk edilen kimsesiz çocukların bakım ve gözetimini tavsiye etmiş olmakla birlikte bu insanî görevin çocukla onu büyüten aile arasında birtakım hukukî sonuçlar doğurmasını kabul etmez. Zira “…Allah, evlatlıklarınızı öz oğullarınız gibi saymanızı meşru kılmamıştır. Bunlar sizin dillerinize doladığınız boş sözlerdir…” (Ahzâb, 33/4-5). mealindeki ayetten de anlaşılacağı üzere evlat edinilen çocuk, öz evlat gibi kabul edilmemekte, miras vb. haklardan yararlanamamaktadır.
Evlat edinme, cahiliye döneminde yaygın bir uygulama idi. Bunun sonucu olarak evlat edinilen; nesep, evlenme, miras ve mahremiyet gibi konularda öz çocuk gibi kabul edilirdi. Bu dönemde bir çocuğu evlat edinmek isteyen kişi, halkın önünde onu evlat edindiğini söylediğinde, çocuk artık evlat edinilen kişinin öz oğlu sayılır; evlat edinenin adıyla çağrılır ve birbirlerine varis olurlardı. İslâm’dan önce Araplar arasında erkek çocukları evlat edinme anlayışı olduğundan Hz. Peygamber de bu konudaki hüküm bildirilmeden önce kölesi Zeyd b. Harise’yi evlat edindi. Evlatlık öz evlat gibi muamele gördüğünden başlangıçta Zeyd b. Harise’ye, Zeyd b. Muhammed deniliyordu. Bu anlayışa göre hareket edildiği takdirde elbetteki öz evlat ile baba arasındaki hükümler neyi gerektiriyorsa evlatlık ile baba arasındaki hukuk da bunu gerektiriyordu. Bu durumdan anlaşıldığı gibi evlatlığın hanımı, öz oğlun hanımı gibi kabul ediliyordu.
Ne var ki, İslâm’ın ilk yıllarında eski geleneğin devamı olarak bir süre muhafaza edilen evlat edinme Medine döneminde nazil olan şu ayetle yasaklanmıştır: “ …Allah, evlatlıklarınızı öz oğullarınız gibi saymanızı meşru kılmamıştır. Bunlar sizin dillerinize doladığınız boş sözlerdir. Allah gerçeği söylemektedir; doğru yola O ulaştırır. Evlatlıkları babalarına nispet edin; bu, Allah katında en doğru olandır. Eğer babalarının kim olduğunu bilmiyorsanız bu takdirde onları din kardeşi ve dostlarınız olarak kabul edin. İçinizden kastederek yaptıklarınız bir yana, yanılmalarınızda size bir sorumluluk yoktur; Allah bağışlar ve merhamet eder” (Ahzâb, 33/4-5). İşte bu ayeti kerime ile Allah evlat edinme sebebi ile evlat edindikleri gerçek evlatlar olarak kabul etmediğinden Zeyd, bu ayetin nüzulünden sonra Zeyd b. Harise şeklinde öz babasına nispet edilerek çağrılmaya başlanmıştır. Hz. Muhammed’in duygusal bağlarla bağlı olduğu Zeyd’in evlatlıktan çıkarılması ile ayet yürürlüğe konmuş oluyordu.
İslâm’da evlatlık ilişkisinin gerçek bir yakınlık bağı olmadığını ve hukukî bir değere sahip olmadığını açıkça belirtmek üzere, Allah Teala, Hz. Muhammed’in daha önce evlatlığı olan kişinin boşadığı kadın ile evlenmesini de takdir etmiştir. Şöyle ki;
Hz. Peygamber halasının kızı Zeynep bt. Cahş’ı, Zeyd ile evlendirmiş, fakat Zeynep bu evliliğe istemeyerek yalnızca Allah Resûlü istediği için evet demişti. Bir yıl veya daha fazla süren bu evlilik hayatı ikisine de mutluluk getirmemişti. Çünkü Zeynep, asil bir aileye mensup, soylu ve gayet ince ruhlu bir kadındı. Zeyd‘i kölelikten azad edilmiş olduğundan dolayı kendine denk saymamış, onunla evlenmek istememişti. Eski Arap geleneğine göre asil bir kadın bir köle ile evlenemezdi. Dolayısıyla Zeyd’e bir türlü kalbi ısınmamış, devamlı bir huzursuzluk içindeydi. Zaman zaman da Zeyd’e karşı kendi üstünlüğünü söylemekten geri durmuyor, eşinin sözlerini dinlemiyor, her fırsatta eşinin kalbini kırıyordu.
Zeyd, çekilmez bir durum alan evliliğine sabretmiş ise de daha sonra Hz. Peygamber’e gelerek eşi Zeynep’ten şikayetçi olduğunu ve onu boşamak istediğini bildirdi. Resulullah bu durumdan çok müteessir oldu. Çünkü evlenmelerini bizzat kendisi istemişti. Bu sebeple “Allah’tan kork, hanımını boşama” sözüyle Zeyd’e sabır tavsiyesinde bulundu. Ancak evliliğin yürümeyeceğini gören Zeyd, kararında ısrar edip Zeynep’i boşadı. Böylece Zeynep serbest kalmış oldu. Bunun üzerine “Ey Muhammed! Allah’ın nimet verdiği ve senin de nimetlendirdiğin kimseye : Eşini bırakma, Allah’tan sakın” diyor, Allah’ın açığa vuracağı şeyi içinde saklıyordun. İnsanlardan çekiniyordun, oysa Allah’tan çekinmen daha uygundu….” mealindeki ayet nazil oldu (Ahzab, 33/37 ).
Allah Teâlâ, peygamberimize Zeyd’in Zeynep’i boşayacağını ve kendisini Zeynep’le nikahlayacağını bildirmiştir. Ancak bunu, açıklama emri olmadığı için gizliyordu. Hz. Peygamber o günkü Arap toplumunda, evlatlığının dul karısı ile evlenmenin ne anlama geleceğini çok iyi biliyordu. Bu nedenle insanların dedikodu etmelerinden endişe ederek Zeyd’e “eşini tut” diye tavsiyede bulunmuştu. Hz. peygamber, karşılaşacağı iftira ve suçlamalardan kaçınmak amacıyla Zeyd’in eşini boşamasını engellerken Allah Teala, bu davranışı peygamberinin yaşaması gereken bir tecrübe olarak kabul ediyor ve şöyle buyuruyordu: “ …. İnsanlardan çekiniyordun, oysa Allah’tan çekinmen daha uygundu. Zeyd, eşiyle ilişiğini kesince biz onu sana nikahladık ki, evlatlıkları, karıları ile ilişkilerini kestikleri (onları boşadıkları) zaman o kadınlarla evlenmek hususunda müminlere bir güçlük olmasın. Allah’ın emri yerine gelecektir” (Ahzab, 33/37). Allah Teala bu ayetle, insanlardan bu kadar çekinmesinden dolayı Resulüne ihtarda bulundu ve Ona Allah’ın her durumda korkulmaya daha layık olduğunu bildirdi.
Hz. Peygamber, Zeynep’le evlenince münafıklar ve müşrikler onun aleyhinde dedikodu yapmaya başladılar. Onlar, Hz. Peygamber için “oğlunun karısı ile evlendi” şeklinde sözler söyleyip kendilerince olayı kınamaya kalkışmaları üzerine şu mealdeki ayet nazil olmuştur: “Muhammed sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o Allah’ın elçisi ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir” (Ahzab, 33/40). Böylelikle Hz. Peygamberin Zeyd’in babası olmadığı belirtilmiş oluyordu. Evlat edinme konusuna Kur’an-ı Kerim’in yanı sıra Hz. Peygamber’in hadislerinde de özel olarak değinilmiş ve bir kimsenin babasından başka birine nisbet edilmesi şiddetle kınanmıştır. Bu duruma göre, başkasının çocuğunu evlat edinmekle öz çocuk gibi hak ve görevler meydana gelmez. Aralarında bir hısımlık doğmadığı için evlenme engeli de meydana gelmez. Ayrıca miras cereyan etmez. Çocuk, ancak kadının evli olduğu erkeğe nispet edildiğinden kendisini dünyaya getiren annesine ve onun nikahlı eşi olan babasına mirasçı olabilir.
Netice itibariyle Hz. Peygamber’in Zeynep’le yaptığı evlilik, cahiliye döneminin kötü bir adetini daha ortadan kaldırarak topluma yeni bir takım prensipler getirilmiştir. Ayrıca bu evlilikle, dinde olan denklik (küfüv) meselesi de gösterilmiş oluyordu. Yani evlenen kadınla erkek arasında, birtakım eşitlik veya eşitliğe yakın özelliklerin olması ki- bunlar; güzellik, asalet, zenginlik, nesep yönü vs. bunlar dikkate alınmadan yapılan bir evlilikten, güzel bir netice beklemenin mümkün olmadığıdır. Zeynep validemiz, her yönüyle Hz. Peygamber’e denk sayılırdı. Denklik yönüyle Zeyd ile aralarında farklılıklar vardı. İşte bu evlilikle gösterildi ki, evlilik öncesinde gözden kaçırılmaması gereken bir husus ta, eşler arasındaki bu denkliktir.
Bibliyografya
Acar, H. İbrahim, “ İslam Hukuku Açısından Evlat Edinme ve Hz. Peygamberin Zeynep’le Evliliği”, İslâm Hukuku Araştırmaları Dergisi, sa: 7, Konya-2006
Akgül, Muhittin, “ Kur’an-ı Kerim’de Hz. Peygamber”, Işık Yayınları, İstanbul-1999.
Aktan, Hamza, “Evlat Edinme”, İslâm’da İnanç İbadet ve Günlük yaşayış Ansiklopedisi I, MÜİFAV, İstanbul-1997.
Sarıçam, İbrahim, “Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı”, Diyanet İşleri Başkanlığı, Ankara-2004.
Kazıcı, Ziya, “Hz. Muhammed’in Eşleri ve Aile Hayatı”, Çağ Yayınları, İstanbul-1993.
Comments
Peygamberin yetimliği
Submitted by Harbimi on Wed, 09/02/2015 - 04:52Add new comment