Sınırları Koruma

عَنْ سَهْلِ بْنِ سَعْدٍ السَّاعِدِىِّ  رضى الله عنه  أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ : رِبَاطُ يَوْمٍ فِى سَبِيلِ اللَّهِ خَيْرٌ مِنَ الدُّنْيَا وَمَا عَلَيْهاَ

Sehl b. Sa'd es-Sâidî radıyallahu anh'den nakledildiine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

"Allah yolunda bir gün sınır bekçiliği yapmak, dünya ve dünyadakilerden daha hayırlıdır."[i]

Ribat

Sınır ya da hudud, vatan topraklarının düşmana en yakın ve dolayı­sıyla emniyetten ve güvenlikten en uzak bulunan, düşman eline geçme tehlikesi büyük olan en nazik noktasıdır. Arkasında bütün vatanın kaderi bulunmaktadır. Bu sebeple de sınırda yapılacak görev hem çok ağır hem de normalin üstünde bir uyanıklık ve fedakârlık gerektirmektedir.

Ribat kelimesi ile anlatılan sınır bekçiliğinin ehemmiyeti, çeşitli yönleriyle âyet ve hadislerde açıklanmıştır:

"Ey mü'minler, sabredin, sabır yarışında düşmanlarınızı geçin, sınırlarda nöbet bekleyin, (cihada hazır ve ) Allah'a karşı saygılı olun ki, felah bulasınız, kurtulasınız!"'[ii]

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin konuya ait 20 kadar hadisinde ortaya konulan özellikleri şöylece sıralamak mümkündür:

-Bir gün sınır bekçiliği, dünya ve üzerindekilerden hayırlıdır. 

-Bir gün sınır bekçiliği, bir ay oruç ve gece namazından hayırlıdır. Allah yolunda bir gece uykusuz kalmak bin gece (nâfile) namaz kılmak­tan daha faziletlidir.

-Sınır bekçiliği yaparken ölen kıyamete kadar kesintisiz sevap alır.

-Allah katında merzuk olur. Fettân (şeytan)dan ve kabir azabından emin olur.

-Kıyamet gününün o büyük dehşetinden emin olarak haşrolunur.

-Allah yolunda uykusuz kalan göze cehennem ateşi haram kılınmış­tır.

Bütün bu tebşir ve teşvikler, uygulamada başta sahâbîler olmak üzere seleften pek çok zâtın hudud boylarında yaşamayı, sınır bekçiliği yapmayı tercih etmeleri ile neticelenmiştir.[iii]

Öte yandan, işaret edelim ki, genel bir tasvibe mazhar olmamakla beraber, "bir namazdan sonra diğer bir namazı beklemeye” de ribat de­nildiği[iv] nakledilmiştir.

Cihad-ribat kıyaslaması

Abdullah b. Ömer radıyallahu anhümâ'dan şöyle bir görüş nakledil­mektedir: "Ribat, cihaddan faziletlidir. Çünkü ribat, Müslümanların ka­nını korumak, cihad ise, müşriklerin kanını akıtmaktır."[v]

Cihad ile karşılaştırması yapılacak ve belli bir gerekçe ile de olsa, üstünlüğü iddia edilecek kadar önem arz eden sınır bekçiliğinin, ya da sınır korumacılığının değeri, tüm vatan sathının sınırlaştığı günümüzde Müslümanlar açısından son derece artmış bulunmaktadır. "Şer'î sınır­lar"ın süratle yıkılmaya çalışıldığı bir ortamda sınır bekçiliği kafalara, gönüllere, ailelere, sokaklara ve toplumun her kesimine kaymıştır. Zira mânevî sınırları çiğneyerek maddî sınırları korumak mümkün değildir. O halde, artık ribat, İslâm'a yabancı her şeye karşı sınırları koruma uyanıklığı ve sorumluluğu anlamına da gelmektedir.

Prensipten gerçeğe

Yıllardır Müslümanları İslâm dışı bir hayata alıştırma gayretleri ve "hayata uyma" çağrıları, çağdaşlık ve batılılaşma gereği olarak sürdürülegelmektedir. Bütün çarklar bu istikâmette döndürülmektedir. Bu sebeple şimdi bütün vatan ribat alanıdır. Bunun için de İslâm hem Müslümanların hem de düşmanlarının ağırlıklı şekilde gündemindedir.

Din pratiktir, yaşayış biçimidir. Müslümanlar dinin ibadet ile ilgili ahkâmını şöyle-böyle yerine getiriyorlar diye dinin onların gündeminde olduğunu kabul etmek isabetli olmasa gerektir. Dini bütünüyle, ahlâkı, muamelâtı, ahkâmı, sorumluluğu ve mesajı ile günlük hayatta hissedip yaşamadıkça onu ne kadar gündemde saymak mümkündür?

Sonra dinin gündemde olması demek sadece bunlarla da açıklanamaz. Zira din, akıl, mal, nefs ve nesil gibi korunmasına memur kılındığımız değerlerin tümünü kucaklayıcı köklü tedbir ve ciddi teşeb­büslere girmiş olmak gerekmektedir. Gerçek şudur ki dinin korunması ancak şu üç adımın atılmasıyla mümkündür:

Dinin hükümlerini bizzat ve bilfiil yaşamak

Müesseselerini kurmak, kurdurmak

Eğitim ve öğretimini yapmak ve yaptırmak

Hemen belirtelim ki, bu üç noktada toplumumuzda müsbet geliş­meler görülmüyor değil. Ancak bunları çarpıtmak ya da etkisiz kılmak için her seviyede, her türlü sinsi girişimlerin bulunduğu da bir acı ger­çektir. O halde şimdi, tam bir nöbetçi uyanıklığı, sorumluluğu, eğitimi, tecrübesi, gözü karalığı, tedbiri ve tereddütsüzlüğü lazımdır. İslâm'ı me­sele edinen onu hayat gündeminin ilk ve temelli maddesi bilenler için bu hiç de zor olmayacaktır. Sınırları koruma sorumluluğunu, "hudûdullah'a riâyet dikkati ve titizliği" olarak anlayıp uygulamakla isbat edebiliriz. Çünkü, mü'min olarak gâyemiz, hayatı müslümanca yaşamaktır.

 



[i]                 Buhârî, Cihad 73
[ii]                 Al-i İmran (3), 200
[iii]                Hadisleri topluca mütalea için bk. Tefsiru ibn Kesir, II, 187-194,
[iv]                Feyzu'l-kadir, III, 109
[v]                 bk. Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, II, 1266