NEBEVİ GELENEK; İSTİKAMET ÜZERE OLMAK

Kur'ân-ı Kerim'de doğruluk, en geniş şekilde fayda ve hikmetleriyle açıklanmıştır. Allah'a, ahirete, meleklere, kitaplara iman edenler, mallarını akrabaya, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, köle ve esirlere harcayanlar; namazı kılan, zekâtı veren, sözünde duran ve sabredenler "doğrular" ve takva sahibi kişiler olarak nitelendirilmişlerdir. Ayrıca istikamet, peygamberlerin ve ümmetlerin ortak vasfı olarak belirtilmiştir. (Bakara, 2/177)

İnançta, niyet, düşünce ve davranışta  doğruluk ve dürüstlük Kur'ân-ı Kerim'in ortaya koyduğu en önemli ilkelerden biridir.  Âyet-i Kerime’de Rasûlullah’a ve ona iman eden müminlere şöyle buyrulmuştur:

"Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tevbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz O, yaptıklarınızı hakkıyla görür. " (Hûd Sûresi 11/112)

İstikamete büyük önem veren Hz. Peygamber, kendisinden yararlı bir öğüt rica eden kişiye "Allah'a inandım, de; sonra da istikamet sahibi ol"  buyurmuştur. İstikametin anlamı ve önemini ifade etmesi bakımından dikkat çekici olan bir başka hadiste Rasûlullah şöyle buyurmuştur: 

"Bir kulun kalbi istikamet üzere olmadıkça imanı istikamette (doğru) olmaz; dili istikamet üzere olmadıkça da kalbi istikamet üzere olmaz." (Müsned, III, 198)

İyi insan vasıfları arasında en başta doğruluk yer almış ve temel prensip olmuştur. Zira imanla doğruluk arasındaki sıkı bağ, başta insanın Rabbine karşı sadık olmasını, O'nu tasdik etmesini, sonra da niyet ve eylemleriyle tutarlı ve doğru bir yol izlemesini gerektirmektedir. Ancak bu şekilde sırat-ı müstakime yani dosdoğru yola ulaşılabilir. Bu nedenle söz ve davranışlarında dosdoğru olup yalandan kaçınmak Hz. Peygamber’in en önemli özelliklerinden olduğu kadar müminlerin de en belirleyici vasfı haline gelmiştir.

İstikametin önemini en üst düzeyde hisseden Hz. Peygamber, Hûd Sûresinin kendisini ihtiyarlattığını, saçlarını ağarttığını belirtmiştir. (Tirmizi, Tefsiru Sure, 56/6) Zira doğruluk/sıdk peygamberliğin en önemli sıfatlarından biridir. Söz ve davranışlarıyla da ümmeti için en güzel örnek olan Sevgili Peygamberimiz, kendisi yalandan uzak durduğu gibi, müminlere de yalanı yasaklamış, yanında birisi yalan söylese o kişinin hemen tevbe edip günahından arınmasını istemiştir. Çünkü Hz. Peygamber, yalan söyleyen kişinin münafıklığın üç alametinden birini taşıdığını haber vermektedir:

"Münafığın alameti üçtür: Söz söylediği zaman yalan söyler, vaad ettiği vakit sözünde durmaz, kendisine bir şey emanet edildiği zaman hıyanet eder." (Buhârî, Edeb 69)

Müminin kalbi, imanın ve doğruluğunun merkezi olmalıdır. Nasıl ki küfrün yuvalandığı bir kalpte iman, hıyanetin kök saldığı bir kalpte emanet bulunamazsa, yalanın kararttığı bir kalpte de doğruluk barınamaz. Zira Hz. Peygamber, "Bir kişinin kalbinde aynı anda iman ile küfür, doğruluk ile yalancılık, hıyanet ile emanet bir arada bulunmaz" buyurmuş (İbn Hanbel, II, 349), "Mümin yalan söyler mi? sorusuna ise şu cevabı vermiştir: "Konuştuğu zaman yalan söyleyen kimse, Allah'a ve ahiret gününe (tam manasıyla) inanmamıştır"  (Müttaki el-Hindî, Kenzu’l-Ummal, III,874).

Müslümanın en temel vasıflarından biri olan doğruluk; şahitlik, alışveriş, ticaret gibi durumlarda daha da fazla önem kazanmaktadır. Bu yüzden Hz. Peygamber, müminlerin ticaret yaparken yalandan sakınmalarını  şöyle öğütlemiştir:

"Eğer bir satıcı, doğru söyler ve gerekli  açıklamalarda bulunursa, alışverişi bereketlendirilir. Eğer yalan söyler ve kusurları gizlerse, alışverişinin bereketi yok olur." (Nesâî, Buyu, 4)

 “Emin” vasfıyla doğruluk timsali olan Râsûlullah doğru sözlülük konusunda o kadar titizdir ki, birçok kimsenin önemsemediği, çocuklara dahi yalan söylemeyi ve yalan söyleyerek şaka yapmayı men etmiştir. Allah’a inanan ve O’na ibadet eden mümin, Hz. Peygamber’in tanımıyla “insanların kendisinden emin olduğu kimsedir”.  Allah Rasûlü büyük günahların en ağırını sayarken Allah’a şirk koşmayı ve anne-babaya itaatsizliği zikrettikten sonra birden doğrularak, “İyi dinleyin bir de yalan söylemek ve yalan şahitlik yapmaktır” buyurmuştur. (Buhârî, Edeb 6)

Yüce Allah, çok büyük imtihanlardan geçmiş peygamberlerden Hz. İbrahim, Hz. İsmail ve Hz. İdris'i doğruluk ve sözlerindeki sadakatleriyle övmüş, bütün peygamberlerini doğruluk örneği olarak takdim etmiştir. Doğruluk, insanın Allah'a karşı yerine getirmek için önceden verdiği bir söz, bir misak ve ahiddir. insan bu yaradılış ahdine vefa gösterdiği ölçüde  sadıktır; sadakatin mükafatı da verilecektir. Nitekim Rasûlullah (s.a.s) doğruluğun insanı iyi bir kul olmaya, kulluğun da cennete götüreceğini şu sözleriyle haber vermiştir.

“Doğruluktan ayrılmayın. Çünkü doğruluk insanı iyiliğe, iyilik te cennete götürür. Kişi devamlı doğru söyler ve doğruluktan ayrılmazsa Allah katında “doğru/sıddık” olarak tescillenir. Yalandan sakının! Çünkü yalan insanı kötülüğe, kötülükte cehenneme götürür. Kişi devamlı yalan söyler, yalan peşinde koşarsa Allah katında “yalancı/kezzâb” olarak tescillenir.” (Müslim, Birr 105)