Ramazan ayı rahmet ayı… Bereketin gönüllerimizi, ruhlarımızı ve bedenlerimizi yıkayıp arındırdığı bir ay…
Ruhlarımızın bu dünyada yaşadığı dilemmadan kurtulup tek bir yöne odaklandığı; tezyinatın doruğa ulaştığı bu ayda müminler, hem iç dünyalarını hem yaşadıkları mekânları temizleyip bezemeye gönüllüdür. Bakan gözler güzel görmeye, konuşan diller kelimeleri özenerek seçmeye gayret eder. Edebiyat da nasibini alır bu güzel ve bereketli aydan. Şiirler söylenir ramazan üstüne… Bazen “Ramazâniyye” olur adı, bazen “Ramazân-nâme”. Kameri dokuzuncu ay olan ramazan, edebî metinlere konu olan yegâne aydır aynı zamanda.
İslâm geleneğinde hilâlin görünmesiyle başlayan ramazan ayı; oruç, iftar, teravih, sahur, bin aydan daha hayırlı olan “Kadir Gecesi” ve bayram hilâlinin görülmesi gibi pek çok yönüyle şairin ana malzemesi olmuştur. Kasidelerin nesîb (giriş) bölümlerinde, gazellerde ve mesnevilerde ramazanla ilgili beyitlere yer verilmiş; ramazanın sadece dinî yönü değil, aynı zamanda içtimaî hayattaki yeri, ramazan gelenekleri, kutlamalar, yemek kültürü vs. de bu tür eserlerin konusu olmuştur. Osmanlı’da ramazan ayının kendine mahsus bir özelliği de şairlerin yazmış oldukları kasideleri padişahlara, devlet adamlarına sunarak onlardan bağış almalarıdır. Bu bile ramazanın ne denli bereketli olduğuna nükteli bir misaldir.
****
Ramazanın konu edildiği şiirler XV. yüzyıldan itibaren yazılmaya başlanır; ancak örneklerinin çoğu Divan edebiyatının son dönemlerine doğru verilir. Bu gelenek Tanzimat döneminde sekteye uğrasa da günümüzde de ramazan konulu pek çok şiir yazılmıştır.
Biz bu yazımızda Türk edebiyatında ramazanın konu edildiği şiirlerden örnekler vererek nasıl işlendiğini izaha çalışacağız.
Malumunuz üzere ramazanın ilk günü, hilâlin görünmesine bağlı olarak belirlendiğinden ilk gün için “yevm-i şek” tabiri kullanılmaktadır. Bu günle ilgili olarak Enderunlu Vâsıf’ın Ramazâniyye’sinde şöyle bir beyit bulunmaktadır:
Yevm-i şekdir der iken ‘umde-i zühhâd-ı cihân
Toğup isbât-ı kadem kıldı hilâl-i ramazân
* Zahitler şüpheli gün ile ilgili fikir birliğine varmışken ramazan hilâli, (ramazanın) geldiğini ispatlamak üzere doğdu.
Aşağıdaki beyitte ise Vâsıf, ramazanın bir başka yönüne değinmektedir. Ona göre ramazan, bakmasını bilen için Allah’ın bahşettiği bir mağfiret (bağışlama) ayıdır. Ancak isyan ehli (olanlar) bu ayın kıymetini bilmezler:
Şîve-i ‘afv-ı Hudâ’dır nazar erbâbına bu
Ramazânun ne bilir kadrini ehl-i isyân
Şair, Ramazâniyye’sinde ramazanı Allah’ın mağfiret bahçesine benzettikten sonra aşağıdaki beyitte, kendisini bu bahçede günaha bulaşmış bir fidan gibi gösterir ve Allah’tan kendisini, af ve mağfiretiyle, bu günahtan kurtarmasını ister.
Biz o bağ içre nihâl-i güneh-âlûdeleriz
Rahmet-i ‘afv-ı ilâhî n’ola etse cereyân
Cenab-ı Hakk’ın günahları affedip örttüğü gufrân rüzgârı seher vakti estikçe (günahlarımızın da), sonbahar yaprakları gibi döküldüğü şeklindeki düşünce aşağıda şöyle ifade bulmuştur:
Bâd-ı gufrân-ı Hudâ kim seheri estikçe
Gûyiyâ berg-i ma’âsi dökülür şekl-i hazân
Sâbit adlı şairin bir beytinde de, ramazanın sonuna kadar şeytanların bağlandığına dair bir mısra bulunmaktadır. Şeytanın bile bağlandığı on bir ayın sultanı olan bu ayda günahtan uzak durmamızın çok da zor olmadığı anlaşılmaktadır.
Çilleye düstûrsuz girdi kapandı zâhid
Habs olur tâ Ramazân âhir olunca şeytân
***
Bir başka şairin ilâhî tarzında yazılmış bir şiirinde ise ramazanın gölgesini iman ehli üstüne saldığı ve onun nurunun irfan ehli üstüne doğduğu ifade edilerek, Allah’a hamd olsun ki ramazan geldi, denmektedir:
Sâye saldı ehl-i îmân üstüne
Hamdülillâh geldi mâh-ı Ramazân
Doğdu ol nûr ehl-i irfân üstüne
Hamdülillâh geldi mâh-ı Ramazân
Ramazanın on beşinden sonra, bu mübarek ayın gelmesiyle duyulan mutluluğun ifade edildiği şiirlerin yerini, gidişiyle birlikte üzüntünün ifade edildiği şiirler alır. Bunlardan birisi şöyledir:
Ey dostlarım ağlaşalım
Oruç ayı gitti yine
Hasret ile inleşelim
Oruç ayı gitti yine
Bir nûr idi Hak’tan gelip
Yere göğe nûru dolup
Sâdıkların elin alıp
Oruç ayı gitti yine
****
Manilerimiz de epeyce yaygındır. Bu maniler derlenip Ramazân-nâme adıyla yayımlanmıştır. Ramazan davulcularının dilinden işittiğimiz bu maniler, ramazan sevincini en güzel şekilde ifade ederek gelenekleşmiştir:
Geldi mâh-ı Ramazânım
Şâd olup sevindi cânım
Ramazân-ı şerîfiniz
Mübârek olsun Sultânım!
…
Bu gece ayı gördüler
Yüzlerin yere sürdüler
Donandı kandiller ile
Camiler ziynet buldular
Allah’ın birliğinde şüphe olmadığı ve müminlerin sahurda ibadet ettikleri, bir başka manide ise şöyle ifade edilmiştir:
Şekimiz yok birdir Hüdâ,
Yoluna bu canlar fedâ
Vakt-i sahur oldu diye
Eylerler mü’minler nidâ!
…
Sahur sünnet irâdettir
Bize lâyık ibâdettir
Beyim sahura uyanmak,
Ne devlet, ne saâdettir!
****
Cehennem kapılarının kapanıp cennet kapılarının açıldığı, on bir ayın sultanı mübarek ramazan ayının bütün Müslümanlara hayır getirmesi; Allah’ın bizleri nefsimizin şerrinden, değil bir ay, on iki ay boyunca koruması ve sonsuz rahmetini üzerimizden eksik etmemesi duasıyla sözlerimizi nihayetlendirirken büyük şairimiz Mehmet Âkif Ersoy’un, ümmetin ayrılığa düşmeden birlik fikrinde birleşmesini istediği dua niteliğindeki şiirinin ramazanla ilgili birkaç mısraını sunmayı da borç biliyoruz:
Yâ Rab şu muazzam Ramazân hürmetine,
Kaldır aradan vahdete hâil ne ise!
Yâ Rab şu asırlarca süren tefrikadan,
Artık ezilip düşmesin ümmet ye’se!
Add new comment