Bir kısmı da bu muhteşem konaktan içeri giriyordu, Kelime-i Şehadet kapısından, “Eşhedü enlâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh.”diyerek. Bu parola olmadan girilemiyordu konağa.
İmam Mâlik hocası İbn Şihâb ez-Zührî’den hadis bellemeye o kadar meraklıydı ki derse oturduğunda yanında daima kalın bir iplik bulundururdu, ezberlediği hadisleri düğümlemek için. Hocasının Peygamberimiz (sas)’den rivayet ettiği her hadis-i şerif için bir düğüm atardı.
İmam Mâlik çocuktu. İlme de kardeşi Nadr gibi rağbet etmemekte, güvercinleriyle oyalanmaktaydı. Çocuk daha… Güvercinler uçuyor, onu da oyuna uçuruyorlardı. Onun için varsa güvercinler yoksa güvercinler. Başka bir şeyle ilgilenmiyordu. Kardeşi Nadr ise ilimle meşguldü.
Resûlullah(sas) buyurdu ki vb. diye başlayan bu hayatımıza da yön veren bu sözler nasıl dinlenmelidir? Bu mübarek sözleri dinlemenin de bir adabı var mıdır? Evet vardır. Hadisleri dinleme adabını yüzyıllar ötesinden dört büyük mezhep imamlarımızdan olan İmam Mâlik’ten öğrenmeye ne dersiniz?
Devirlerden câhiliye devri. Bu devrin içinde dönen bir câhiliye kadını. Üstelik hamile.Doğum başladı. Günler öncesinden kazılan derin bir kuyunun ağzına yaklaştı anne adayı. Baba bir yerlere saklanmış, haber beklemekteydi.
Bu köşemizin adı “Bulmaca-Öğrenmece”. Çünkü bir taraftan kaçan kelimeleri saklandığı sözlüklerden arayıp, bulurken diğer taraftan bu kelimelerin anlamlarını öğrenmiş oluyoruz. Ne dersiniz siz de bu düşünceme katılıyor musunuz?
Evet, bir düşünün acaba siz hiç başkasının ayakkabıları içinde bir mil yürüdünüz mü? Peki, kendi ayakkabılarınızı çıkarıp, başkasının ayakkabıları içinde bir mil yürümeyi hiç düşündünüz mü? Bu bir Kızılderili sözü:“Başkasının ayakkabıları içinde bir mil yürümek.”
Asr ümmetinin de yiğitleri vardır elbette.
Ezelden ebede doğru akarken zaman, adına cesaret denilen vadide duranlar bir de o vadide taht kuranlar vardır.
Gece ve gündüz büyüttükçe hayatı, asabiyetle bilenmiş öfke, haydut olur keser yolları.
Neyi terk ederiz? Giderken ne kalır geride? Neleri götürürüz beraberimizde? Yüreğimizi çatlatan hicranlı duygularla sarmalayarak düşlerimizi, hayatı yaşanabilir kılmanın mücadelesini mi veririz? Arkamızda bıraktıklarımız, mazimizin kanayan tarafı olarak kalırken...
Issızlıktan kopup gelen cümleler, çöl kumlarında yankılanarak başka bir ıssızlığa yuvarlanıyordu. Derinleşen sapsarı karanlık aydınlığa dönüşen mekân olmak için durmadan kımıldanıyor, deviniyor, çatlıyordu.Neyi istediklerini bilmeden, neyi reddettiklerini ince ince düşünmeden öfke olmuş, duvar olmuş ama en çok da şaşkın olmuş bekliyorlardı. İnsafın bazen görünüp şimdi ise hepten kaybolduğu Mekke sokakları, inlemekten yorulmuş bir hasta gibi yorgun argın sabahı bekliyordu.