Kul Allah’a gerek farz gerekse nafile ibadetlerle yaklaşır. Allah’a (celle celâlühü) yakınlaşmak ve rızasına ulaşmak için Âdem (as) ile başlayan en önemli ibadetlerden birisi de hiç kuşkusuz kurban ibadetidir.
Ana, baba ve oğul birlikte imtihanı kazandılar. Onlara imtihanı kazandıran, îmanları, sadâkatleri ve teslimiyetleriydi. Mümin, işte böyle olmalıydı. Yüce Allah, bu olayı Kur’ân-ı Kerîm’de anlatarak Hz. İbrâhim’i ve âilesini bize örnek göstermektedir.
Niyetiniz sahih ve ameliniz salih oldukça, Allah adımlarınızı bereketlendirecek, nâmınızı mü`min kullarının gönüllerine yerleştirecek ve ardınızda hayırlı bir iz bırakma imkânını lutfedecektir.
Kendileri en güzel örnek olan Hz. İbrahim ve beraberindekilerin yaşayarak bizlere gösterdikleri Allah’a kulluktu. Allah’ın dostları en ağır sınavlardan geçiyordu. Babası, İsmail’e yaklaştı ve şöyle dedi: “Ey yavrucuğum, seni rüyamda boğazladığımı görüyorum. Buna ne dersin?” Hz. İbrahim (a.s)’e teslimiyet abidesi halim bir oğul verilmişti. Babasına: “Ey babacığım, ne emrolunuyorsan yap! Sen, beni inşallah sabredenlerden bulacaksın” dedi.
Hz. İbrahim (a.s) tevhid peygamberidir. Bugün de Müslüman olan bizlere güzel örnekliğiyle İslam’ı öğretmektedir. Şeytanın kıyamete kadar devam edecek saptırıcı düşmanlığı karşısında İbrahimî uygulamaların bize Rabbanî bir lütuf olduğunu asla unutmamalıyız.
Hacer ve yavrusu çok uzaklardan gelmişlerdi. Ama niçin geldiklerini bilmiyorlardı. Çölün ortasıydı. Hiç kimseler yoktu. Allah’ın arzı ne kadar da genişti. Çok uzaklara gelmişlerdi. Hacer, İbrahim’e baktı. O hiç konuşmadan dönüp gidiyordu. Dayanamadı ve sordu:
Hicret söz konusu olunca hidayet önderleri olan peygamberler içerisinden, Hz. İbrahim (as) ile Efendimiz (s.a.s) biraz daha fazla öne çıkarlar. Çünkü Hz. İbrahim hicretin babası, Hz. Hacer hicretin anası, Hz. İsmail ile Hz. Muhammed (s.a.s) ise hicretin meyveleridir.
İbrahim’e İshak ve Yakub’un müjdelenmesi onun Rabbine olan itaatinin meyvesiydi. İlerlemiş yaşlarına rağmen İshak’ın müjdelenmesi onları sevindirmiş asla üzmemiştir.
Neyi terk ederiz? Giderken ne kalır geride? Neleri götürürüz beraberimizde? Yüreğimizi çatlatan hicranlı duygularla sarmalayarak düşlerimizi, hayatı yaşanabilir kılmanın mücadelesini mi veririz? Arkamızda bıraktıklarımız, mazimizin kanayan tarafı olarak kalırken...