Modern zamanların en samimiyetsiz cümleleri; “çocuklarımıza daha iyi bir dünya bırakabilmek için” ile başlayanlar.
A plus makineler, geri dönüşüm kampanyaları, organik beslenme çabaları, ağaçlandırma çalışmaları, nükleer karşıtı eylemler, “Çocuk sevgiyle büyür” sloganları ve dahası… Hepsi bu samimiyetsiz cümleyi kurmak için.
Neden samimiyetsiz diyorum?
Çünkü tüm fertlerinin elinde tabletler ve akıllı telefonlar olan bir radyasyon hanesinde çocuk yetiştiren ailelerin; nükleerle savaşması inandırıcı gelmiyor.
Çünkü şehrin en sakin ve en yeşil alanlarını gasp ederek dikilen devasa sitelerde yaşamayı tercih eden ailelerin; ağaçlandırma çalışmaları inandırıcı gelmiyor.
Çünkü cinsiyet belirleme partisi, hoş geldin bebek partisi, doğum günü partisi, diş çıkarma partisi adı altında akıl almaz bir tüketim çılgınlığı yaşayan ailelerin, dünyaya bir yığın çöp bırakarak; geri dönüşüm kampanyalarına destek vermesi inandırıcı gelmiyor.
Çünkü konforundan hiç taviz vermeyip, yürüyerek ya da toplu taşıma ile gidebileceği yerlere dahi arabasıyla giden ailelerin; egzoz dumanına boğdukları havada, suda, toprakta organik beslenme arzuları inandırıcı gelmiyor.
Çünkü ışıl ışıl avizeleriyle evlerini aydınlatan ve suyu şarıl şarıl akıtarak tıraş olup diş fırçalayan ailelerin; enerji kaynaklarını korumak adına en tasarruflu a plus makineleri seçmeleri inandırıcı gelmiyor.
Çocuğunu okula verirken Suriyelilerin olmadığı semti seçen, sınıfında engelli öğrenci varsa burun kıvıran ailelerin; “Çocuk sevgiyle büyür” sloganları inandırıcı gelmiyor.
Peki ben bir anne olarak çocuğuma daha iyi bir gelecek sunmak istemiyor muyum? Bunun için çaba harcamayı küçümsüyor muyum? Dünyayı daha yaşanılır hale getirmeyi önemsemiyor muyum? Elbette öyle değil. Ben sadece yaptığımız perhize yediğimiz lahana turşusunu yakıştırmıyorum. Bu yüzden “daha iyi bir dünya bırakmak için” yapılan, bir tarafı sağaltırken bir tarafı bozduğumuz icraatları samimiyetsiz buluyorum.
Önerim şu: daha iyi bir dünya bırakmak tek başımıza bizim elimizde değil ama daha iyi bir ahiret hazırlamak bizim elimizde.
Kanaatkâr, mütevâzı, merhametli, hoşgörülü, dürüst, diğerkâm bir insanı bekleyen cennet… Onun istikbali için bundan daha güzeli olabilir mi?
Daha onlar doğmadan başlamalı bu süreç. Beklerken heyecanla yapılan hazırlıklar belirlemeye başlıyor bebeğin karakterini. On değil beş kıyafeti olsun mesela, beş değil üç oyuncak alalım. Hastaneyi süslemek için yapacağımız masrafla onun adına ilk bağışımızı yapalım.
Doğumundan sonra bebek mevlidini törenleştirmeden mahalle camiinde okutup, yapacağımız harcamayı bir ailenin mutfak masrafını karşılasın niyetiyle imam efendiye verelim.
Diş partisi değil şükür zarfı hazırlayalım. İçine makul bir miktar para koyup, yanında şeker, çikolata ile mahallenin çocuklarını sevindirelim
Doğum gününün küçük bir pasta ile de kutlanabileceğine inansın. Parti masrafıyla bir yetimi sevindirip, ona en güzel hediyeyi verelim.
Hafızasına ve ruhuna nakış nakış işlesin; mütevâzı olmak, iyilik yapmak, paylaşmak, hayra harcamak, sevmek.
Büyüsün; son model otomobillere değil bisiklete merak salsın. Mum ışığında tefekkür etmeyi, ışıl ışıl bir salonda film izlemeye tercih etsin. Gökdelende değil bahçeli bir müstakil evde oturmak için para biriktirsin. Toprağa yakın dursun, çiçek diksin, sebze eksin. Mahallenin açını, açığını gözetsin. Hem kendisi hem de anne babası için ahiret yurdunda güzel bir yer edinsin.
Şimdi tekrar söylüyorum. Çocuklarımıza daha iyi bir dünya bırakmaya tek başımıza muktedir değiliz. Ama onlara daha iyi bir ahiret hayatı hazırlamak bizim elimizde. Ve bence, mühim olanı da bu.
Yeni yorum ekle