Tatlı bir serinlikle geldi, kavurucu bir sıcakla gitti ramazan bu yıl…
Af ümidiyle, cennet beklentisiyle “Bismillah” dedik içimiz ılık ılık.
Bombalar, ambargolar, işkencelerle “eyvah” dedik ciğerimiz yana yana.
Şimdi, “Seneye yine gel” diyerek el sallıyoruz ardından.
Mevla “Rahman” sıfatıyla on iki aya ayrı bir güzellik verirken, “Rahim” sıfatıyla onlardan birini sadece bize mahsus kılıp; vedasını da bayramla teselli ediyor.
Bayram…
Haftalar öncesinden yeni kıyafetler alıp, arife günü sandalye üzerine serip, gece boyu uyanıp heyecanla kontrol etmeyi bıraktığımızdan beri; başka şeyler ifade ediyor bayram bizim için.
“Ramazan’da devrim yapıp yoksullar iktidara gelmeyecekse, bayramda neyi kutlayacağız?” diyor Murat Menteş.
Gazze, Musul, Kerkük, Suriye, Doğu Türkistan, Mısır, Patani, Afrika, Arakan kan ağlarken; biz neyi kutlayacağız öyle ya!
Eğer “bayram” algımız bu dünyaya aitse; şeker-çikolata-baklava-börek-sarma ziyafeti, kabir ziyareti, el öpme merasimiyse yalnızca; yazık bayramımıza!
Ama eğer bayram; Ramazan’ı layıkıyla geçirip cennetle müjdelenmenin bayramıysa,
Sezai Karakoç’un “gök ziyafeti” dediği Ramazan sofrasından gönlümüz tok kalkmanın bayramıysa,
Bir yetim başı okşamanın, bir gönül almanın, bir yaraya merhem olmanın, bir mazluma dua göndermenin bayramıysa; mübarek olsun, bizi de mübarek kılsın.
Alvarlı Efe Hazretleri’nin mısraları, duamız olsun:
“Can bula cananını, bayram o bayram ola
Kul bula sultanını, bayram o bayram ola
Hüzn-ü keder def ola, dilde hicap ref ola
Cümle günah afola, bayram o bayram ola..”
Yeni yorum ekle