Adliye koridorlarında sıradan bir gün. Dosyalar gelmekte ve gitmekte. Duruşma salonları dolup boşalmakta. Hakimler, avukatlar, şahitler, sanıklar, müştekiler. Ve o kız. Çoook uzun zamandır sabırla sıranın kendi davasına gelmesini bekleyen inatçı kız. Yine oturmuş 28. duruşma salonunun kapısında bekliyor.
-Davacıııı Merve Kahraman!
Mübaşirin sesini duyar duymaz kalktı kız yerinden. Günü geldi nihayet. Bu davayı izlemezsem olmaz. Bakalım neymiş bizim kızın derdi.
Çok ilginç bir duruşma olacağa benziyor. Kızın avukatı yok. Elinde bir çanta ile geçti yerine. Davalıların da haddi hesabı yok, çok kalabalıklar. Bu kadar dinozorla ne yaşadı bu kız? Hepsini nasıl aklında tuttu? Hayret doğrusu! Hakim başlasa da şu merakımı gidersem. Kız benden daha sakin. Yıllardır bekleyen o değil sanki.
-Evet! Davacı Merve Kahraman. Anlat bakalım.
-Dosyada yazanlara ekleyeceğim bir şeyim yok. Ama şahitlerim var. Müsaadeniz olursa onlar anlatsın.
-Olur. Çağırın bakalım şahitleri.
-Şahitler burada yanımda.
Kız çantasını karıştırmaya başladı. Şahitleri oradan mı çıkaracak? Hakimle dalga geçiyor galiba. Çok da merak uyandıracak bir dava değilmiş, birazdan biter herhalde. Baksana kızın aklından zoru var belli ki. Ama kendinden nasıl da emin.
Ne o masaya dizdikleri! Bir tutam saç, yıpranmış bir peruk, küçük bir altın, gazete kupürleri, kristal bir şişe, bir yastık, bir karne, bir kutu hap, bir çengelli iğne, bir başörtüsü…
-Ne yapıyorsun kızım! Bit pazarına çevirdin burayı. Dışarıda adalet bekleyen onca insan var, dalga geçme bizimle!
-Ben de çok bekledim. Şahitlerimi bugün için sakladım. İşte şimdi karşınızdalar. Biz susalım. Onlar anlatsın.
-La havlee…
Davalılar da hareketlendi. En öndeki dinozor bir şey söyleyecek galiba.
-Devletin mahkemesinde Arapça konuşamazsınız sayın hakim, dua edemezsiniz, burayı camiye çeviremezsiniz!
Haydaaa! Davacı kız ne kadar ilginçse davalılar da en az o kadar ilginç. Tekrar merak uyandırmaya başladı bu mesele. Titrek sesleriyle nasıl da canla başla itiraz ediyorlar. Hakim de şaşırdı kaldı.
-Sessizlik! Size söz hakkı verilmeden konuşamazsınız. Bana bu şekilde müdahale edemezsiniz.
-Biz bu ülkede asılız sayın hakim. Dolayısıyla bizim istemediğimiz gibi konuşa…
Hakim tokmağı aldı eline. Şimdi sesleri kesilir, çıt çıkmaz.
-Onlar susmaz. İsterseniz şu gazete kupürlerini tıkalım ağızlarına.
Yok, yok bu kız gerçekten dalga geçiyor hakimle. Böyle şey söylenir mi mahkeme salonunda.
-Kızım geç yerine, bir de sen başlama. Hadi anlatsın şu şahitler ne anlatacaksa.
Allah’ım aklıma mukayyet ol. Karne mi o konuşan!
-Ben bu kızın 10. sınıf ilk dönem karnesiyim. Tüm derslerinde başarılı bir öğrenciydi, şahidim. Sınavlarından yüksek notlar alıyordu. Ama dersine giren bir albay ona başını açmadığı için sıfır verdi. Bu nottan dolayı kendimden utandım ve beni yırtıp atmasını bekledim ama o aksine beni sakladı. Bugünler için olduğunu bilmiyordum. Şimdi adaletin yerini bulmasına hizmet ettiğim için kendimle gurur duyuyorum.
-Ben 2007 yılına ait bir çeyrek altınım. İlçedeki liseler arasında düzenlenen bir kompozisyon yarışmasında bu kız üçüncü olmuştu. Ödülü de bendim. Ancak birinciye ve ikinciye verildiği gibi ilçedeki ödül töreninde değil, kendi okulunda ona takdim edildim. Çünkü başörtülü olduğu için törene kabul etmediler.
-Ben bir çengelli iğneyim. Bu kız toplu iğneyi hep boğazına batırdığı için benimle tuttururdu başörtüsünün iki yanını. Lise son sınıf öğrencisiyken bir ilahiyat fakültesini ziyarete gitti. Ama kapıdaki güvenlik onu içeri almadı. Diğer ziyaretçileri neden kabul ettiklerini sorunca da hem başını örttüğü hem de onu iğnelediği için kabul edilmediğini öğrendi.
-Ben bir antidepresan hapıyım. Bu kız lise öğrencisiyken beni kullandı. Üstelik ne işe yaradığımı bilmiyordu. Eniştesinin vefatından sonra halasının beni kullandığını söyleyen bir arkadaşından öğrendi psikolojisine destek olduğumu. Sürekli düşünüyordu. Başka lisedeki arkadaşları gibi yalnızca sınav stresi yaşamak istiyordu ama başörtüsüyle üniversite sınavına girebilecek mi, aldığı puan kesilip kırpılmadan tercih yapabilecek mi, “Başını aç” cümlesini duymadan üniversite kapısından içeri girebilecek mi, tüm emekleri boşa mı gidecek soruları ile boğuşmaktan hastanelik oluyordu.
-Ben bir okul başörtüsüyüm. Allah’ın ayeti, bu kızın da yaşam biçimiyim. Bir gün okula geç kaldı ve tam bahçe kapısından içeri girecekken durup İstiklal Marşı’na eşlik etmeye başladı. O sırada yoldan geçen bir kadın beni çekmeye çalışarak “Bununla okuyamazsın o marşı! Aç başını” diyerek bu kızı taciz etti. Kız daha küçüktü, liseye yeni başladığı zamanlardı ve çok üzüldü.
-Ben bu kızın kursağında kalan hevesiyim. Çok kereler dizildim boğazına. O da itinayla alıp bu kristal şişe içine yerleştirdi beni. Bu dava için saklıyormuş demek ki. Okulun son günleriydi. Sınavların bitişini ve aldıkları yüksek notları kutlamak için arkadaşlarıyla birlikte dışarı çıktı. Tam bir bahar havası, güneş pırıl pırıl, rüzgar ılık ılık. Onlar da neşe içinde yürürken yanlarından geçen bir kadın çantasını çıkarıp bu kızın sağ omzuna vurdu. “Her yere doluştunuz” diyerek ve tükürükler saçarak yoluna devam etti. Arkadaşlarıyla birlikte şaşkına döndüler. Sonra gülmeye başlayıp, umursamamış gibi yaptılar ama o gün hepsinin boğazına bir yumruk gibi takıldım.
Vay be! Kızdaki hafızaya bak, hiçbir şeyi unutmamış.
-Ben bu kızın saçıyım. 18 yaşındayken kuaföre gidip kazıttığı saçlarının bir tutamıyım. Lise son sınıfta okurken rehber öğretmeni girdi bir gün derse. Ertesi gün onların sınıfının üniversite sınavına giriş kaydını yapacağını ve hazır gelmelerini söyledi. Sınava giriş belgesindeki fotoğrafları ile sınava girdikleri halleri arasında bir fark olursa, sınava alınmayabileceklerini de ekledi. Bu kız sınava nasıl gireceğine karar vermişti ama daha iki ay var diyerek kendini rahatlatmıştı. O gün telaşlandı. Eve giderken her zaman kullandığı yoldan değil, ana caddeden gitti ve bir kuaföre girdi. Saçımı kestireceğim dedi. Tamam dedi kuaför, makası aldı. Nasıl bir model olsun diye sordu. Hepsini kesin, hiç saç kalmasın dedi bu kız. Sonra saçını neden kazıttığını öğrenince ağlayan kuaför kadını ve dokuz yaşındaki yeğenini teselli ederek oradan çıktı.
-Ben bu kızın yastığıyım. Hiçbir gece başını koyar koymaz uyuduğuna şahit olmadım. Ya hayaller kurarak uykuya daldı ya da endişe içinde uykusu kaçtı. Çok geceler, sıcacık gözyaşları ile ıslandım. Üzerimde hâlâ gözyaşlarının tuz lekesi duruyor. Kuaförden geldiği ilk gece ve üniversite sınavına gireceği o geceyi hiç unutamam. Evdekiler anlamasın diye erkenden yattı, sessizce ağlaya ağlaya sabaha karşı anca uykuya daldı.
-Ben çok eski bir peruğum. Kemoterapi tedavisi görenlerin ya da işi icabı imaj değiştirenlerin uğradığı bir dükkandan, utangaç bir kız tarafından çabucak seçilip alındım. Sınava giren ve üniversiteye giden birçok öğrencinin imdadına koştum. Hiçbiri sevgiyle dokunmadı bana. Ayna karşısında özenle kullanmadı beni. Bu kız da öyle yaptı. Üniversiteye kayıt için gittiği gün bir merdiven boşluğunda oturttu tepesine, binadan çıkar çıkmaz da çantasına tıktı. Nemliydi parmakları. Gözlerinden bir iki damla da orada aktı, şahidim.
-Ben eski tarihlere ait farklı gazetelerden kesilip saklanmış sayfalarım. Aldığı çok yüksek puanlara rağmen hiçbir üniversitenin hiçbir bölümüne yerleşemeyen öğrencilerin isim ve resimleri var bende. Başörtülü olduğu için askerlerin okul kapısından içeri almadığı ve polislerin tutukladığı öğrencilerin görüntüleri var.
Başlarını açmaları için öğrencilere psikolojik baskı yaptıkları ikna odalarının haberleri var. İşte şu ikna odalarının kurucusu kadın!
Başörtülü olduğu için meclis kürsüsünden indirilen milletvekiline meydan okuyanların da haberi var. İşte şu o gün parmağını sallayarak konuşan adam!
Başörtülü olduğu için mezuniyet töreninde susturulan sınıf birincisinin de haberi var. İşte şu o öğrencinin ağzını kapatarak kürsüden indiren arkadaşı!
Başörtülü olduğu için hasta kaydı yapılmayan ve hayatını kaybeden teyzenin de haberi var. İşte şu o hastanenin sahibi!
Başörtülü olduğu için oğlunun yemin törenine alınmayan annenin de haberi var. İşte şu o emri veren asker!
Bu nasıl bir mahkeme Allah’ım! Gördüklerime mi şaşırayım duyduklarıma mı? Hakim de ne yapacağını bilemedi. Elindeki dosyayı evirip çevirmeye başladı. Nereye varacak acaba bu işin sonu?
- Karar verilmiştir! Yaz kızım! Davacı Merve Kahraman’ın sabırla bekleyişi, davalı bin yılın dinozorlarının nefret dolu bakışları ve şahitlerin anlattıkları göz önünde bulundurularak…
Kız bir şeyler daha söyleyecek galiba, yine kalktı ayağa. Şahit diye getirdiklerini çantasına koyuyor. Aa gidiyor! Açtı kapıyı arkasına bile bakmadı. Hakim de ayaklandı şimdi.
-Ben sözümü bitirmeden nereye? Mahkeme sonuçlanmadı. Bunca zaman bekledin, iki dakika daha beklesene be kızım!
-Dosyaya eklemeyi unutmuşlar sanırım. Ben davamı Mahkeme-i Kübra’ya taşıdım. Buraya darağacı kurulsun diye değil öfkem durulsun diye geldim. Omzumda izlerini, kalbimde kinlerini taşımak istemiyorum artık. Hafifledim, bu bana yetti. Yüce Divan’da görüşmek üzere…
Yeni yorum ekle