Anne baba olmak; Allah’ın, insanı taçlandırdığı büyük bir lütuf imiş… Daha önce hiç ulaşılamayan ufuklarda sevgi, şefkat ve merhamet denizine dalmak imiş… Bu nimete erince anladım; anne babanın cenneti evladının terbiyesinde, evladın cenneti de anne babanın duasında imiş…
Anne en büyük kahraman… En fedakâr, en cefakâr, sitem bilmeyen en sevda kâr… Melekler kadar duru bir gönülle kendisini evlatlarına adar. En büyük sevinci, sevindirebilmesidir. Mutluluğu mutlu edebilmektir. Kendini adayışında, nefsinden vazgeçip çocuklarına yönelişinde, ince ve hassas duyguları ile rikkati yatar. Şefkat kanatlarıyla yükselir, yücelir adeta ruhî ve derunî bir cennetin rayihalarını tadar.
Hamilelik, doğum süreci ve asıl bunlardan sonra başlayan bebeğin bakım ve hizmet dönemi oldukça meşakkatli, yorucudur. Anne kendisini düşünmeksizin yavrusunu emzirmeye, temizlemeye giydirmeye, terbiye etmeye çalışır. Çocuğunu Allah’ın bir emaneti olarak görür. O emanete hizmet etmeyi de en büyük ibadet sayar.
İnsan kendisine hayatını râm eden anne babasının bu emeklerini hiçbir zaman yok farz etmemelidir. Hamilelik zahmeti, doğum zorluğu ve emzirme sıkıntısına katlanarak evladının bakımı için kendi nefsinden vazgeçen bir annenin hakkı hiçbir zaman ödenemez.
“Biz insana anne babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Zira annesi onu karnında zorluğa uğrayarak taşımış onu güçlükle doğurmuştur. Taşınması ve sütten kesilmesi otuz ay sürer…” (Ahkâf 46/15)
İnsanın, kendisi için katlanılan bu zahmeti takdir ederek şükranını ifade etmesi, vicdanının ve fıtratının gereğidir. Bu sebeple Allah (c.c), anne baba hakkına çok önem vermiş ve bu mühim meselenin idraki için de Kur’an-ı Kerim’de, ana babaya iyilikte bulunmayı daima kendisine itaat ile birlikte zikretmiştir.
“Rabbin ‘Kendinden başkasına kulluk etmeyin ve anne babaya iyi muamele edin.” diye hükmetti. Eğer onlardan biri veya her ikisi senin nezdinde ihtiyarlığa ererlerse onlara ‘öf’ bile deme. Onları azarlama. Onlara güzel ve tatlı söz söyle. Onlara acıyarak tevazu kanadını yerlere kadar indir ve: Ya Rab, onlar bana çocukken nasıl merhamet ettilerse sen de kendilerini öyle esirge, de.” (İsra 17/23-24)
Artık insan, anne babasına iyilikte bulunmayı Allah’ın rızasını elde etme yolunda en büyük fırsat olarak görüp, onları memnun etmek için çalışmalıdır. Bu imkâna sahip olup da Mevla’nın rızasını temin edememek ne büyük bahtsızlıktır!
“Allah’ın rızası babanın rızasından geçer. Allah’ın memnuniyetsizliği de babanın memnuniyetsizliğinden geçer.” (Tirmizî, Birr 3, 1900)
“Allah Resulü cihada katılmak isteyen bir sahabeye, annenden ayrılma, zira cennet onun ayağının altındadır, buyurur.” (Nesâî, Cihad 6/6, 11)
Anne ve baba hakkı, onlara karşı daima nezaketle davranmayı ve itaatte kusur etmemeyi gerektirir. Ancak arzu ve istekleri ile söylemleri, Allah’ın bildirdiği kurallar ile çatıştığı takdirde tercih edilecek olan yol Rabbin rızasından yana olmalıdır.
Bu mevzuda bize örnek teşkil edecek en önemli isimlerden birisi Sa’d b. Ebi Vakkas (ra)’dır.
O, Allah’ın ve Sevgili Nebisi’nin takdirini, rızasını kazanmış, Aşere-i Mübeşşere’den olma lütfuna, müjdesine ermiş çok önemli bir isimdir. Aynı zamanda anne- baba ilişkisi açısından da bizim için kusursuz bir emsaldir.
Sa’d (r.a) henüz 17 yaşında, iman nuru ile parıldayan tertemiz bir delikanlıdır. Annesine sonsuz hürmeti vardır. Allah’ın rızasını annesinin rızasında arayan değerli, hatırşinas bir kalp taşır. Ancak annesi, oğlunun kendisine karşı düşkünlüğünü, bağlılığını bildiği için belki de bu denli baskın ve inatçıdır.
Gençliğin duru, saf ve samimi inancının bozulmasını isteyen Ümmü Sa’d, oğlunun kendisine olan saygısından istifade ederek, istediği hedefe ulaşmaya niyetlenir: “Ey Sa’d! Bu yaşamaya başladığın yeni din de ne! Ya bu dinini terk edeceksin yahut da ölene dek yiyip içmeyi bırakacağım!”
Cevap oldukça açık ve nettir: “Anneciğim sakın böyle bir şey yapma. Zira ben kesinlikle dinimi bırakmam!”
Bu yanıta rağmen yemeyi ve içmeyi bırakan annesinin acı çekişini izler Sa’d. Bitkin ve düşkün bir hale gelen Ümmü Sa’d’a bir şey yedirip içirebilmek için zorla çenesini hareket ettirmek gerekmektedir. Bu tükenmiş haline rağmen sözleri yürek titretmektedir: “Seni ayıplayacaklar annesinin katili diyecekler.” Böylece duygu ve vicdan, son noktasına kadar gerilir. Allah’ın hoşnutluğuna giden yolun anne rızasından geçtiğini kabul eden bu gönül, olan biten karşısındaki çaresizliğini, büyük bir kararlılığa dönüştürür. Şüphesiz itaat, öncelikle Allah’a olmalıdır. Annesinin bu bitmiş hali karşısında yüreği acısa da dudaklarından şu kelam dökülür:
“Allah’a yemin olsun! Senin bin ruhun olsa her gün birer birer çıkmaya başlasa ben şu dinimi terk edecek değilim.”
Bu azim ve kararlılık annesinin yeniden yeme ve içmeye başlamasına sebep olur.
Allah Teâlâ, hakkına öncelik veren ve hukukunu anne babanın önüne alan bu büyük şahsiyete olan rızasını nazil ettiği ayetlerle ifade eder:
“Biz insana anne ve babasına iyi davranmasını tavsiye ettik. Eğer onlar, hakkında bilgin olmayan şeyi Bana ortak koşman için seni zorlarlarsa kendilerine itaat etme. Dönüşünüz Bana’dır. Yaptıklarınızı size bildiririm. İman edip salih amel işleyenleri de ant olsun ki Salihlerin arasına katacağız.” (Ankebut 29/8-9)
Allah (cc) Sa’d (r.a) gibi olan kullarını anne babaları ile değil salihlerle birlikte haşredecektir.
Bu tarz durumlarda ölçü; dünya işlerinde onlarla iyi geçinmek ancak Rabbin rızasına muhalif konulardaki isteklerine efendice uymamaktır.
“Biz insana anne ve babasına iyi davranmasını tavsiye ettik. Annesi onu zorluk üstüne zorlukla taşımıştı. Sütten ayrılması da iki yıl sürmüştür. Bana ve ana babana şükret. Dönüş ancak Bana’dır. Şayet onlar körü körüne Bana şirk koşman için zorlarlarsa onlara itaat etme ve dünya işlerinde onlarla iyi geçin. Bana dönenlerin yoluna uy. Sonra dönüşünüz yine Bana’dır. O zaman Ben size yaptıklarınızı bildiririm.” (Lokman 31/14-15)
Anne ve babaya itaat etmek, onların gönüllerini hoş tutmak, isteklerini geri çevirmemek insana Rabbinin bir emridir. Bize zor gelen durumlarda dahi bu emri hatırlayarak gereğini yapmak Allah’ın rızasını gözetmenin en büyük ifadesi olacaktır. Dini hayatımızla ilgili olarak oluşabilecek yanlış tutum ve istekleri ise bizim için bağlayıcı değildir. Zira hepimiz Allah’a döneceğiz. Ve orada, yaptıklarımızdan sorguya çekileceğiz.
Hangi şartlar altında olursa olsun anne babalarımıza merhamet ve nezaket nazarı ile bakmaktan vazgeçmemeliyiz. Zira bizim cennetimiz onların iki dudakları arasında saklıdır…
Yeni yorum ekle