"Meta Nasrullah" İfadesi İmanlı Bir Yüreğin Seslenişidir

Tarih boyunca zalimlerin bulunduğu her yerde mazlumlar var olmuştur. Allah’a ilahlık hakkını vermeyen zihniyet, hükümranlığı sahte ellere vermiş böylece hem kendine hem de başkalarına zulmetmiştir. Hakikate gözlerini kapayıp hevâsını ilah edinen varlıkların, dünyaya adalet tesis edeceklerini söylemeleri ne kadar gülünçtür. Böylelerinin önderleri, kendi hırsları uğruna toplulukları hiç çekinmeden harcamışlar ve onları heveslerine oyuncak etmekten çekinmemişlerdir.

Zalimlerin ele başları bulunduğu gibi Allah (c.c), keremiyle mazlumları kurtaracak önderler de göndermiştir. Bu önderler çoğu zaman kavimleriyle birlikte zulümlere maruz kalmış, hatta bazıları yanlarındaki çok az sayıda iman edenle diğerlerinin helakine şahit olmuşlardır. Peygamberlerin maruz kaldığı zulümler, kırıcı sözlerle sınırlı kalmamış; alay, hakaret, işkence ve öldürmeye teşebbüs gibi çeşitli yöntemlerle artarak devam etmiştir.

Toplumlar, önderlerini Türkçe kelime ifadesinde olduğu gibi ‘önde’ görmek isterler. Önde ve başta...Diğer yandan -liderlerin tesir sahası yüksek olduğu için- düşmanlar, gözlerini önderlere dikmiş ve önce onları devirmenin planlarını yapmışlardır. Müntesipler de, gerek bu gibi tehlikelerden gerek de duydukları muhabbetten dolayı liderlerini korumak üzere maddi, manevi kalkan oluşturma çabası içine girmişlerdir.

filistin gazzeMazlumun Âhı

İmanlı yüreğin çaresiz feryadı, Rabbimiz tarafından boş çevrilmemiş, bir ‘âh’  edişi bile değer bulmuştur. Zulüm altındaki yakarışlar cevapsız kalmamış ve çoğunlukla Allah’ın ‘müntekîm’ sıfatının tecellisi zuhur etmiştir.

Kur’an-ı Kerim’de zulüm dendiğinde Firavun ve Nemrut gibi kişiler akla gelir. Zulüm altında inleyen insanlar hatıra geldiğinde ise en başta peygamberler, İsrailoğulları, Ashab-ıUhdud ve Mekke’de işkence gören ashab yâd edilir.

Bu yazıda İslam’ın ilk yıllarında işkence gören müminlerin yaşadığı dram üzerinden tefekkür edecek ve bir takım tespitlerde bulunacağız.

‘Meta Nasrullah’

Mekke’de müşrikler tarafından yapılan işkenceler dayanılamaz bir hâl almıştı. Güçlü kabilesi ve serveti olmayan zayıf müminlere, bilhassa kadın ve kölelere çok eziyet ediliyordu. Ashab bu olaylar sırasında Allah Elçisi’nden bir haber ve kurtuluş müjdesi bekliyordu. Bir gün hallerini Rasûlullah’a arzettiklerinde duymayı isteyeceklerinden çok farklı bir şekilde onlara cevap verilmişti:

“Önceki ümmetler içinden bir mü’min yakalanır, kazılan bir çukura gömülür, sonra da bir testere ile başından aşağı ikiye biçilir, eti-kemiği demir tırmıklarla taranırdı. Fakat bütün bu yapılanlar onu dininden döndüremezdi. Yemin ederim ki Allah mutlaka bu dini hâkim kılacaktır. Öylesine ki, yalnız başına bir atlı, Allah’tan ve sürüsüne kurt saldırmasından başka hiç bir şeyden endişe etmeksizin San’a’dan Hadramut’a kadar emniyetle gidecektir. Ne var ki, siz acele ediyorsunuz.” (Buhârî, Menâkıb 25.)

 

Ayeti kerimede ise şöyle buyrulmaktadır:

“Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle bir yoksulluk, öyle dayanılmaz bir zorluk çattı ve öylesine sarsıldılar ki, sonunda Elçi, beraberindeki mü'minlerle; 'Allah'ın yardımı ne zaman?' diyordu. Dikkat edin. Şüphesiz Allah'ın yardımı pek yakındır.”(Bakara 2/124)

Ayet-i kerime ve Rasûlullah’ın hadisi, ashabın içinde bulunduğu durumdan çok daha fazla eziyete işaret etmekte, tabiri caizse çıtayı yükseltmekte, peygamberlerini de devreye sokmak suretiyle çaresizliğin ve yakınmanın üst sınırını dile getirmekteydi.

Eziyet Altındaki Bir Mümine Şeytan Ne Diyebilir?

Şeytan boş durmaz. Şeytan belki de rahat içinde gününü gün eden müminle uğraşmadığı kadar eziyet altındaki bir müminle uğraşabilir. Çünkü onun elde edeceği manevi derece ve cennet nimetleri diğerinin yanında çok yüksektir. Bu sebeple zihnini karıştırabilecek sorular ve vesveseler ortaya atabilir.

“Siz burada eziyet görüyor, güneşin kavurucu sıcağı altında inin inim inlerken önderiniz nerede! Sabredin, deyip cennet vaat etmek kolay! Siz serap bile göremezken cennet nerede! Allah halinizi biliyor, görüyor ve mademki her şeye kâdir, neden bu eziyetleri çekmenize müsaade ediyor?!” gibi sorular zihni, gönlü bulandıracak çıkmazlara sadece bir kaç örnek.

Ashabın Tavrı

Mekke döneminde işkence gören ashabın durumu gerçekten içler acısıdır. Ancak o durumda gösterdikleri metanet, sabır, tevekkül ve iman şehadeti gözyaşartıcıdır. Ashab dayanamadıkları durumlarda “Allah’ın yardımı nerede? Neden bize erişmiyor? Yoksa bize boş vaatlerde mi bulundu? Hani koruyan, kollayan, gözeten idi?” gibi cümleler kurmamışlar, kuranlara ise münafık gözüyle bakmışlardır.

Onların tavrı bilakis şöyle olmuştur: Allah’ın yardımı gelecek. Elbet gelecek. Biz görmesek de gelecek.

Onlar ‘Allah’ın yardımı nerede?’ diye bir hesap sorma ukalalığına düşmemişler, sadece gönülden inandıkları bu yardımın ‘ne zaman’ geleceğini sormak istemişlerdir. ‘Ne zaman’ ifadesi, güvendikleri Allah’a yönelik ‘Dayanamıyoruz ey Rabbim yetiş!’ şeklindeki bir imdat çığlığı ya da nöbeti teslim vaktinin haberidir.

Ayet-i Kerime’deki Vurgular

Rabbimizin ayetindeki vurgular, dikkat etmemiz gereken noktalardır. Ayet, insan olarak tökezleyeceğimiz durumları adeta haber vererek ‘elâ’ (dikkat edin) diyerek uyarıyor. Verilen cevap ise hiçbir şüpheye meydan bırakmayacak şekilde ‘inne’ tekid edatı ile perçinleniyor. ‘İnne’ “Muhakkak ki Allah’ın yardımı yakındır.”

Burada gönüller ferahlıyor. Müjdeyle seviniyor ve coşuyoruz. Ancak ayet ve Rasûl ortamından, bulunduğumuz hayat ortamına geri döndüğümüzde bir bakıyoruz ki günler, aylar geçiyor zulümler devam ediyor; şehit sayısı günbegün artıyor. O zaman ayetin muradını ve hangi kısmı eksik anladığımızı tekrar sorgulamamız ve üzerinde tefekkür etmemiz gerekiyor.

Allah’ın Yardımı Yakın’dır Ne Demek?

1.Nokta: Allah’ın yardımı nedir? Her zaman fetih, zafer, iyileşme, kurtulma, başa geçme gibi dünyada görülecek başarı cinsinden bir şey midir? Şehadet de bazen en büyük kurtuluş ve yardım olamaz mı?

2.Nokta: Üzerimize düşeni gerçekten yaptık mı? Yani zulüm altında kalmamak için gerekli çabayı gösterdik mi? Çare ve çözüm üzerinde yeterince çalıştık mı? Diyalog ya da hicreti denedik mi? Ya da acaba Uhud okçuları gibi yerimizi terk ettik de o yüzden mi başımıza bu musibet geldi?

3.Nokta: Yakın ne demek? Müslüman olmayanların dahi kabul ettikleri bir gerçek var ki Hz. Muhammed’in yani Rasûlullah Efendimizin hareketi, toplumları dönüştürme açısından en hızlı sosyal ve siyasal dönüşümlerden biridir. Vahyin 610’da gelip Mekke fethinin 630’da gerçekleştiği hatırlanacak olursa 20 yıl gibi bir zaman dilimi ortaya çıkar. Sosyal hareketlerde 20 yıl çok kısa bulunmakta yani ‘çok yakın’ görülmektedir. Başka bir ayetin ifadesiyle insanoğlu aceleci bir fıtrata sahiptir.

Bütün bunları bir arada değerlendirdiğimizde varacağımız nokta şudur ki “Meta nasrullah?” bir şikâyet cümlesi olmaktan çok bir yardım çağrısı ve bir dua cümlesidir. Teslimiyetin belki de duaya dönüşmüş en güzel halidir.

 (Furkan 25/77)

 

SİYER-İ NEBİ DERGİSİ, 28. SAYI / TEMMUZ-AĞUSTOS 2014 

 

 

 

Yazar: 

Add new comment

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.