Vefa Borcumuz: Salât

اللهم صلى على محمد 

“Allâhümme salli alâ Muhammed”

su

Kralın biri susamış ve su istemiş. Saray erkânında muhafızlar, şairler, dalkavuklar, medyumlar, müneccimler, kâhinler, din adamları bulunuyormuş. Krallarını, geniş bir halka oluşturmuş vaziyette ayakta dinliyorlarmış. Her biri kralın isteğini farklı bir şekilde yerine getirmiş.Şair:

— Yüce efendimiz ve haşmetli kralımızın emrindeki şu zarafete bakın. Dünya tarihinde böyle bir şiir daha söylenmedi: “Su getirin, su getirin, su getirin.” Dalkavuk:

— Efendim, sizin sözünüzün üstüne söz söylenmedi şu âlemde: “Su getirin, su getirin, su getirin!” Din adamı:

— Her kim bunu günde yüz kez söylerse cennet köşkleri onu bekliyor, aşk ile bir daha: “Su getirin, su getirin, su getirin!” Medyum:

— Kralımız bu sözüyle gelecek yılın bolluk ve bereket ile geçeceğini haber veriyor, şevk ile bir daha: “Su getirin, su getirin, su getirin!” Kâhin:

“Bana bir su getirin.” cümlesinin ebced hesabı ile değeri 2015’tir. Kralı-mız bu yılda kıyametin kopacağını haber veriyor. O yıla dikkat edin ve bu cümleyi sakın unutmayın: “Su getirin, su getirin, su getirin!”

Velhasıl, bir bardak suyu getiren olmamış ama her yer, “Su getirin!” sesleriyle inlemiş. Bir su edebiyatıdır almış başını yürümüş. Dilden dile dolaşmış, hafızlar ezberlemiş, en güzel hatlarla yazılıp duvarlara asılmış. Ama kral bir türlü suyunu içememiş.

                                **** 

Ahzab sûresi 56. âyet-i kerimede emir buyrulan Resûlullah (sas)’a salât etmek de hikâyede resmedilen tabloya benzer bir hal almış bulunmaktadır. Günümüzde, salât etmek sadece “Allahümme salli alâ Muhammed” ibaresini söylemek olarak algılanmaktadır.

Allah Resûlü’nün dilinden dökülen salât çeşitleri dil ile ifadenin en güzel örnekleridir. Allah’ın emri, Resûlullah’ın kavli olması hasebiyle bu duanın değerini, Allah’tan gayrı hiç kimse biçemez. Fakat problemimiz, bu duanın pratiğe aktarılmadan sadece dil ile söylenmesi. Bu arada tabii ki sözlerimizin hayatımıza yön verdiği gerçeğini unutmadan orta yolu bulmalıyız. Bu yazı, “salât”ın hayata yansımasının nasıl olabileceğine dair, âcizane düşüncelerimizi paylaşmak niyetiyle kaleme alınmıştır. Öncelikle salâtın emredildiği âyet-i kerimeyi okuyarak başlayalım:

Gerçekten Allah ve melekleri Peygamber’e salât ederler. Ey iman eden-ler! Siz de O’na teslimiyetle salât ve selâm edin.” ( Ahzab, 33/56)
Allâhümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed

“Salât” sözcüğü dil bilgisi kurallarına göre yapı olarak “s-l-y” veya “s-l-v” köklerinden türemiş olabilir. Zira her iki sözcüğün de son harfleri, “harf-i illet”tir. “Salât” sözcüğünün aslının “salvet” olduğunu iddia edenler, “Kelimenin çoğulunda kelimenin asıl harfi olan “vav” açıkça ortaya çıkmakta; çoğulu “salavât” olarak gelmektedir.” derler. “S-l-v”, isim olarak, “uyluk” (bacağın diz ile kalça arasındaki bölümünü); fiil olarak, “uyluklamak” yani uylukları hareket ettirmek demektir. Zira kişi herhangi bir yüke destek vermek isterse uyluğun birini kaldırır, uyluğu yatay hale getirip yükün altına uzatır, destek sağlar.

Salât kelimesi, nazil olan ilk sûrelerde âdeta muhataplarına hangi manaya geldiğini göstermek için, zıddıyla birlikte kullanılmış: “İşte o, (Peygamber’in getirdiğini) tasdiklemedi ve salât etmedi. Aksine yalanladı ve yüz çevirdi. “ ( Kıyâme, 75/ 31-32) Bu âyet-i kerimede “salât”, yüz çevirmenin zıddı olarak “yönelmek, destek olmak” manasında kullanılmıştır.
Allah’ın, Resûlü’ne ve Müslümanlara salâtı, “onları tezkiye etmesi, bağışlaması, merhamet etmesi, övmesi ve onların işlerini bereketlendirme-si”dir: “İşte Rablerinden salavât (bağışlamalar) ve rahmet hep onlaradır. Ve doğru yolu bulanlar da onlardır.” (Bakara, 2/157)

Peygamber (sas) ise müminleri tanır, onlara yönelir, onlarla ilgilenir, onlar için dua ederse onlara salât etmiştir. Başka bir âyette ifade edildiği gibi, kendisini izleyenlere şefkat kanadını indirmiş olur. (Bkz. Şuarâ, 26/ 215; Hicr, 15/ 8) “Onların mallarından sadaka al; bununla onları (günahlardan) temizlersin, onları arıtıp yüceltirsin. Ve onlar için salât (dua) et. Çünkü senin salâtın onlar için sükûnettir. Allah işitendir, bilendir.” (Tevbe, 9/103)

Meleklerin salâtı, dua etmeleri; insanların salâtı ise dua ve istiğfar etme, destekleme, bağlılık bildirme, izleme, koruyup gözetme anlamına gelir.

Namaz gibi belirli bir ibadete bu ismin verilmesi, “bir şeyin kendi içerdiği manalardan biriyle adlandırılması” türünde bir ifadelendirmedir. (Bkz. Nisâ, 4/103, 162; Bakara, 2/277; Mâun, 107/ 4; Tevbe, 9/54; Müddessir, 74/43-44; Mü’minûn, 23/2,9; Enfâl, 8/35; Kıyâme, 75/31) Ahzab sûresi 43. Âyette, Allah’ın, müminlere rahmetiyle lütuflarda bulunduğu, meleklerin de onlar için dua ettiği “salât” kelimesiyle ifade edilmiş. Hemen ardından da salâtın doğurduğu sonuç açıklanmıştır: “İnsanı karanlıklardan aydınlığa çıkarmak.” Şu halde Allah’ın salâtı yalnızca övgü ve rahmetle sınırlı değildir, ona mazhar olanların gözlerini ve gönüllerini hakikate açan bir tecellidir. “Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize rahmetini gönderen O’dur. Melekleri de size istiğfar eder. Allah, müminlere karşı çok merhametlidir.” (Ahzab, 33/43)

Allah’ın salâtının (desteğinin) başında kuluna âyetler indirmesi gelir: “Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna apaçık âyetler indiren O’dur. Şüphesiz Allah, size karşı çok şefkatli, çok merhametlidir.” (Hadid, 57/9) Bu âyetin (Ahzab 33/56), Peygamberimiz (sas)’in özel hayatını, ailesini, sırlarını, görevlerini, ayrıcalıklarını konu edinen Ahzab sûre-i celilesi içerisinde yer alması da çok mânidardır: “Allah Resûlü’nü üzmeyin, O’nun hakkına riayet edin, mesajına kulak verin.” Sûrenin tamamı bu gözle incelenecek olursa verilmek istenen mesaj daha iyi kavranır.

Salât Etmek, Resûlullah ve O’nun Mesajı İle İrtibata Geçmektir

Salât, Allah ile kulu Muhammed; Hz. Peygamber (sas) ile O’na tâbi olan ümmeti arasında karşılıklı bir diyalog oluşturur. Bu bağ, sevgi ve say-gının bir tezahürüdür.

Yüce Allah, Ahzab sûresi 56. âyet-i kerimede müminlerin Pey-gamberimize yönelik “salât-ü selâm”larını kendi “salât-ü selâm”ı ile yan yana getirerek onları şereflendirmek; onları, bu şekilde yüce, ezeli ve onur verici ufuklara yükseltmek istemiştir. Âyetin başında Allah’ın da salât ettiği ifade edilerek âdeta şu mesaj verilmek isteniyor:

En yüce mertebe O’nu övüyor, onaylıyor, destekliyor, yardım ediyor. Sizin ne haddinize salât etmemek… Rabbinizin sevdiği, hayatını bereket-lendirdiği Resûl’ü siz de benimseyin. O’nun işaret ettiğinden gayrısına yönünüzü çevirmeyin. Böyle davranırsanız Resûlullah’ın da buyurduğu gibi şanınızı yüceltmiş olursunuz:

Kim bana tek bir defa salât ederse Allah da ona on defa salât eder.” ” “Allâhümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed

Salât Etmek, Yönü Zulmetten Nura Döndürmektir

Salât ederek taraf belirlemiş oluruz. Haramdan, pislikten, zulümattan uzaklaşıp Nur’a doğru koşarız. Merhum Mehmet Âkif, duygu ve dü-şüncelerimize ne güzel tercüman olmuş:

Zulmü alkışlayamam, zâlimi asla sevemem;

Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.

Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam;

Hele hak nâmına haksızlığa ölsem tapamam.

Adam aldırma da geç git, diyemem aldırırım.

Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!

Salât ederek biz, kimliksiz, net olmayan bir duruşu bırakıp; haksızlık karşısında şehâdet parmağını kaldırıp canının değil dininin derdine düşen Resûl’ün peşine takılıyoruz. Bu yol nereye çıkar korkusu taşımadan… Kendimizi elimizde taş, Filistin’de İsrail askerlerinin karşısında buluyoruz. Afrika’da açlıktan midesi karnına yapışmış bir çocuğa yemek yediriyoruz. Irak’ta ırzına geçilmiş, kimliği, kişiliği, kadınlığı ayaklar altına alınmış kardeşimizin gözyaşını silip zulme lânet okuyoruz. Ağzı açık saatlerdir televizyon seyreden yavrumuzun elinden tutup başını okşayarak onunla oyun oynamaya başlıyoruz. Sokağa bırakılmış yetimin anne-babası oluyoruz. Titreyen eliyle ilaç içmek için aldığı suyu döken ninemize su içirip bağrına basma sırasının bize geldiğini hatırlayarak onu bırakmamak üzere sımsıkı kucaklıyoruz. Aylardır kapısına varmadığımız komşumuzla çay yudumluyoruz. Aynı ortamda bulunduğumuz kardeşlerimizin gözünün içine bakıp ahvâlini öğrenerek onlarla dost oluyoruz. Ama yine de yorulmuyoruz, yılmıyoruz. Çünkü biz Resûl’ün ümmetiyiz. “Allâhümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed”

Salât Etmek, Geçmiş İle Gelecek Arasında Kurulan Bir Köprüdür

Ahzab sûresi 56. âyet nazil olduğunda sahabiler, Nebi(sas)’ye şöyle dediler: “Sana selâm vermenin nasıl olduğunu öğrendik. Ancak “salât” nasıl yapılacak?” Resûlullah: “Allah’ım! İbrahim ailesine rahmet ve ihsanda bulunduğun gibi Muhammed’e ve O’nun ailesine de rahmet ve ihsânını yağdır. Şüphesiz ki sen hamidsin, mecidsin. Allah’ım! İbrahim ailesine bereketini ihsan ettiğin gibi Muhammed’e ve O’nun ailesine de bereketini ihsan et. Şüphesiz ki sen hamidsin, mecidsin.” duasını okudu.

Allah Resûlü (sas) nankörlük etmiyor, elde ettiği bir başarı varsa bunun atası İbrahim (as)’in attığı tohumun bir neticesi olduğunu biliyor. Atasını yâd ederek onun eriştiği mertebeye ulaşmak istiyor: “Allah’ım! Nasıl ki O’nun davetine destek vererek (O’nu) onurlandırdın, başarıya ulaştırdın ise benim de görevimi hakkıyla îfa edebilmem için bana yardım et. Atam İbrahim (as) nasıl ki Yahudi ve Hıristiyanlar da dâhil olmak üzere en fazla kabul gören insan olma şerefine nâil olmuş ise beni de muzaffer eyle. Nasıl ki onun soyunu son peygamberi göndermek suretiyle bereketlendirdin, benim de soyumu, ümmetimi bereketlendir.”

Allah Resûlü (sas), Âl-i İbrahim (geçmiş) ile Âl-i Muhammed (gelecek); başarı ile umut arasında köprü pozisyonunda. Bu bağlamda salât, geçmiş ile bağlantıyı koparmadan geleceğe umutla bakmaktır. “Allâhümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed”

Salât Etmek, Bayrağı Resûlullah’tan Alıp Yola Devam Etmektir

Salât, O’nun yolundan gidenlerin zafere ulaşması için yapılan duadır. Resûlullah’ın misyonunu desteklemek ve örnekliğini yaşatmak suretiyle O’na bağlılığımızı bildirmektir.

O’nu anladığımızı dil ile ifade etmek. “Bu yola girip zorluklarını görünce seni daha iyi anlıyoruz Ya Resûl! Sen bizim karşılaştığımızın kaç katı zorlukla karşılaştın. ‘Her zorlukla beraber bir kolaylık vardır.’ Sen zorluklarımızın kolaylığı oldun. Senin açtığın yolda menzile varabileceğimize inanarak ilerliyoruz. Gözün arkada kalmasın. Senden sonra görevini biz devraldık.” Allâhümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed.

Salât Etmek, Ümmet Olma Bilincine Sahip Olmaktır

Salât etmek bencilliği bırakıp diğergam olmayı gerektirir. Hz. Peygamber (sas) bu duayı sadece kendisine hasretmemiş, ashabını, hanımlarını ve soyundan gelenleri de buna dâhil etmiştir. ‘Âl’ kelimesi sadece Hz. Peygamber’in ev halkını değil, O’nu takip eden ve O’nun sünnetine uyan herkesi içine alır. ‘Ehl’ ile ‘âl’ kelimeleri arasında fark vardır. Bir kimsenin âl-i dendiğinde, akrabası olsun olmasın o kimsenin arkadaşları, dostları ve yardımcıları anlaşılır. Bir kimsenin ehli dendiğinde ise, dostu ya da yardımcısı olsun olmasın o kimsenin akrabaları anlaşılır. Kur’ân-ı Kerim “Âl-i Fir’avn” kelimesini on dört yerde kullanmıştır, fakat bunların hepsinde de onun ev halkı değil, Hz. Musa (as)’ya karşı açtığı savaşta ona taraftar olanlar kastedilmiştir. (Mesela bkz. Bakara, 2/49-50; Âl-i İmran, 3/11; A’raf, 7/130; Mü’min, 40/ 46)

Hz. Muhammed (sas)’in yolundan gidenler, O’nunla uzaktan yakından hiçbir akrabalıkları olmasa dahi Âl-i Muhammed’dendirler. “Allâhümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammedin ve alâ âli Muhammed” Sana ve senin takipçilerine salât, selâm…

Salât Etmek, Resûl’ün Değerini Bilerek O’nun Yanında Olmaktır

Yine (İsrailoğulları) dediler ki: “Ya Musa, o zorbalar orada oldukları müddetçe biz asla giremeyiz. Haydi, sen Rabbinle git, ikiniz onlarla savaşın, biz işte burada otururuz.” (Maide, 5/24)

Salât, İsrailoğulları’nın peygamberini yalnız bıraktığı gibi, Resûlullah’ı yalnız bırakmamaktır. “Her zaman hâzır ve nâzır bekliyorum. Seyirci değilim. Gerekeni yapmak için durmam gereken yerde duruyorum.”

Salât, Hz. Peygamber’in değerini bilmektir. “Allah, peygamber göndermeseydi halimiz nice olurdu.” diye düşünerek, Rabbimize, verdiği bu paha biçilemez nimet için şükredip minnettarlığımızı ifade etmektir. Sahabenin, Peygamberimize “Anam babam sana feda olsun ya Resûlallah!” şeklindeki hitabı da sahabenin salât çeşitlerinden birisidir aslında.

Allah Resûlü’ne “Nasıl salât edelim?” diye sorulduğunda, Peygamberimiz değişik salât örnekleri sunmuştur. Her birindeki ortak nokta hepsinin“Allâhümme” ibaresiyle başlamasıdır. Çünkü biz insanlar ne kadar istesek de Allah’ın yüceltmesi olmadan Hz. Peygamber’in derecesini yüceltemeyiz; davasına, Allah’ın desteği olmadan, sahip çıkamayız. Ancak bunun için Allah’a yalvarabiliriz; O’ndan, Peygamberimize salât etmesi için dua edebiliriz.

Anamız, babamız, malımız, mülkümüz, evladımız, zamanımız, makamımız sana feda ya Resûlallah! Salât ve selâm Sana ve hidayete tâbi olan tüm ümmetine…

Yazar: 

Comments

Biz Gole maya calan Nasreddin hocanin torunlariyiz. Biz asil iyi niyetin Allahtan geldigini biliyoruz. Biz iyi niyetimizi güçlendirmek icin örnek mercii nin sallallahu aleyhi ve sellim olduğunu ve onu gönderenin Allah azze ve celle olduğunu biliyoruz.. Inşaallah vekilimiz Allah olur. Biz acizziz.. Cocuklarimizla ilgilenelim iyi niyeti ogretelim ve tabletten uzak tutalim inşaallah. Birbirimize iyi niyeti tavsiye edelim , Kurani tavsiye edelim, fidani tavsiye edelim, yararli olmayi , ac doyurmayi, uzuleni sevindirmeyi ve iyi olacak gorursun bak diye ümidi maya çalanlim. Çünkü Allah nurunu tamamlayacak bu haktır. Allahtan umit kesilmez..

Add new comment

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.