Müslümanın İmtihanı Sabır

 

            Sıkıntılara dayanıklılıkla göğüs germe, Allah’a tevekkül ederek O’ndan gelen sıkıntılara katlanma anlamında kullanılan bir ahlâk terimi olan sabır, Kur’an-ı Kerim’de ve hadislerde yer almış ve en çok değer verilen erdemler arasında gösterilmiştir. Her insanın hayatında –farklı ölçü ve şekillerde de olsa –mutlaka sıkıntılar, huzursuzluk ve rahatsızlıklar bulunacağına ve hayat mücadelesiz geçmeyeceğine göre, sabır, bir yaşama zaruretidir[1]. Bu sebeple Yüce Allah Hz. Peygamber’e şu kesin talimatı vermiştir: “Azim sahibi peygamberler nasıl sabretti ise sen de öyle sabret!” (Ahkâf, 46/35). 

            Gazzâli sabır terimini “din gücünün bencil istek ve tutkulara karşı koyması” şeklinde tanımlar ve bu erdemin, bütün yaratılmışlar içinde yalnızca insana verilmiş bir ayrıcalık olduğunu belirtir. Zira hayvanlar akıl gücüne sahip olmayıp sadece içgüdüleriyle davrandıklarından, iç ve dış baskılar, sıkıntılar karşısında sabır gösteremezler. Melekler ise zaten yetkin varlıklar olduklarından, sabretmeyi gerektiren herhangi bir durumla karşılaşmaları düşünülemez[2]. Yüce Allah’ın kullarına ihsan buyurduğu en hayırlı lütuflardan birisidir sabır. Ebû Saidi’l-Hudrî  Hiç kimseye sabırdan daha hayırlı ve daha geniş bir ihsanda bulunulmamıştır.” (Buhârî, “Zekât”, 50) demiştir. Eğer insana sabır ve metanet gibi önemli özellikler bahşedilmemiş olsaydı dünyada başına gelebilecek muhtemel olumsuzluklar karşısında çaresizlik girdabına düşerek yaşama ümidini kaybedebilirdi. Bu itibarla sabır her türlü olumsuzluklar karşısında insanı hayata bağlayan en büyük bir nimet olarak algılanmalıdır[3].

            Çoğu kimseler sabrı, zorluklar karşısında eli bağlı kalmak, sıkıntılara hareketsiz teslim olmak şeklinde anlamaktadırlar. Oysa Kur’an-ı Kerim’in bu konu ile ilgili ayetleri incelendiğinde görülür ki, gerçekte sabır, Allah’ın inayetine güvenerek sıkıntılara metanetle karşı koyma iradesini ve giderilmesi elimizde olmayan meşakketler karşısında, ümitsizlik bunalımına düşmeden, Allah’a sığınıp teslim olmanın verdiği moral gücünü ifade eder[4]. Şu ayet-i kerime gerçek müminler için sabrın önemini anlamada oldukça dikkat çekicidir: “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele. Onlar; başlarına bir musibet gelince “Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah’a aidiz ve şüphesiz O’na döneceğiz” derler. İşte rableri katından rahmet ve merhamet onlaradır. Doğru yola ulaştırılmış olanlar da işte bunlardır.” (Bakara,2/155-157).

Yüce Allah Müslümanlara verdiği nimetlere hem sabır hem de şükürle karşılık vermemizi istemektedir. Nimetler eldeyken onların kıymetini bilmenin bir ifadesidir şükür. Ancak dilediği gibi bizleri imtihan etme iradesine sahip olan Rabbimiz şükrünü eda etsek de etmesek de bazen bu nimetleri elimizden alabilir ve rızkımızı daraltabilir. O, başımıza gelen çeşitli belalara sabırla göğüs gerdiğimiz takdirde rahmetiyle ve mağfiretiyle müjdeliyor bizleri (Bakara, 2/157). Nitekim sevgili Peygamberimiz bir hadisinde müminin bu durumunu şöyle tasvir etmektedir: “Müminin işi ne güzel! Onun bütün işleri hayırlı ve kazançlıdır. Bu duruma müminden başka hiç kimsede rastlanmaz. O, bir nimete nail olduğunda şükrederse, bu onun için hayır olur; darlık ve sıkıntıya düştüğünde sabrederse, bu da onun için hayır olur.” (Müslim, “Zühd”, 64)[5]. Bu bakımdan başımıza gelen hadiseler musibet ve felaket cinsinden de olsa bunlardan ders çıkarıp ibret almak suretiyle hem Allah’ın gazabından hem de daha büyük felaketlere düşmekten emin olmanın gayreti ve tedbirleri içerisinde olmamız gerekir. Dolayısıyla öncelikle vakayı kabul ederek, Allah’ın korumasına ve yardımına sığınıp daha önceki durumundan daha güzel bir sonuca nasıl erişebileceğimizin gayreti ve çalışması içinde olmalıyız. Nimetlere ve iyiliklere şükretmek kadar musibet anında metaneti korumak da erdemli bir mümin olmanın şartıdır[6].

İmanın davranışlarımız üzerindeki tezahürlerini sadece iki kavramla özetlemek gerekirse, bunlar sabır ve şükürdür. Şu halde şükretmemiz gereken yerde yerlerde şükreden, sabır göstermemiz gereken durumlarda da sabreden bir kul olmaya gayret göstermeliyiz. “Sabır, musibetle karşılaştığın ilk andakidir” (Buhârî, “Cenâiz”, 43) buyuran Allah Resûlü başka bir hadisinde ise musibetleri sabırla karşılayanlardan Allah Teâla’nın hoşnut olacağını ancak musibetleri sabır ve tevekkülle karşılamayıp isyan edenlerin ise Allah’ın gazabına müstahak olacağını bildirmiştir (İbn Mâce, “Fiten”, 23). Dolayısıyla sahip olduğumuz nimetlerini kadrini kıymetini bilmeli,  bu nimetlerden yoksun olduğumuzda ise sabrın gereğini yerine getirmeli, ümitsizliğe ve telaşa kapılmamalıyız. Nitekim ayet-i kerime şöyle buyrulmaktadır: “Sabretmenize karşılık selam sizlere. Dünya yurdunun sonucu (olan cennet) ne güzeldir!” (Ra’d, 13/24).



[1] Çağrıcı Mustafa, “Sabır” Mad., İslâm’da İnanç İbadet Günlük Yaşayış Ansiklopedisi, MÜİFV Yayınları, İstanbul-1997,  c: 4, s: 39.:

[2] Gazzâli, İhyâu’ Ulûmi’d-Din, (çev: Ahmet Serdaroğlu), Bedir Yayınevi, İstanbul-ts, c: 4, s.119-124.

[3] Kapukaya, Mehmet, “Sabırla İmtihan”, Kur’an’dan  Öğütler, D.İ.B. yayınları, Ankara-2011, s. 305.

[4] Çağrıcı, age., c:4, s: 39.

[5] Demir, Mahmut, “Sabır ve Şükür”, Kur’an’dan Öğütler, D.İ.B. yayınları, Ankara-2011, s. 303-304..

[6] Kapukaya, age., s.306.

Add new comment

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.