Adal ve Kâra kabilelerine mensup bir heyet Uhud savaşından bir kaç ay sonra Medine'ye gelmişti. Peygamber Efendimizle görüşen bu şahıslar, kavimlerinde İslam dinine girenlerin bulunduğunu söyleyerek, ondan kendilerine İslam'ın esaslarını öğretecek muallimler istediler. Onların samimi olduklarına inanan Peygamberimiz, beraberlerinde altı kişilik bir irşad heyeti gönderdi.[1]
Ancak bu şahısların asıl niyeti, bu altı kişiyi Mekke'ye götürüp, Uhud savaşında yakınlarını öldürdükleri Mekkelilere teslim ederek, onların başı için vâdedilen mükâfatı almaktı. Nitekim Mekke yakınındaki Recî denilen yere geldiklerinde, asıl maksatlarını açıklayarak muallimlere ihanet ettiler. Bilhassa kafile başkanı olan Asım b. Sabit'in kafasını Sa'd kızı Sülafeye götürmek istiyorlardı. Zira bu kadın, Uhud savaşında iki oğlun öldürmüş olan Asım'ın kafatasından şarap içmeye and içmişti. Söz konusu heyet mensupları, Müslüman muallimleri tutuklayıp Mekke'ye götürmek için Hüzeyl kabile sinden de yardım istemişlerdi, Kılıçlarını çeken muallimler, onlarla çarpıştılar. İçlerinden dördü şehit düştü, diğer ikini ise tutuklanıp satılmak üzere Mekke'ye götürüldü.
Mekke'ye götürülen Desine oğlu Zeyd ve Hubeyb müşriklere satıldılar. Ebû Süfyan, öldürülmek için Kâbe'nin yanına getirilen Zeyd'e şöyle sordu:
“Doğru söyle, ailene sağ salim dönmek şartıyla, şu anda senin yerinde Muhammed'in olmasını ve senin yerine onu öldürmemizi istemez misin?"
Zeyd şu karşılığı verdi:
"Asla! Değil bunu, ben evimde otururken Medine’de onun ayağına bir diken batmasına bile dayanamam"
Zeyd'in Rasûlullah'a bağlılığına şaşıran Kureyş reisi şu itirafta bulunmak zorunda kaldı:
"Hiç bir kimsenin, arkadaşları tarafından Muhammed kadar sevildiğini görmemişimdir.”
Daha sonra öldürülen Hubeyb ise, Uhud gazvesinde öldürmüş olduğu Haris oğlu Ukbe'nin ailesine satılmıştı.
Hubeyb, öldürülmeden önce izin alarak 2 rekât namaz kıldı. İdam edilecek Müslümanların, idam öncesi iki rekât namaz kılmaları âdeti ondan kalmadır.
Münafıklar, bu olay hakkında ileri geri konuşmaya başlamışlardı. Cenab-ı Allah, münafıklar ve şehit edilen muallimlerin durumuyla ilgili olarak şu âyetleri indirdi:
"İnsanlardan öylesi vardır ki, onun bu dünya hayatına dair söz, hoşuna gider. O, kalbinde olana Allah'ı şahit tutar. Hâlbuki O (söylediği ile inandığı bir olmayan düşmanların en yamanıdır. O yeryüzünde iş başına geçti mi orada fesat çıkarmaya, ekini ve nesli kökünden kurutmaya koşar. Allah fesadı sevmez, Ona; Allah'tan kork! dense, gururu kendisini günaha sürükler. Artık ona cehennem yetişir, ne kötü bir yaratıktır o! İnsanlardan öyle kimseler vardır ki, canını, Allah rızasını kazanmak karşılığında satar. Allah, kullarına çok merhametlidir.”[2]
Aynı günlerde benzeri bir facia daha vuku buldu. Necid bölgesinde oturan Âmiroğulları’nın şeyhi Ebû Berâ, Hicretin dördüncü yıl Safer ayında Medine'ye gelmişti. Peygamberimiz tarafından İslam’a davet edilen bu şahıs, yapılan teklifi kabul etmemekle birlikte şöyle dedi:
Ey Muhammed! Senin durumunu ve getirdiğin dini iyi görüyorum. Memleketim Necid'e muallimler gönderirsen, halkımın senin dinine gireceklerini umarım."
Peygamberimiz ise, Necid halkının gönderilecek davetçilere kötülük yapmalarından endişe ettiğini bildirerek, arkadaşların böyle bir tehlikeye atamayacağını söyledi. Bunun üzerine Ebû Berâ, gönderilecek muallimleri himayesi altına alacağına ve onlara vereceği emannâme sayesinde, ülkesinde kimsenin onlara dokunamayacağına söz verdi.
Peygamberimiz, Ebû Berâ'nın verdiği teminat üzerine, ashabı içinden seçtiği 70 kişilik bir öğretim kadrosunu Necid'e gönderdi.[3] Başkan tayin ettiği Amr oğlu Münzir'in eline, Ebû Berâ'nın yeğeni Tufeyl oğlu Amir'e hitaben yazdığı bir mektup verdi. Mürşidler heyetini oluşturan bu sahabelerin tamamı, Suffe'de yetişmiş âlimlerdi.Yola çıkan heyet, Süleymoğulları Harresi'yle Amiroğulları yurdu arasında yer alan Bi'ru Maûne denilen yere kadar gelmişti. Burada, kafilenin başkanı Münzir, Peygamberimiz tarafından kendisine teslim edilmiş mektubu, arkadaşlarından biriyle Tufeyl oğlu Amir'e gönderdi. Ancak bu şahıs mektupta neler yapıldığına bile bakmadan, mektubu getiren sahâbiyi öldürdü. Heyetteki diğer Müslümanları da pusuya düşürerek öldürmek için kavminden yardım istedi. Şeyhleri Ebû Berâ'nın hatırını sayan Amiroğulları, onun çağrısına kulak vermediler. Bu durum karşısında Âmir, Süleymoğulları'ndan Usayye, Ri'l ve Zekvan oymaklarını yardıma çağırdı. Onlardan topladı askerlerle birlikte irşad heyetini pusuya düşürdü ve kahramanca karşı koyan muallimlerin tamamını kılıçtan geçirdi. Olay öncesinde, iki kişi develeri otlatmak için kafileden ayrılmıştı. Önce kurtulmuş olan bu iki Müslüman’dan biri de öldürüldü, diğeri ise esir alındı. Daha sonra serbest bırakılan bu esir, yani Ümeyye oğlu Amr, bu acı haberi Medine'ye ulaştırdı. Amr, Medine'ye dönüşünde yolda Âmiroğulları'ndan iki adamla karşılaşmıştı. Arkadaşlarını pusuya düşürüp öldüren kabileden olmaları sebebiyle fırsatını bulup, bu iki kişiyi öldürdü. Ancak bu iki şahıs, daha önce Peygamberimiz ile görüşmüşler ve ondan eman almışlardı. Bu sebeple onların diyetleri ödendi.[4] Ki, bu diyet meselesi, Beni Nadir gazvesinin sebebi olmuştur.
Reci ve Bi'ru Maûne faciâlarının haberleri, Medine ye aynı günde ulaşmıştı. Bu iki fâciâ, başta Peygamberimiz olmak üzere bütün Müslümanları derin bir üzüntü boğdu. Nitekim Enes b. Mâlik, "Peygamberimizin her hangi bir kimse için, Bi'ru Maûne şehitlerine üzüldüğü kadar üzüldüğünü görmedim." demiştir.[5]
Peygamberimiz 1 ay boyunca, namazlarından sonra bu iki katliamı yapanlar hakkında bedduâda bulundu. Müslümanların başına gelen her musibette olduğu gibi, Yahudiler ve münâfıklar bu faciâlara da sevindiler.
Add new comment