“Asra yemin ederim ki insan gerçekten ziyan içindedir. Bundan ancak iman edip iyi ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.” (103/ Asr 1-3)
Selam yârenim,
Uzun bir aradan sonra “merhaba” diyerek başlayayım. Yârenler arasında bu kadar mesafe olur mu, demeyeceğini; sana yazmadığım vakitlerde de hayatın her dönemecinde sana seslendiğimi hissettiğini biliyorum. Çok uzun zaman oldu nâme göndermeyeli. Bu, o vakitten beri “düşünmüyorum, hissetmiyorum, sual sormuyorum” anlamına gelmediği gibi mektuplara ara vermek de ilgi ve alakanın kesilmesi, muhabbet rabıtasının gevşemesi şeklinde yorumlanamaz elbette.
İnsanlar gelip geçiyor hayatımızdan. Bağlılıklar kuruyoruz, kuruluyor. Kimi uzun, kimi kısa sürüyor. Samimiyetin en derinini yaşadığımız biriyle bir bakmışız aylarca görüşememişiz. Garip. İhmal mi? Değil. Umursamazlık? Asla! Peki, yaşanılan neydi? Hakiki içtenlik, nitelikli sohbet. Ya şimdiki durum? Bilmece. Zamanın hep veballi boynuna bir ilmek de biz geçiriyoruz: Zaman yok.
Kendi adıma konuşayım, bazen zamana fazla yükleniyormuşum gibi geliyor. Aslında orada, dokunulacak kadar yakında, “haydi beni bereketlendir gayretinle” diyor. Ama ben en yakınlarımdan bile uzaklaşıp kabuğuma çekilmek istiyorum. İnsanlardan; ahbap, akraba, aile ve hatta kendimden uzaklaşıp sadece huzurun bulunduğu, o anda hasmım addettiğim zamanın bulunmadığı bir boyuta geçmek… Böyle duyumsayınca gün geçmiyor, o hasım, ağır mı ağır bir yorgan gibi düşünce ve hislerimin üstünü kaplıyor. Değil saatleri, dakika saniye ve saliselerin ayak seslerini duyuyor, adımlarını sayıyorum, bekliyorum, neyi beklediğimi bilmeden. Sanki evet evet, bu güçlü kuvvetli hasmın üstümdeki ağır yorganı kaldırmasını bekliyorum.
Yarına ait planlar, ilişki biçimleri, gelişmeler hayal ediyorum. Bundan evvelki bir mektupta yazdığım konuyu tekrar açmak istiyorum sana. Yarını planlamak üzerine. Her defasında yanılacağını bile bile aynı düşünce biçimine kandığın oluyor mu senin de? Bir nefes sonrasının ihtimalli istikbalini temin edemezken yarınki hatta bir hafta, bir ay sonraki nefeslerin huzuru ve sükûnunu programladığını vehmetmek ne tip bir itikâdi problemdir. Açtığı yaranın merhemi nedir, nerededir?
İşte ayrı kaldığımız dönemin özeti yârenim. Belki kendimden kaçarken kaçmışımdır senden de. İşlerin sonunu fâninin sebeplerine bağlama gafletine düştüğüm, kullardan medet beklediğim için uzaklaşmışımdır kalbimden, senden ve kalbimin, varlığımın sahibinden…
İzin almadan kaçarken zamanın sahibinden, kaderin kur’asıyla atıldığım okyanusun en karanlık, kuytu köşesinden, Hz. Yunus’un duasıyla çıkacağım ümidindeyim. “Senden başka ilah yoktur. Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim. Muhakkak ki ben zalimlerden oldum.”
Seni zamanı var edene, sonsuzluğa ismini verene ve onunla kendisine isim beğenene “el Âhir’e” emanet ediyorum.
23. Sayı – Eylül/Ekim 2013
Add new comment