Kullarım sana beni sorduğunda (söyle onlara)Ben çok yakınım. Bana dua ettiği vakit dua edenin dileğine karşılık veririm. O halde kullarım da benim davetime uysunlar ve bana inansınlar ki doğru yolu bulalar. (2/ Bakara, 186)
Rabbim kullarına çok yakındır, (dualarını) kabul edendir.(11/ Hud,61)
Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız. (50/Kaf, 16)
Cevapları kendisiyle aramaktan huzur duyduğum yârenim merhaba.
Bir genel yakınlıktan bahsediyor ‘şah damarından yakın’ olduğunu bildiren Rabbim bütün kullarına, bir de özel yakınlıktan ‘ Dua edenin duasına icabet ederim.’ buyurarak…
Dua, çağırmak, davet etmek, yalvarmak.
Dua kulluğun esası, iliği, özü.
Dua en yakın olduğun an; yer ise secde.
Öyleyse secdede dua etmeli:
‘Allahım, bana dua etmeyi öğret. Nasıl temizleyeceksen özümü, nasıl cevaplayacaksansözümü, nasıl murad edeceksen çözümü, öyle dua etmeyi nasip et…’
Bu defa sorunun kendisini yatıracağım teşrih masasına. Sorunun hüviyetinden soracağım yârenim. O yüzden bu girizgâh. O yüzden bu yakarış…
Soru, bünyesinde merak barındırır. Meraksa “İlmin hocasıdır.” der sözlerine itibar edilenler. Lâkin sorunun arkasındaki merakın ipleri nefsin elindeyse, ağızdan çıkan, kibir mayasından hız almış keskin bir ok olur, sualden çok iddiaya benzer. Acele eder; çığırtkandır, bedevîdir.
Eğer yürüyen, yürüdükçe büyüyen merakın elinden kalp tutuyorsa, ebeliğini bizzat yapmışsa daha evvelden, o vakit soru, yumuşacık bir tüydür kuşun kanadında, uçar, gelip konar muhatabın omuz başına. Bekler; edeplidir, medenîdir. Sorudan çok yakarışa benzer.
Her sorum da bir dua aslına bakarsan. Merakı gönlünden doğan biri olma çabasındayım, şahitsin. Sorularımla cevaplarını kendime şahit ettiğim canım yârenim, ya cevaplar nerededir, niye gecikir?
Hz. Peygamberin bu konudaki cevabını mırıldandığını duyar gibiyim. ‘Ya dünyada, ya ahirette. Ya da denk bir kötülüğü def ederek…’ Aslında her duayı karşılıyor Rabbimiz değil mi? Yani icabet ediyor. Böyle bildiriyor Allah’ın Rasûlü. ‘İnsan acelecidir’ (17/ İsra,11) buyuruyor Rasûlün Rabbi. Âmenna. Öyleyse bu aceleden doğuyor bütün şikayetlerim.
‘Uğradığın dertlerden mahlûklara şikayeti kes. Merhametliyi merhametsize şikâyet etmiş olursun.’ diye yazmıştın bir soruma karşılık, büyüklerin birinden naklen.
Zaten bâkiyi fanide aramak nebüyük gaflet. O yüzden kendi cinsime, beşere yönelttiğimde sorumu ve farketmeden duamı, gizli şirkimin cezası cevap olarak yüzüme çarpılıyor. Ya sualime karşılık sual soruluyor ya cevap kanımı donduruyor ya da en iyi ihtimalle cevap yetersiz bırakılıyor.
Şöyle düşünüyorum o zaman: Cevaplar kendini malumatla besler. Malumatsa ilmin kapısıdır, der cevapları diğerlerince benimsenenler. Fakat olumlu yahut olumsuz malumat, bilgiyle yetiştiği evde kötü muamele görmüşse bunu unutmaz, hafızası kuvvetlidir. Benliğindeki kötü geçmişi istifra eder gibi saçar, sonra da mıhlar karşısındakinin zihnine. Yutulmaz, hazmedilmez böyle sözler müspet dahi olsa. Parlak cümlelerle saklanamaz kötü niyet. Eğer samimiyetle ve hakiki sevgiyle büyümüşse bilgi, başa kakmaz gördüğü eksikleri, yüceltmekten gocunmaz meziyetleri. En olumsuz yönler en onarılmaz kusurlar gözler önüne serilse bile, tenkide uğrayan can, yara almaz. Suyun şifa veren temizleyen dokunuşu gibi değer geçer en acı cevap. Zıt kutbunun aksine uzun süre saklanamaz iyi niyet.
İyi niyetli kulların cevapları da kul olma hasebiyle hep eksik kalır yine de. Yine de kendime örnek aldığım birkaç üstadımın talebe sorusunu cevaplamadaki usullerini nakletmezsem eksik olur tefekkürüm. Bu hocalarımın komik bir sual karşısında takındıkları tavır şuydu: En ahmakça, sormuş olmak için sorulmuş, içinde biraz kibir, biraz kendini gösterme, belki biraz alay barındıran bir soruyu bile alır, derler toplar, uzatmadan, tavsatmadan yoğurur, cevabı muhataba uzatırken bir de üşenmez hediye paketine sarar öyle bitirirlerdi sözlerini. O zaman soruyu soran hem öğrenir (soru sormayı) hem de kendilerini iyi hissederdi ( böyle bir soru sordukları için). Soruya çeki düzen vererek muhataba kendini zeki hissettiren bu hocalara hayır dua ediyorum seni de katarak.
Senin cevapların da hep yaralarını sardı ruhumun, hep merhem oldu yaralı ruhuma. Bana başka soruya mahal bırakmayacak mükemmel cevapların alınacağı yeri işaret etti; ahiret yurduna…
Ben de senin işaretine özendim bu mektupta, seni el-Mucib’e(c.c.) emanet ettim, bütün cevapsız sorularımla…
Yeni yorum ekle