FEZÂİLÜ’L-KUR’AN

Bir kitap düşünelim ki o kitabı inzal eden Yüce Allah, bu kitabı tüm insanlara bir “ikram” olarak sunarken, indirdiği ilk âyetlerde kendisini “Ekrem” sıfatıyla tanıtsın. Yine bu kitap “kerim bir elçi” olarak vasfedilen Cebrail vasıtasıyla “mekârim-i ahlâk”ı tamamlamak üzere gönderildiğini söyleyen “Resûl-i Ekrem”e indirilsin. Bu kitabın kendisi de en meşhur kullanımıyla “Kur’ân-ı Kerim” diye isimlendirilsin ve “mükerrem” kılınan insanoğluna ezeli bir hitap şeklinde, bir hidayet rehberi olsun.

Bir kitap düşünelim ki bu kitap, “Bu kitapta şüphe yoktur.” âyetiyle (Bakara 2/2) başlasın, benzersiz olduğu ve bir benzerinin getirilemeyeceği konusunda meydan okusun (Bakara 2/24) ve en doğruya götürecek bir yol gösterici olduğu (İsrâ 17/9) iddiasında bulunsun.

Bizzat Rabbimiz tarafından Kur’ân-ı Kerim bizlere şu özellikleriyle övülerek tanıtılsın:

1. Kur'ân-ı Kerim, âlemlerin Rabbi olan Allah katından indirilmiştir. Allah kelâmıdır.

2. Doğru yolu gösteren ve hak ile batılı birbirinden ayıran apaçık deliller halinde indirilmiştir.

3. Eğrilik, eksiklik, çelişki ve tutarsızlık yoktur.

4. Eşsizdir, benzersizdir.

5. Yüce, şerefli, aziz, hikmet dolu bir kitaptır.

6. Hidayet, rahmet ve şifa kaynağıdır.

7. Nurdur, öğüttür, uyarı ve müjdedir.

8. Furkandır, zikirdir, beyandır, burhandır, mübarektir.

9. Hablullahtır, Allah’ın sapasağlam ipidir.

10. Basiret kaynağıdır.

11. Karanlıklardan aydınlığa çıkarır.

12. Haktır, apaçık ve kesin bilgidir.

13. İnanılacak tek sözdür, ahsenü’l-hadistir, sözlerin en güzelidir.

14. Büyük ve çok önemli bir haberdir.

15. Dinleyenlerde hayranlık uyandırır.

16. İnananları müjdeler, onların imanını artırır ve onlara sebat verir.

17. İnkâr edenleri korkutur, zalimlerin hüsranını artırır.

18. Aciz bırakıcı ve özlü bir kitaptır. Âyetleri muhkemdir.

19. Korunmuş bir kitaptır.

20. Anlaşılır ve kolaylaştırılmış bir kitaptır.

21.  

Ve Resûl-i Ekrem Efendimiz (sas), Kur'ân-ı Kerim hakkında şu övgülerde bulunsun:

“Sizin en hayırlınız Kur'an’ı öğrenen ve öğretendir.”

Resûlullah "Muhakkak ki ileride kapkaranlık geceler misali fitneler olacak!" buyurdu. "Onlardan kurtuluşun yolu nedir, Ey Allah'ın Resûlü?" denildi. Buyurdu: "Allah'ın Kitabı! Onda sizden öncekilerin olayları, sizden sonrakilerin haberleri ve sizin de hükmünüz vardır. O, kesin çizgidir; şaka değildir. Her kim kibirlenerek onu terk ederse Allah onun belini kırar. Her kim ondan başka hidayet ararsa Allah onu saptırır. O, Allah'ın sapasağlam ipidir. O, apaçık bir nurdur. O, hikmetli bir hatırlatmadır. O, dosdoğru yoldur. Hevalar onun sayesinde kaymaz. Görüşler onun sayesinde dağılmaz. Âlimler ona doymazlar. Onun çokça tekrarı usanç vermez. Hayretengiz yönleri tükenmez. Her kim onun ilmiyle ilimlenirse ileri gider. Her kim onunla amel ederse ecirlenir. Her kim onunla hükmederse adalet eyler. Her kim ona tutunursa doğru yolu bulur."

"Şüphesiz bu Kur'an, Allah'ın ziyafet yemeğidir. Binaenaleyh, ondan gücünüzün yettiğince alın. Ayrıca ben gerçekten, içinde Allah'ın kitabından bir şey bulunmayan evden daha hakir hiçbir şey bilmiyorum. İçinde Allah'ın kitabından bir şey bulunmayan kalp de hiç oturanı olmayan evin boş ve haraplığı gibi boş ve haraptır!"

"Bu Kur'an'ı öğreniniz. Çünkü size, onu okumadan dolayı her bir harfe karşılık on sevap verilecektir. Şunu iyi bilin ki, ben Elif-Lâm-Mim'e karşılık değil, fakat Elif, Lâm ve Mim'e, yani her bir harfe karşılık on sevap olacağını söylüyorum!"

"Hakikaten ev, içinde Kur'an okunmakla sakinlerine genişler, melekler onda hazır bulunur, şeytanlar onu terkeder ve onun iyiliği çok olur. Ev, içinde Kur'an okunmamakla sakinlerine daralır, melekler onu terkeder, şeytanlar onda hazır bulunur ve onun iyiliği az olur!"

"Kur'an'ı okuyun! Çünkü bu, kıyamet günü ne güzel şefaatçidir! O, kıyamet günü (okuyucusu için); ‘Ya Rabbi, onu şeref süsü ile süsle!’ diyecek de (okuyucu) şeref süsü ile süslenecek; ‘Ya Rabbi, ona şeref elbisesi giydir!’ diyecek de ona şeref elbisesi giydirilecek; ‘Ya Rabbi, ona şeref tacı giydir!’ diyecek de ona şeref tacı giydirilecektir. (O daha sonra); ‘Ya Rabbi, ondan razı ol! Zira senin rızandan sonra hiçbir şey yoktur!’ diyecektir."

"Şüphe yok ki Allah'ın, insanlardan dostları vardır!","Onlar kimlerdir, ya Resûlallah?" denildi. "Kur'an ehli (yani Kur'anı okuyup ona göre hareket edenler)!" buyurdu.

"Bazı insanlara (olgun) iman verilir, Kur'an'ı (okuma-anlama kabiliyeti) verilmez. Onların bazısına ise Kur'an'ı (okuma-anlama kabiliyeti) verilir, (olgun) iman verilmez. Onların bazısına da hem Kur'an'ı (okuma-anlama kabiliyeti), hem (de olgun) iman verilir. Bazılarına ise Kur'an'ı (okuma, anlama kabiliyeti) de, (olgun) iman da verilmez!" (Hz. Ali) Sonra bunları bir misalle açıklayıp şöyle dedi:(Hadis değil mi?) "Kendisine (olgun) iman verilen, ama Kur'an'ı (okuma-anlama kabiliyeti) verilmeyen kimseye gelince, onun durumu kuru hurmanın durumu gibidir. Tatlıdır, ama hiç kokusu yoktur! Kendisine Kur'an'ı (okuma-anlama kabiliyeti) verilen, (ancak olgun) iman verilmeyen kimsenin durumu ise, kokusu güzel, tadı acı olan mersin ağacının (meyvesinin) durumu gibidir. Kendisine hem Kur'an'ı (okuma-anlama kabiliyeti), hem de (olgun) iman verilen kimseye gelince, (onun durumu da) kokusu güzel, tatlı olan turunç (meyvesinin) durumu gibidir. Kendisine Kur'an'ı (okuma-anlama kabiliyeti) de, (olgun) iman da verilmeyen kimsenin (durumu) ise, tadı acı olan, hiç kokusu da bulunmayan Ebucehil karpuzunun durumu gibidir!"

“Kur'ân-ı Kerim'i okuyan ve hükümleriyle amel edenin anne ve babasına kıyamet günü bir taç giydirilir. Bu tacın ışığını -güneşini evlerinizin içinde farzetseniz- dünya evlerindeki güneş ışığından daha güzeldir. O halde Kur'an'ı bizzat öğrenen hakkında ne düşünürüsünüz? (Onun sevabını siz takdir edin).”

“Bir cemaat, Allah’ın evlerinden bir evde toplanır, Allah’ın kitabını okur ve aralarında onu müzakere ederse, onların üzerlerine sekînet iner, onları rahmet kaplar ve melekler etraflarını kuşatır. Allah Teâlâ da o kimseleri kendi nezdinde bulunanların arasında anar.”

“Ümmetimin en faziletli ibadeti Kur’an okumaktır.”

“Her kime Kur’an okuma nimeti verilir de o, başka bir kimseye kendine verilenden daha büyük bir nimet verildiğini düşünürse, Allah’ın büyük saydığını küçümsemiş olur.”

“Muhakkak ki şu kalpler demir gibi pas tutar. Bunun üzerine ‘Ey Allah’ın Resûlü! O kalplerin pası ne ile çıkarılır? (Cilası nedir?)’ denildiğinde buyurdu ki: Kur’an’ı okumak ve ölümü hatırlamak.”

“Kur’an okuyunuz. Çünkü Kur’an, kıyamet gününde kendisini okuyanlara şefaatçi olarak gelecektir.”

“Kıyamet gününde Kur’an ve dünyadaki hayatlarını ona göre tanzim eden Kur’an ehli kimseler mahşer yerine getirilirler. Bu sırada Kur’an’ın önünde Bakara ve Âl-i İmrân sûreleri vardır. Her ikisi de kendilerini okuyanları müdafaa için birbiriyle yarışırlar.”

“Kur’an’ı gereği gibi güzel okuyan kimse, vahiy getiren şerefli ve itaatkâr meleklerle beraberdir. Kur’an’ı kekeleyerek zorlukla okuyan kimseye de iki kat sevap vardır.”

“Sadece şu iki kimseye gıpta edilir: Biri Allah’ın kendisine Kur’an verdiği ve gece gündüz onunla meşgul olan kimse, diğeri Allah’ın kendisine mal verdiği ve bu malı gece gündüz O’nun yolunda harcayan kimse. ”

 

Kur'ân-ı Kerim’in faziletine ve değerine ilişkin tüm bu âyet ve hadislere rağmen biz hâlâ bu kitabı okumaktan, öğrenmekten, anlamaktan, gereğince amel etmekten uzak duruyorsak, ona gereken değeri vermiyorsak ve onun gösterdiği yolda yürümüyorsak; bu ne büyük bir zarar, ne acı bir aldanış, ne kötü bir hüsrandır! Rabbimiz bizleri böyle bir aldanış ve hüsrandan muhafaza buyursun!

Ne mutlu bu ikram sofrasından nasiplenenlere, ne mutlu Kur'ân-ı Kerim’i öğrenenlere ve öğretenlere!

Evet, Kur'ân-ı Kerim öyle bir kitaptır ki Bediüzzaman Said Nursi tarafından şu şekilde tarif edilmektedir:

“Şu kitab-ı kebir-i kâinatın bir tercüme-i ezeliyesi, ve âyât-ı tekviniyeyi okuyan mütenevvi dillerinin tercüman-ı ebedîsi, ve şu âlem-i gayb ve şehadet kitabının müfessiri, ve zeminde ve gökte gizli esma-i İlâhiyenin mânevî hazinelerinin keşşâfı, ve sutûr-u hâdisâtın altında muzmer hakaikin miftahı, ve âlem-i şehadette âlem-i gaybın lisanı, ve şu âlem-i şehadet perdesi arkasında olan ve âlem-i gayb cihetinden gelen iltifâtât-ı ebediye-i Rahmâniye ve hitâbât-ı ezeliye-i Sübhaniyenin hazinesi, ve şu İslâmiyet âlem-i mânevîsinin güneşi, temeli, hendesesi, ve avâlim-i uhreviyenin mukaddes haritası, ve zat ve sıfât ve esmâ ve şuûn-u İlâhiyenin kavl-i şârihi, tefsir-i vâzıhı, bürhan-ı kàtıı, tercüman-ı sâtıı, ve şu âlem-i insaniyetin mürebbîsi; ve insaniyet-i kübra olan İslâmiyetin mâ ve ziyâsı; ve nev-i beşerin hikmet-i hakikiyesi, ve insaniyeti saadete sevk eden hakikî mürşidi ve hâdîsi, ve insanlara hem bir kitab-ı şeriat, hem bir kitab-ı dua, hem bir kitab-ı hikmet, hem bir kitab-ı ubudiyet, hem bir kitab-ı emir ve dâvet, hem bir kitab-ı zikir, hem bir kitab-ı fikir, hem insanın bütün hâcât-ı mâneviyesine merci olacak çok kitapları tazammun eden tek, câmi bir kitâb-ı mukaddes, hem bütün evliya ve sıddîkînin ve urefa ve muhakkıkînin muhtelif meşreplerine ve ayrı ayrı mesleklerine, herbirindeki meşrebin mezâkına lâyık ve o meşrebi tenvir edecek ve herbir mesleğin mesâkına muvafık ve onu tasvir edecek birer risale ibraz eden mukaddes bir kütüphane hükmünde bir kitâb-ı semavîdir.

Kur'ân, Arş-ı Âzamdan, İsm-i Âzamdan, her ismin mertebe-i âzamından geldiği için, On İkinci Sözde beyan ve ispat edildiği gibi, Kur'ân, bütün âlemlerin Rabbi itibarıyla Allah'ın kelâmıdır. Hem bütün mevcudatın İlâhı ünvanıyla Allah'ın fermanıdır. Hem bütün semavât ve arzın Hâlıkı namına bir hitaptır. Hem rububiyet-i mutlaka cihetinde bir mükâlemedir. Hem saltanat-ı âmme-i Sübhaniye hesabına bir hutbe-i ezeliyedir. Hem rahmet-i vâsia-i muhîta nokta-i nazarında bir defter-i iltifâtât-ı Rahmâniyedir. Hem ulûhiyetin azamet-i haşmeti haysiyetiyle, başlarında bazan şifre bulunan bir muhabere mecmuasıdır. Hem İsm-i Âzamın muhîtinden nüzul ile Arş-ı Âzamın bütün muhâtına bakan ve teftiş eden hikmet-feşan bir kitab-ı mukaddestir.

Ve şu sırdandır ki, Kelâmullah ünvanı, kemâl-i liyakatle Kur'ân'a verilmiş ve daima da veriliyor. Kur'ân'dan sonra, sair enbiyanın kütüp ve suhufları derecesi gelir. Sair nihayetsiz kelimât-ı İlâhiyenin ise, bir kısmı dahi, has bir itibarla, cüz'î bir ünvan ile, hususî bir tecellî ile, cüz'î bir isimle ve has bir rububiyetle ve mahsus bir saltanatla ve hususî bir rahmetle zahir olan ilhamat suretinde bir mükâlemedir. Melek ve beşer ve hayvanatın ilhamları, külliyet ve hususiyet itibarıyla çok muhteliftir.

Kur'ân, asırları muhtelif bütün enbiyanın kitaplarını ve meşrepleri muhtelif bütün evliyanın risalelerini ve meslekleri muhtelif bütün asfiyanın eserlerini icmalen tazammun eden ve cihât-ı sittesi parlak ve evham ve şübehatın zulümatından musaffâ; ve nokta-i istinadı, bilyakîn vahy-i semavî ve kelâm-ı ezelî; ve hedefi ve gayesi bilmüşahede saadet-i ebediye; içi bilbedahe hâlis hidayet; üstü bizzarure envar-ı iman; altı biilmilyakîn delil ve burhan; sağı bittecrübe teslim-i kalb ve vicdan; solu biaynilyakîn teshir-i akıl ve iz'an; meyvesi bihakkilyakîn rahmet-i Rahmân ve dâr-ı cinân; makamı ve revacı, bi'l-hadsi's-sadık makbul-ü melek ve ins ve cân bir kitab-ı semavîdir.” (İşârâtü’l- İ’câz)

 

Yazar: 

Yeni yorum ekle

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.