Ramazan ayının muhtemelen yirmi yedisi, pazartesi gecesiydi. Muhammed aleyhisselam Hira Mağarası’nda tefekkür ederken yeryüzünün en büyük hadisesi gerçekleşti.
Muhammed aleyhisselâm tüm bu zorluklardan sonra Medine’ye girdiğinde kendisine büyük sevgi gösterilerinde bulunan ve onun için her şeylerinden vazgeçebilecek olan ashâbına barış ve sevgi mesajları verdi.
“Habeşistan’a gidin. Orada halkına zulmetmeyen adil bir hükümdar vardır. Orası doğruluk ülkesidir. Allah Teâlâ bir kolaylık gösterinceye kadar orada kalın.”
Ukbe b. Ebî Muayt bir anda Makam-ı İbrahim’in yanında namaz kılmakta olan Efendimizin arkasından yaklaştı ve elbisesini boynuna dolayarak sıkmaya başladı. Muhammed aleyhisselam dizleri üzerine düştü.
İslam’ın yüce davetçisi çıktığı bu çetin yolda en büyük düşmanlığı amcasından gördü. O, elindeki taşlarla İbrahim’in babası Âzer’i hatırlatıyordu. Bir yanda sevgi dolu bir yürek, diğer yanda anlamsız bir nefret vardı.
Efendimiz ve Hatice’nin yuvasında büyüyen nesil, İslam’ın öncüleri oldu. Onların Müslüman oluşuyla ilk İslam ailesi oluştu. İslam daveti yeryüzüne bu evden ulaştı. Öyleyse işe önce evden, aileden başlanmalıydı. Önce ailede İslam’ı yaşamak ve hâkim kılmak gerekliydi.
Mekkelilerin heyecanlı bekleyişleri ve meraklı bakışlarının sonunda Harem-i Şerif’e ilk giren Muhammed aleyhisselam oldu. Onun gelişi tüm Kureyşlileri son derece memnun etti.
Resûl-i Ekrem’in, içini çekerek akıttığı gözyaşları sahabileri hayrete düşürdü. Ashâb-ı Kiram: “Bu ne hâl ya Rasûlallah! Neden ağlıyorsunuz?” diye sorduğunda Efendimiz şöyle buyurdu: “Bu, sevgilinin sevgilisine duyduğu özlemdir.”
Tahıl ve kumaş ticareti yapan amcası Ebû Talib’e yardım ederek işe başlayan Peygamberimiz, Mekkelilerin düzenlediği kervanlarla pek çok seyahate katıldı.