Sevdiğini Allah İçin Sevmeli

İyi bir mü’min olabilmek için sevdiği kimseyi Allah için sevmelidir.[1]

Sevmediğini Allah rızâsı için sevmemek de iyi mü’minin özelliklerinden biridir.[2]

Sevdiğini Allah için sevmek, sevmediğini Allah için sevmemek kadar, verdiğini Allah için vermek, vermediğini Allah için vermemek de kişinin mükemmel bir imana sahip olduğunu gösterir.[3]

 

Bütün Müslümanları sevmeli 

 Allah için seven kimse, mü’minlerin kardeş olduğunu[4] düşünerek bütün Müslümanları sevmeli, kendisi için arzu ettiği şeyleri onlar için de istemelidir.[5]

Müslümanlar birbirini sevmedikçe gerçekten iman etmiş sayılmazlar.[6]

Onun için bütün Müslümanlara değer vermeli, hem onlara hem onların dokunulmaz haklarına saygı göstermeli, kendilerine dua etmeli, iyiliklerini istemeli, kusurlarını yaymayıp örtmeye çalışmalı, Müslümanlara duyduğu kin ve haset gibi hisleri gönlünden söküp atmalıdır.[7]

Zaten Allah Teâlâ Müslümanları cennete koyunca, onların içindeki kötü duygu ve düşünceleri yok edecek, onlar da karşılıklı tahtlarda, sevinç içinde, kardeş kardeş oturacak,[8] cennetin tadını çıkaracaklardır.

 

Melekleri ve peygamberleri sevmeli

 Allah için sevme alışkanlığı bizi melekleri sevmeye de götürmelidir. Çünkü onlar gece gündüz bıkmadan, usanmadan Cenâb-ı Hakk’ın sonsuz kudret ve yüceliğini anıp durur,[9]

Onun hiçbir emrine karşı gelmez[10],

ayrıca mü’minlerin bağışlanması için dua eder[11] ve bizleri korurlar.

Yaşadıkları devrin en seçkin insanları, en güçlü mü’minleri, en ahlâklı kişileri olan peygamberleri de Allah için sevmeliyiz. Onlar Allah’ın elçileri olmak bakımından Peygamber Efendimiz’in kardeşleri sayılırlar.

 

Ashâb-ı kirâmı sevmeli

 Resûl-i Ekrem Efendimiz’in ashâbını da sevmeliyiz. Onlar  Peygamberimiz’in sevdiği kimselerdir. Kutlu dâvasında ona yardım etmiş, hizmetinde bulunma şerefine ermiş kıymetli insanlardır. Allah’ın Resûlü onları “insanların en hayırlısı” diye medhetmiştir.[12]

Ensar diye anılan Medineli Müslümanlar ise, hem Efendimiz’e hem de her şeylerini Mekke’de bırakıp Medine’ye göç eden kardeşlerine kol kanat gerdiler. Bu sebeple Efendimiz onları sevmenin bir iman işareti, onlara kin beslemenin ise münafıklık alâmeti olduğunu söyledi.[13]

Ashâb-ı kirâma saygılı olmak gerektiğini Peygamberimiz aleyhisselâm şöyle ifade buyurmuştur:

“Ashâbıma söymeyiniz. Canımı kudretiyle elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, biriniz Uhud dağı kadar altını sadaka olarak dağıtsa, yine de onların bir ölçek, hatta yarım ölçek sadakasının değerine erişemez.”[14]

 

Allah dostlarını sevmeli

 Samimi Müslümanlar Allah dostlarıdır. Onları sevmek gerekir. Çünkü Allah Teâlâ, dostlarına düşmanlık eden ve onları küçük düşüren kimseleri kendisine düşman kabul eder.[15]

Yüce dinimizi yüzyıllar boyu insanlara öğreten ve sevdiren İslâm âlimlerini, Allah’ın veli kullarını sevmeli, onları hayırla anmalı, kendilerine “Allah onlardan razı olsun” diye dua etmelidir. Onların gayreti ve himmeti sayesinde dinimizin bize tam ve kusursuz bir şekilde geldiği unutulmamalıdır.

Allah dostlarını sevmek, onların hayat tarzlarını benimsemek demektir. Şayet insan Allah için sevdiği birinin yaşayış tarzını, ibadet ve ahlâkını benimsemiyor ve onun yolunu izlemeye çalışmıyorsa, “ben onu seviyorum” demek kuru bir iddiadan öteye geçemez.

 

Birbirini sevenlerin ödülü

 Yine Peygamber Efendimizi dinlemeye devam edelim:

Birbirini Allah rızâsı için seven, bu duygularla bir araya gelen, birbirini ziyaret eden, birbirine yardım ve iyilik edenler Cenâb-ı Hakk’ın sevgisini hak edeceklerdir.[16]

Birbirini Allah rızâsı için sevenlerden hangisi din kardeşini daha çok severse, Cenâb-ı Hak da onu daha çok sevecektir.[17]

Birbirini bu duygularla sevenler, hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününde Arş-ı ilâhînin gölgesinde barınacaklardır.[18]

Kıyamet gününde bazı kimselere peygamberler ve şehitler bile imrenecektir. Bunlar, aralarında soy sop bağı bulunmadığı halde birbirini Allah rızası için sevenlerdir. O gün onların yüzü pırıl pırıl parlayacaktır. Nurdan koltuklarda oturacaklar. Herkes korkudan titrediği zaman onlar hiçbir korku duymayacaklar.



[1] Buhârî, Îmân 9, 14, Edeb 42, İkrâh 1; Müslim, Îmân 67; Tirmizî, Îmân 10; Nesâî, Îmân 3, 4; İbni Mâce, Fiten 23; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 288

[2] Ebû Dâvûd, Sünnet 3; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 146; İbn Ebû Şeybe, el-Musannef (Hût), VI, 170; VII, 80

[3] Ebû Dâvûd, Sünnet 15; Tirmizî, Kıyâmet 60; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 438, 440; Elbânî, Silsiletü’l-ehâdîsi’s-sahîha, I, 728.

[4] Hucurât  49/10.

[5] Buhârî, Îmân 7; Müslim, Îmân 71-72; Tirmizî, Kıyâmet 59; Nesâî, Îmân 19, 33; İbni Mâce, Mukaddime 9

[6] Müslim, Îmân 93; Ebû Dâvûd, Edeb 130, 131; Tirmizî, Kıyâmet 56, İsti’zân 1; İbni Mâce, Mukaddime 9, Edeb 11; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 167, II, 477, 495, 512

[7] Buhârî, Edeb 57; Müslim, Birr 32; Ebû Dâvûd, Edeb 47; Tirmizî, Birr 24; İbni Mâce, Duâ 5

[8] Hicr 15/47. 

[9] Enbiyâ 21/ 20

[10] Tahrîm 66/6. 

[11] Gâfir 40/7. 

[12] Buhârî, Şehâdât 9, Fezâilü ashâbi’n-nebî 1; Müslim, Fezâilü’s-sahâbe 210-214.

[13] Buhârî, Îmân 10, Menâkıbü’l-Ensar 4; Müslim, Îmân 148; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 70, 130, 134, 249

[14] Buhârî, Fezâilü ashâbi’n-nebî 5; Müslim, Fezâilü’s-sahâbe 221.

[15] Buhârî, Rikak 38; İbni Mâce, Fiten 16; Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 256; İbn Hibbân, es-Sahîh (Arnaût), II, 58

[16] Müslim, Birr 38; Mâlik, Muvatta’, Şa’r 16; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 233, 247; İbn Hibbân, es-Sahîh (Arnaût), II, 335; Hâkim, el-Müstedrek (Atâ), IV, 186

[17] Ebû Ya‘lâ, Müsned (Esed), VI, 143; Hâkim, el-Müstedrek (Atâ), IV, 189; Elbânî, Sahîhu’t-Tergîb ve’t-terhîb, III, 159, 160.

[18] Müslim, Birr 37; Tirmizî, Zühd 53; Mâlik, Muvatta’, Şi’r 13; Dârimî, Rikak 44; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 237, 338, 370, 523, 535

Yeni yorum ekle

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.