Yusuf (a.s) gençliğini güzel ahlakla taçlandırmış, Rabbinin hoşuna gidecek davranışlar göstermişti. Allah’ın rızası için zindana razı olmuştu. Zindanlar; iç karartıcı pis kokan havası, yosun tutmuş rutubetli taşları, kapkaranlık izbe odaları, gün ışığına hasret koridorlarıyla farelerin cirit attığı yerlerdir. Zindanın dünya ile alakası yalnızca oraya gelen yeni yüzlerledir.
İnsana zindanda dakikalar gün, günler yıl gibi gelir. Hayat tek bir vakitten ibarettir. Hep gecedir. Gün bir türlü ışımaz. Umutlar söner yok olur. Orası insanlarda erkenden girilmiş mezar hissi uyandırır. Yavaş yavaş ölüm beklenir. Hareketsizlik ve ümitsizlik oradaki insanları canlı cenazeye benzetir. Ancak Yusuf (a.s) için zindan hiç de böyle olmamıştır. Zira o haktan da hayattan da kopuk değildir. O Allah’ın insanlara gönderdiği rahmetidir.
Yusuf (a.s) zindana saraydan gelmiştir. Saraydaki rezillik ve iffetsizlikten kurtulmak için Allah’a dua etmiş, orayı kurtuluş bilmiştir. Hakkın rızası için halkın gözünde en kötü görülen yerlere gitmek bazen kurtuluştur.
Yusuf (a.s) ile zindana can gelmiştir. Onunla umutlar dirilmiş; yüzler gülmeye, gözler parlamaya başlamıştır. O artık zindanın en sevileni, en çok güvenileni olmuştur. Zira o özü sözü doğru; ilimle donatılmış; saray tecrübesi gibi entelektüel bir bakış açısı ve iman gibi cevheri olan bir kimsedir. Cömert olduğu gibi güzel ahlakıyla zindandakilerin gönlüne taht kurmuş, hepsinin umudu olmuştur.
Zindanda Hakka Davet
Yusuf’la birlikte zindana giren iki saraylı; fırıncıyla kralın şarapçısı birer rüya görmüşlerdi. Yusuf (a.s)’a o kadar güvenmişlerdi ki rüyalarını ona yorumlatmak istemişlerdi. Yusuf (a.s) ise bu durumu, özelde rüyayı görenlere, genelde bütün zindandakilere tevhidi anlatmak için fırsat bilmiştir. Zindan arkadaşlarına: “Yiyeceğiniz yemek daha önünüze gelmeden ben onu size haber vereceğim. Bu Rabbimin bana öğrettiği bilgilerdendir. Çünkü ben, Allah’a inanmayan ve ahireti inkâr eden bir toplumun dinini terk ettim. Ve atalarım İbrahim, İshak ve Yakub’un dinine tabi oldum. Allah’tan başkasını ilah kabul etmek bize yakışmaz. Bu inanç, Allah’ın bize ve diğer insanlara bir lütfudur. Fakat insanların çoğu şükretmez.” (Yusuf 12/37-38)
Yusuf (a.s)’un zindanda peygamberliğini ilan ederek buradaki insanlara Allah’ın dinini anlatması, rahmet elçilerinin her zaman ve zeminde davetlerini sürdürmelerine güzel bir örnek olmuştur. Yusuf (a.s) bu bilginin kaynağının Allah olduğunu ifade etmiş, insanları tek ve Vahidu’l-Kahhar olan Rabbine inanmaya çağırmıştır. Yusuf’un davet metodu, önce mucize göstermek sonra durumu iyi değerlendirmek ve rüyaları yorumlarken bunun kendi düşünce ve fikri olmayıp Allah’ın kendisine verdiği bir lütuf olduğunu ifade etmektir. Onun davetinde temel düşüncenin Allah’ı anlatmak olduğu şu ayetlerle daha iyi anlaşılır: “Siz Allah’ı bırakıp ancak adlarını sizin ve atalarınızın uydurduğu bir takım boş isimlere tapıyorsunuz. Allah onlara tapılacağına dair hiçbir delil indirmemiştir. Hüküm verme yetkisi sadece Allah’ındır. O da kendisinden başka hiçbir şeye kulluk etmemenizi emretmiştir.” (Yusuf 12/40. Ayrıca bkz. Rum 30/30, Tevbe 9/36)
Zindandaki bu iki saraylının rüyalarını yorumlayan Yusuf (a.s), ekmekçinin suçlu bulunarak asılacağını ve başından kuşların yiyeceğini, diğerinin ise suçsuz bulunarak affedileceğini ve saraydaki işine dönerek krala içki sunacağını haber vermiştir. Yusuf zindandan kurtulacak olan arkadaşına kralın yanında kendisini anmasını söylemiş fakat şeytan Yusuf’u anmayı ona unutturmuştur. Böylece Yusuf, yıllarca zindanda kalmıştır. (Yusuf 12/42)
Yusuf’un bu rüya tabiri gerçekleşmiş, zindandakiler onun sözlerinin aynen ortaya çıktığına şahit olmuşlardı.
Sarayda Görülen Rüya
Aradan yıllar geçti… Mısır Kralı kendisini çok etkileyen bir rüya gördü. Rüyasına bir anlam veremedi. Daha sonra tekrar aynı rüyayı gördü ancak üzerinde durmadı. Rüya bir kez daha tekrarlanınca sanki aklının merak duvarını ısrarla çalıyormuş gibi gelen bu uyarıcı rüya için yatağından fırlayıp “mele” denilen sarayın ileri gelenlerini toplayarak: “Rüyamda yedi zayıf ineğin yedi besili ineği yediğini görüyorum. Bir de yedi yeşil ve yedi kuru başak görüyorum. Efendiler! Eğer rüya tabirinden anlıyorsanız, bu rüyamı bana yorumlayın!” dedi. Onlar da: “Bunlar karmakarışık rüyalardır. Biz böyle karışık rüyaların tabirini bilemeyiz.” dediler. (Yusuf 12/43-44)
Onların çaresiz kaldıkları bir anda, zindandan kurtulan gencin aklına Yusuf (a.s) geldi: “Ben size o rüyanın tabirini haber verebilirim, beni hemen Yusuf’a gönderin, dedi. Yusuf’un yanına varınca:“Yusuf! Ey doğru sözlü insan! Bize yedi zayıf ineğin yediği yedi besili inek ile yedi yeşil ve yedi kuru başağı tabir et! Umarım o adamlara doğru cevabı götürürüm, onlar da senin değerini öğrenirler.” dedi. (Yusuf 12/45-46)
Yusuf (a.s) kralın rüyasını dinledikten sonra şöyle söyledi: “Eskiden yaptığınız gibi hiç ara vermeden yedi yıl ekin ekersiniz, yiyeceğiniz az bir miktarı ayırıp, geri kalanını öylece başağında bırakırsınız. Bunun ardından yedi kurak yıl gelecek: tohumluk için sağlayacağınız az bir miktar dışında, biriktirdiğiniz her şeyi tüketecek. Bunun ardından bir yıl gelecek, o zaman insanlar bol yağmura kavuşacak, meyvelerden su sıkıp ineklerden süt sağacaklar.” (Yusuf 12/ 47-49)
Yusuf (a.s), kralın rüyasını tabir ettiği gibi ne yapılması gerektiğini de söylemişti. Ayrıca bu 14 yıldan sonra gelecek yılın -rüyada olmadığı halde- nasıl olacağını haber vermişti. Bütün bu bilgileri Yusuf (a.s) nereden biliyordu. Rüyayı krala gösteren kim, rüyayı yorumlamayı öğreten kim, 15. yılın nasıl olacağını bildiren kim? Bütün bu soruların cevabı tek bir kelimede çözüme kavuşur: Kâinatın hâkimi Allah. Zira gaybı bilen O’dur. Kâinat O’nun kudret elindedir. O’nun izni olmadan bir yaprak bile düşmez. Yusuf, zindan arkadaşına bu yorumu yaparken hiç nazlanmamış, ona sitem bile etmemişti. Onun bu nezaketi karşısında Peygamber Efendimiz hayretini şöyle ifade etmiştir: “Kardeşim Yusuf’un sabrına ve keremine hayret ettim. Allah onu bağışlasın, kendisine rüya hakkındaki yorum sorulduğunda cevapladı. Ben olsaydım, zindandan çıkıncaya kadar yorumlamazdım.” (Taberani, el-Mu’cemü’l-Kebir XI, 199)
Saraya Dönüş
Krala ulaştırılan bu yorum onun çok hoşuna gitmiş ve hayretini gizleyememişti. Çünkü etrafındakilerin karmakarışık bir şey diye ifade ettikleri rüyasına bu zindandaki adam, 15 yılın plan ve programlarını sığdırmış, krallığın 15 yıllık geleceğini tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermişti. Ülkesinde böyle birisinin zindanda olmasına şaşırmış: “Onu bana getirin!” emrini vermişti. Elçinin müjdesini duyan Yusuf (a.s) gayet sakin bir şekilde: “Efendine dön de o kadınların ellerini niçin kestiklerini bir sor bakalım. Şüphesiz Rabbim onların tuzaklarını çok iyi bilir.” dedi. (Yusuf 12/50)
Bu konuda Yusuf’un temkinli yaklaşımını Peygamber Efendimiz takdir etmiş ve her zamanki mütevazı ifadesiyle “Eğer ben zindanda Yusuf (a.s) kadar kalsaydım, elçinin davetine uyup zindandan çıkardım.” buyurmuştur. (Buhari, Ehadisü’l-Enbiya 11; Müslim, İman 238)
Yusuf (a.s) haksızlığa uğramış, iftira ile zindana atılmıştı. Onun davası, böyle bir iftiranın zihinlerde şüphe uyandırmasına müsaade etmezdi. Hakikatin kabulünde davetçinin ahlaklı oluşu temel bir ilkedir. Mazlum olan Yusuf (a.s), aslında masumdu. Zihinlerinde en ufak bir kötü iz bile kalmamalıydı. Zira Mısır toplumu zindandan gelecek Allah’ın elçisi Yusuf (a.s) ile hakikate kavuşacaktı.
Kral, Yusuf’un bu isteğiyle yeni bir soruşturma başlattı. Bu soruşturma sonucu, azizin karısı ve diğer kadınlar suçlarını itiraf ederek Yusuf’un masumiyetini ortaya koydular. Bu olaydan sonra Yusuf’un itibarı sarayda daha da arttı.
Yusuf (a.s) bu davranışını kadınları mahcup etmek için değil şu gerekçe ile yaptığını ifade etti: “Benim böyle davranmam, efendimin evde bulunmadığı sırada kendisine ihanet etmediğimi ve Allah’ın hainlerin tuzağını başarılı kılmadığını bilmesi içindir.” (Yusuf 12/52)
Yorumlar
Bu sayfa
Mehmet tarafından Ct, 04/11/2020 - 20:14 tarihinde gönderildiYeni yorum ekle