Allah Kimleri Sever Kimleri Sevmez

ALLAH KİMLERİ SEVER

Allah muhsinleri sever. Bakara, 2/195; Âl-i İmrân, 3/134, 148; Mâide, 5/13, 93.

Muhsin: Güzel davranan, bağışlayan, ikram eden, ihsan eden, iyilik eden.

Davranışlarında Kur’an-ı Kerim ve sünneti esas alan ve toplumun kabul ettiği üstün değerlere aykırı hareket etmeyen.

Allah’ı görüyormuş gibi bilinçli bir şekilde ona ibadet eden.

Allah muttakileri sever. Âl-i İmrân, 3/76; Tevbe, 9/4, 7.

Muttaki: Korunan, sakınan, çekinen, takvalı, dinî konularda bilinçli, şuurlu kimse. 

İslam’ın farzlarını yerine getiren, nafileleri çokça yapan, kendini günahlardan uzak tutarak Allah’ın gazabından korunan ve böylece Allah’ın emirlerine karşı çok duyarlı olup ona saygı ve sevgide kusur etmemeye çalışan kimse.

Allah’a iman edip namaz kılan, zekât veren, hiçbir ibadetini aksatmayan, Allah’ın yasaklarından sakınan, şirke ve diğer günahlara düşmeyen, inancının bilincinde olan duyarlı Müslüman.

Allah sabredenleri sever. Âl-i İmrân, 3/146.

Sabır: Tutma, engelleme, direnç gösterme, kararlılık, cesaretli olma, acele etmeme.

Hoşa gitmeyen olaylar, nefse ağır gelen şeyler ve insanı zorlayan durumlar karşısında ruhsal dengeyi bozmamak için, dünya ve ahiret yararlarını düşünerek insanın kalbinde yer tutan sükûnet ve dayanma kuvveti, Allah’a sığınıp güvenerek bela ve felaketlere direnç gösterme.

Mümin bir kişinin farzları yerine getirmede devamlılık ve kararlılık göstermesi.

İnsanın, arzu ve isteklerini kontrol altına alması; aşırı tutku ve şehvete karşı doğruluk ve dürüstlükte kararlı olması, helal olmayan yollardan elde edilecek kazançlardan kaçınması, eksik ve yetersiz de olsa, helal yollarla kazandığı ile yetinmesi.

Müminlerin, hakikati inkâr edenlerden görmüş oldukları maddi ve manevi işkencelerden dolayı yılgınlık göstermeyip inançlarına bağlılıkta kararlı olmaları.

Allah tevekkül edenleri sever. Âl-i İmrân, 3/159.

Tevekkül: Güvenme, bağlanma, vekil tayin etme, havale etme.

 İnsanın, yapacağı işlerde kendisine düşen görevleri yapıp her türlü tedbiri aldıktan, yeterli ve gerekli çalışmaları en güzel biçimde yerine getirdikten sonra sonucu Allah’tan beklemesi.

Allah çokça tövbe edenleri sever. Bakara, 2/222.

Tövbe: Dönüş, günahtan pişmanlık, günahı terk etme, vazgeçme, istiğfar.

İnsanın, bilerek veya bilmeyerek yaptığı hata, kusur, büyük ve küçük günahlarından dolayı pişman olup bir daha aynı günahları yapmamaya karar vererek vazgeçmesi.

İnkârcıların, inkârlarından vazgeçip mümin olmaları.

Müslüman bir kişinin, ibadetleri terk etmesinden ve işlediği günahlardan dolayı pişman olması; bir daha günaha dönmeme ve ibadetlerini aksatmama konusunda kesin karar vermesi.

Allah’ın emirlerine, Hz. Peygamber’in hayat tarzına aykırı bir söz ve davranıştan dolayı kalben kirlenme, yaratılıştaki günahsızlık hâlinden uzaklaşma sebebiyle yeniden Allah’ın emrine, bağışına, korumasına dönme; bir daha günahlara dönmeme konusunda Allah’tan özür dileme.

Allah arınanları (temizlenenleri) sever. Bakara, 2/222; Tevbe, 9/108.

Taharet: Temizlik, temiz olma, temizlenme.

Büyük ve küçük abdest yapıldıktan sonra su veya temizleyici olan bir şey ile temizlenme.

Dinen pis kabul edilen şeyleri su ile yıkama veya temizleyici olan başka şeylerle temizleme.

Abdest alma.

Cünüplükten, hayız ve nifas denilen hâllerden çıkmak için gusül abdesti alma.

Allah daima adaleti gözetenleri sever. Mâide, 5/42; Hucurât, 49/9, Mümtehine, 60/8.

Adalet: Doğruluk, eşitlik, denklik, aşırılıktan uzak ve dengeli olma, her şeye hakkını verme.

Bir işi yerli yerine koyma, hak sahibine hakkını verme, hak ve hukuka uygunluk.

Her şeyin olması gerektiği yerde bulunması, insaf.

Dinen zararlı olan şeylerden kaçınmak suretiyle hak olan yolda dosdoğru bir biçimde devam etme.

Kanunları eşitlik ilkesine göre uygulama, herkesin kanun karşısında eşit tutulmasını sağlama.

Dengeli bir kişilik ve ahlaka sahip olma, aşırılıktan uzaklaşıp her şeye hakkını verme.

Allah’ın yaratmış olduğu evrende onun istekleri doğrultusunda hareket etme.

Haklıya hakkını verip suçluyu da işlediği suça denk bir ceza ile cezalandırma.

Allah kendi yolunda yekpare bina gibi kenetlenmiş saflar halinde savaşanları sever. Saf, 61/4.

Cihad: Söz ve fiille bütün kuvvetini harcayarak çalışma, yorulma, aşırı gayret etme.

İslam dininin, insanlığın huzuru ve güzelliği için koymuş olduğu ilkeleri hayata katıp yaşanabilir duruma getirebilmek için çalışma ve gayret sarf etme.

İyiliğin yerleşmesi ve kötülüğün ortadan kalkması için maddi ve manevi tüm imkânlarını kullanarak Allah yolunda mücadele etme.

Düşmanlara karşı ülkeyi savunmak amacıyla silahlı mücadele verme.

İnsanın her türlü kötülüğe, şeytana karşı verdiği mücadele ve içindeki çirkin tutkuları yenme çabası.

 

ALLAH KİMLERİ SEVMEZ

 

Allah fesadı sevmez. Bakara, 2/205.

Fesat: Bozukluk, karışıklık, yolsuzluk. Nifak, bozgunculuk, ifsat.

Bir şeyin normal hâlinden ve hedefinden çıkıp yararsız duruma gelmesi.

Kokuşma, yozlaşma, çürüme, orta yoldan ayrılma, insanlar arasında fitne çıkarıp onların durumunu ve hayat tarzlarını doğruluktan saptırıp, din ve dünyaya ait çıkarlarını zedeleme.

Hak ve adaletin ortadan kalkmasının bir sonucu olarak insan hayatında kaçınılmaz biçimde ortaya çıkan kargaşa.

Allah -ondan zarar görenin ifade etmesi dışında- kötülüğün açığa vurulmasını sevmez. Nisâ, 4/148.

Cehr bi’s-sûi mine’l-kavl: Kötülükleri ve çirkinlikleri açıktan yapmak, ifşa etmek, yaymak, ilan etmek.

Allah kâfirleri sevmez. Âl-i İmrân, 3/32; Rûm, 30/45.

Kâfir: Örten, gizleyen, yok eden, inkâr eden, inanmayan. Nankörlük eden.

Allah’ın varlığını, birliğini inkâr eden, dinin kutsal saydığı gerçeklere inanmayan, İslam’ın hak din olduğunu kabul etmeyen.

Allah’ın göndermiş olduğu İslam dinini toptan veya içerisindeki hükümlerden herhangi birini inkâr eden.

Allah’a inanmayan veya onu yüce otorite, kendisinin ve tüm evrenin mutlak hâkimi ya da ibadet edilecek tek tanrı olarak kabul etmeyen.

Yapılan ve görülen iyiliği unutup iyiliği yapanı tanımama, teşekkür etmeme, nankörlük.

Bütün nimetleri veren Allah’ın emirlerine aykırı hareket ederek davranışlarıyla veya sözlü olarak onun verdiklerini görmezlikten gelip şükretmeme.

Allah zalimleri sevmez. Âl-i İmrân, 3/57, 140; Şûrâ, 42/40.

Zalim: Haksızlık eden, adaletsiz, hukuk dışı davranan.

Baskı, şiddet ve işkence uygulayan, gaddar, merhametsiz.

Allah’ı inkâr eden; müşrik, kâfir.

Bir hak veya görevi yerine getirmeyen, dünya hayatında Allah’ın emir ve yasaklarına aykırı davranan; büyük günah işleyen, günahkâr, fasık.

Allah müfsitleri sevmez. Mâide, 5/64; Kasas, 28/77.

Müfsit: Ara bozan, bozgunculuk yapan, fitne fesat çıkaran (kimse), bozguncu, karıştırıcı, fesatçı, fitneci.

Toplumun birlik ve beraberliğini yok etmek için karışıklık çıkaran, bozgunculuk yapan, münafık, fitneci.

Allah müsrifleri sevmez. En’âm, 6/141; A’râf, 7/31.

Müsrif: Saçıp savuran, savurgan, harcamada ölçüyü kaçıran, tutumsuz kimse.

Aşırıya giden, inançta ve amelde hak yoldan ayrılan, dengeyi bozan.

Allah’ın koymuş olduğu hem doğal hem de dinî kuralları çiğneyen, inkâr eden.

Allah hainleri sevmez. Enfâl, 8/58.

Hainîn: Hainler. Hiyanet-İhanet: Sözünde durmama, anlaşmayı bozma, haksızlık yapma, vefasızlık.

Emanete gereken özeni göstermeme.

Allah’ın insanlar için koymuş olduğu kuralları hiçe sayma.

İnsanın din, can, akıl, namus, mal gibi değerleri koruma konusunda titiz davranmaması.

Allah müstekbirleri sevmez. Nahl, 16/23.

Müstekbir: Büyüklenen, kendinden başka büyük tanımayan, kendinde mutlak ve sınırsız bir güç olduğunu zanneden kimse.

Elde ettiği nimetleri, malını, fiziki varlığını ve makamını kötüye kullanarak kendinden aşağı gördüğü kişileri ezmeye, sömürmeye çalışan ve yaratılış amacını unutan kimse.

Allah haddi aşanları sevmez. Bakara, 2/190; Mâide, 5/87; A’râf, 7/55.

Mu’tedîn: Haddi aşanlar, saldırganlıkta ölçüsüz davrananlar, sınır tanımayanlar, zulmedenler.

Allah böbürlenerek küstahça davrananları sevmez. Nisâ, 4/36; Lokmân, 31/18; Hadîd, 57/23.

Muhtâl: Kibirli, kendini beğenen, kendini üstün gören, büyüklük taslayan, küstah.

Fehûr: Çokça övünen, böbürlenen.

Allah nankörlük edenleri ve günahkârları sevmez. Bakara, 2/276.

Keffâr: Çokça nankörlük eden.

Esîm: Çokça günah işleyen.

Allah ihanet edenleri ve günahkârlıkta inat edenleri sevmez. Nisâ, 4/107.

Havvân: Çokça hiyanet eden. Hiyanet-İhanet: Sözünde durmama, anlaşmayı bozma, haksızlık yapma, vefasızlık.

Emanete gereken özeni göstermeme.

Allah’ın insanlar için koymuş olduğu kuralları hiçe sayma.

İnsanın din, can, akıl, namus, mal gibi değerleri koruma konusunda titiz davranmaması.

Esîm: Çokça günah işleyen. Günahta ileri giden.

Allah hainleri ve nankörleri sevmez. Hac, 22/38.

Havvân: Çokça hıyanet eden. Hainlikte ileri giden. İhaneti tabiat edinen. 

Kefûr: Çokça nankörlük yapan. Kâfirlikte ileri giden.

Allah şımaranları sevmez. Kasas, 28/76.

Ferihîn: Şımarıklar. Böbürlenerek kibir ve gururla hareket edenler. Taşkınlık yapanlar. Servetinden ötürü kendisini büyük görüp, sınır tanımayanlar.

 

Tanımlamalar için bakınız: DİNÎ TERİMLER SÖZLÜĞÜ, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları.

Yazar: 

Yeni yorum ekle

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.