İkircikli Münafık Psikolojisi

Arada Bocalayıp Duruyorlar; Ne onlara Ne Bunlara!

“Münafıklara haber ver ki, onlar için acı bir azap vardır. Mü’minleri bırakıp kâfirleri dost edinenler, onların yanında izzet mi arıyorlar? Bilsinler ki bütün izzet yalnızca Allah'a aittir. O size kitapta şunu indirmiştir: Allah'ın âyetlerinin inkâr edildiğini yahut onların alaya alındığını işittiğiniz zaman, onlar başka bir söze geçmedikçe kendileriyle beraber oturmayın. Aksi takdirde şüphesiz siz de onlar gibi olursunuz. Allah elbette münafıkların ve kâfirlerin tamamını cehennemde bir araya getirecektir. Sizi gözetleyip duranlar; eğer size Allah'tan bir zafer nasip olursa, "Sizinle beraber değil miydik?" derler. Kâfirler kazançlı çıkarsa "Üzerinize kol kanat gerip mü’minlerden sizi korumadık mı?" derler. Artık kıyamet gününde Allah aranızda hükmedecek ve kâfirlere mü’minler aleyhinde asla yol vermeyecektir. Münafıklar Allah'a oyun etmeye kalkışıyorlar. Halbuki Allah onların oyunlarını kendi başlarına çevirmektedir. Onlar namaza kalktıklarında üşenerek kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar, Allah'ı da pek az hatıra getirirler. Arada bocalayıp duruyorlar; ne onlara, ne bunlara! Allah'ın şaşırttığı kimseye asla bir yol bulamazsın. Ey iman edenler! Mü’minleri bırakıp kâfirleri dost edinmeyin. Allah'a aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz? Şüphe yok ki münafıklar cehennemin en alt katındadırlar. Artık onlara asla bir yardımcı bulamazsın. Ancak tövbe edip hallerini düzeltenler, Allah'a sımsıkı bağlanıp dinlerini yalnızca O'na özgü kılanlar başkadır. İşte bunlar mü’minlerle beraberdirler ve Allah mü’minlere yakında büyük bir mükâfat verecektir. Eğer siz iman eder ve şükrederseniz Allah size neden azap etsin? Allah şükre karşılık veren ve her şeyi bilendir.”  (Nisâ, 4/138-147)

İman kalp ile tasdik ve dil ile ikrarın yanında bir mensubiyet ve tarafını seçme eylemidir aynı zamanda. Bir duruştur. Saf belirlemedir. Taşıdığı suyun Nemrut’un ateşini söndürmeye yetmeyeceğini bilse de İbrahim’in safında olduğunu gösterebilmektir, karınca gibi. 

Sen! Bir türlü Müslümanların safında durabilmeyi tercih edemeyen! İkircikli duruşunu, her iki tarafı da idare etmeyi bir çıkar yol gibi görebilen sen! Sürekli Müslümanların olumsuzluklarını dile getiren, zayıflıklarına, “geri kalmışlıklarına”, “köylülüklerine” vurgu yaparak aldanışa sürüklenen sen!

Unutma ki gavurları razı edebilmen mümkün değil. Artık anla bunu. Gibi olmakla gibi olmamak arasındaki gelgitlerde helak olup gideceksin.

“Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır. De ki: Doğru yol, ancak Allah'ın yoludur. Sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyacak olursan andolsun ki Allah'tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.” (Bakara 2/120)

Bir yandan Müslümanlar gibi olmadığını ispatlamak adına kendini paralıyorsun! Bu seni her geçen gün daha da alçaltıyor. Dikkat et! Kalbine bir bak! Bütün zayıflıklarına rağmen Müslümanları sevemiyorsan bil ki sorun var o kalpte.

Öte yandan gavurlar gibi olmaya çalışıyorsun ya! Hani Müslümanlardan farklı olduğunu anlatma gayretindesin hep. İzzeti, itibarı, şerefi yanlış yerlerde arıyorsun. Böyle yapmakla ne itibarın kalıyor ne değerin. Yakında haysiyetin de kalmaz. Kendine olan saygını da yitirirsin. Çünkü mensubiyeti olmayanın meşruiyeti de kalmaz. O yanlarında izzet ve şeref aradıkların dahi yeri gelir yüzüne tükürür senin.

“İnkârcıların (refah içinde) diyar diyar dolaşması, sakın seni aldatmasın! Azıcık bir menfaattır o. Sonra onların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü varış yeridir! Fakat Rablerine karşı gelmekten sakınanlar için, Allah tarafından bir ikram olarak, altlarından ırmaklar akan, ebedî olarak kalacakları cennetler vardır. İyi kişiler için Allah katındaki (nimetler) daha hayırlıdır.” (Âl-i İmrân 3/196-198)

Münafıklar ve Kalp Hastalığı

"Allah'ı da, mü'minleri de güya aldatırlar. Halbuki onlar kendilerinden başkasını aldatamazlar da yine farkına varmazlar. Onların kalplerinde hastalık vardır. Allah da onların hastalığını çoğaltmıştır. Söylemekte oldukları yalanlar sebebiyle de onlar için acıklı bir azap vardır. Kendilerine yeryüzünde fesat çıkarmayın, denildiği zaman 'biz ancak ıslah edicileriz' derler. Gözünü aç, onlar muhakkak ki fesatçıların ta kendileridir. Fakat farkında değildirler. Onlara 'insanların (Müslümanların) inandığı gibi inanın' denilince, 'biz de o beyinsizlerin inandığı gibi mi inanacağız?' derler. Dikkat et ki (asıl) beyinsizler hiç şüphesiz kendileridir. Fakat bilmezler. Onlar mü'minlerle karşılaştıkları zaman '(biz de) iman ettik' derler. (Kendilerini saptıran) şeytanları ile baş başa kaldıklarında ise: 'biz sizinle beraberiz, biz onlarla sadece alay ediyoruz' derler." (Bakara, 2/9-14)

"Onlar sizinle buluştukları zaman 'inandık' derler; Sizden ayrıldıklarında size olan kinlerinden dolayı parmaklarının uçlarını ısırırlar. De ki: Kininizden (kahrolup) geberin! Şüphesiz Allah kalplerin içindekini hakkıyla bilmektedir." (Âl-i İmrân, 3/119)

"Sana indirilene ve senden önce indirilenlere inandıklarını ileri sürenleri görmedin mi? Tağutu reddetmeleri (inanmamaları) kendilerine emrolunduğu halde tağutun önünde muhakemeleşmek, onunla hükmedilmek istiyorlar. Halbuki şeytan, onları büsbütün saptırmak istiyor. Onlara Allah'ın indirdiğine (Kur'an'a) ve Rasûl'e gelin (onlara başvuralım, onlarla hükmedelim) denildiği zaman, münafıkların senden iyice uzaklaştıklarını görürsün." (Nisâ, 4/60-61)

"Öyle değil, Rabbine andolsun ki onlar aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kabul edip sonra da verdiğin hükme hiçbir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar." (Nisâ, 4/65)

"Sizden olduklarına dair Allah'a yemin ederler. Halbuki onlar sizden değillerdir, fakat onlar korkak bir topluluktur" (Tevbe, 9/56)

"Münafık erkekler de münafık kadınlar da birbirinin parçasıdırlar (hepsi birbirine benzer). Onlar kötülüğü emrederler. İyilikten vazgeçirmeye uğraşırlar. Ellerini (cimrilikle sımsıkı) yumarlar. Onlar, Allah'ı unuttular (O'na tâatı bıraktılar). Allah da onları unuttu (onlara lütfunu kesti). Şüphesiz ki münafıklar, fâsıkların ta kendileridir." (Tevbe, 9/67)

"İnsanlardan kimi, Allah'a (dinin yalnız bir tarafından tutup) yalnız bir yönden kulluk eder. Eğer kendisine bir hayır dokunursa buna pek memnun olur, yapışır. Eğer bir musibete uğrarsa çehresi değişir (dinden yüz çevirir). O, dünyasını da ahiretini de hüsrana uğratmış, kaybetmiştir. Bu, apaçık zararın ta kendisidir." (Hac, 22/11)

 

 

 

Duvara Dayanmış Kütükler

“Münafıklar sana geldiklerinde: Şahitlik ederiz ki sen Allah'ın Peygamberisin, derler. Allah da bilir ki sen elbette, O'nun Peygamberisin. Allah, münafıkların kesinlikle yalancı olduklarını bilmektedir. Yeminlerini kalkan yapıp Allah yolundan yan çizdiler. Gerçekten onların yaptıkları ne kötüdür! Bunun sebebi, onların önce iman edip sonra inkâr etmeleridir. Bu yüzden kalpleri mühürlenmiştir. Artık onlar hiç anlamazlar. Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider, konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Onlar sanki duvara dayanmış kütükler gibidir. Her gürültüyü kendi aleyhlerine sanırlar. Düşman onlardır. Onlardan sakın. Allah onların canlarını alsın. Nasıl bu hale geliyorlar? Onlara: Gelin, Allah'ın Peygamberi sizin için mağfiret dilesin, denildiği zaman başlarını çevirirler ve sen onların, büyüklük taslayarak uzaklaştıklarını görürsün. Onlara mağfiret dilesen de, dilemesen de birdir. Allah onları kesinlikle bağışlamayacaktır. Çünkü Allah, yoldan çıkmış topluluğu doğru yola iletmez. Onlar: Allah'ın elçisinin yanında bulunanlar için hiçbir şey harcamayın ki dağılıp gitsinler, diyenlerdir. Oysa göklerin ve yerin hazineleri Allah'ındır. Fakat münafıklar bunu anlamazlar. Onlar: Andolsun, eğer Medine'ye dönersek, üstün olan, zayıf olanı oradan mutlaka çıkaracaktır, diyorlardı. Halbuki asıl üstünlük, ancak Allah'ın, Peygamberinin ve müminlerindir. Fakat münafıklar bunu bilmezler. Ey iman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah'ı anmaktan alıkoymasın. Kim bunu yaparsa işte onlar ziyana uğrayanlardır. Herhangi birinize ölüm gelip de: ‘Rabbim! Beni yakın bir süreye kadar geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsam’ demesinden önce, size verdiğimiz rızıktan harcayın. Allah, eceli geldiğinde hiç kimseyi (ölümünü) ertelemez. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” (Münâfikûn, 63/1-11)

İtikadi Nifak-Ameli Nifak

“Münafığın alâmeti üçtür: Söz söylediği zaman yalan söyler, vaad ettiği vakit sözünde durmaz, kendisine bir şey emanet edildiği zaman hıyanet eder.” (Buhârî, Edeb, 69)

“Şu dört özellik kimde bulunursa o, tam bir münafık olur. Kimde bu niteliklerden biri bulunursa onu terk edinceye kadar kendisinde münafıklıktan bir özellik vardır: Kendisine bir şey emanet edildiğinde hıyanet eder. Konuştuğunda yalan söyler. Söz verdiğinde cayar. Husumet sırasında haktan sapar.” (Buhârî, İman, 24)

İslam âlimleri yukarıdaki ayetlerde geçen nifakı “itikadi nifak” olarak isimlendirmiş, hadislerde belirtilen özellikleri ise “ameli nifak” kapsamında değerlendirmişlerdir. Aralarındaki fark: itikadi nifakın küfür olarak görülmesi ve ahirette cehennemle cezalandırılması; ameli nifakın ise tehlikeli görülmekle beraber kâfirlik olarak nitelendirilmemesidir.

 

Yazar: 

Yeni yorum ekle

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.