Allah kalemle yazmayı öğretti.
İnsanoğlu, kalemle yaza yaza kendi içinde yol aldı. Ruhunda birikeni kâğıda döktü.
Ben de güzel bir yürekten dökülen ve asırlardır su gibi çağlayan kıymetli bir eserim. Kibir değil bu. Hakîkat. Kıymetim, dizelerime konu olan Rahmet Peygamberi’nden kaynaklanıyor. Dünyânın en güzel cevherini saklayan bir kap kıymetsiz olur mu hiç?
Bursa Ulu Cami imamı Süleyman Çelebi, bir gün evine çok üzgün geldi. Abdest aldı, rahlesinin başına oturdu. Önce niyet etti. Ardından Besmele çekti. Sonra da Salavat getirip beni yazmaya başladı.
Hokka ile divitin kavuşma hızına yetişemiyordum. Kelimelerim akıyordu adeta. Ne olacaktım? Mektup mu, arzuhâl mi, ferman mı, dua mı? Merak içinde satırlarım art arda gelirken fark ettim ki bir şiirdim ben!
Yazdıkça üzüntüsü gitti, yüzüne bir tebessüm yayıldı. Tam 732 beyit oldum. Tamamlandığımda öğrendim ki eve üzgün geldiği o gün, Fahri Kainat Efendimizi alelalde sözlerle anlatan bir vaaz dinlemiş. Bunun üzerine O’nu hakkıyla yüceltmek, en sevgili olduğunu kendi lisanınca anlatmak için beni yazmaya başlamış Süleyman Çelebi.
Ben, Vesiletü’n Necât. Yani, “Kurtuluş Vesilesi”. Mesnevi tarzında yazılmış bir mevlid-i şerifim. Hz. Muhammed’in doğumunu anlatan tüm eserlere bu isim verildiği için, benim de nâmım “mevlid” diye yayıldı.
Mübarek Mevlid Kandillerinde sesi güzel, âvâzı gür mevlidhanlar tarafından coşkuyla okundum. Beni duyan her kulakta yer edindim, beni hisseden her yürekte yuvalandım. Süleyman Çelebi içindeki Peygamber sevgisinin coşkusuyla örmüştü beni. Bir yağmur bulutu gibi çözülüp damla damla aktım gönüllere... Sonraları her özel günde, bayramda, doğumda, ölümde okunmaya başlandım. Dinleyenlerin gözleri nemli, elleri sol göğüslerinin üstünde, dillerinde salavat...
Dilden dile, gönülden gönüle, ilden ile yaydılar beni. “Merhabâ ey âlî sultan merhabâ” diyerek Hz. Muhammed’i karşıladı sesimi duyan yürekler. O’nun sevgisini yaşatmak ve yaymak bahtına nâil oldum. Rumca, Bulgarca, Sırpça, Arapçaya tercüme edildim. Kur’ân-ı Kerim ve hadis eserlerinin yasaklandığı coğrafyalarda yıllarca beni okuyarak kimliğini korudu müslümanlar. Sonraki nesillere müslüman olduklarına dâir bırakabildikleri en belirgin iz bendim.
Altı asır geçti son beyitim yazılalı. Ama eskimedim, unutulmadım, kaybolmadım. Cennet mekân Süleyman Çelebi bile beklemezdi belki bu kadar yaşayacağımı. Ama öyle aşkla, öyle yanarak yazdı ki beni; satırda kalmadım, sadra indim. Peygamber aşığı bu milletin elinde nesilden nesile ulaştım.
Güzel bir eserde kullanılmak, her cümlenin muradıdır. Benimse her bir harfim ayrı bayram ediyor. Beyitlerim şenlik yapıyor. İnsanlar için yılda bir kez ama benim içimde O, her dem yeniden doğuyor.
Ve ben O’nun sevgisiyle şifâ bulan gönülleri gördükçe “Merhabâ ey derde derman merhabâ” diye çağlıyorum. Rahmet yağmurunu taşıya taşıya bir şelâleye dönüşen sesimle...
Yeni yorum ekle