Kadir Gecesi: Sen Bir Ömre Bedelsin

“Ben kimim? Nereden geldim, nereye gidiyorum? Nasıl yaşamalıyım? Yaşamamın gayesi nedir? Önemli olan ben miyim yoksa başkaları mı? Annem mi haklı, arkadaşım mı yoksa hocam mı? Ölüm nedir? Ya sonrası?”

Tüm bu sorularla karışan kafamızı, bunalan ruhlarımızı, inzal ettiği kitap ile selamete çıkaran ve bunu yaparken de “acaba”ları kapı dışarı atan, bizi bulanık, mikroplu sularda yüzmekten kurtaran Allah’a, halk ettiklerinin sayısınca hamd ü senalar olsun…

Kadr-i kıymetini ancak Rabbimizin bildiği, nazil olduğu geceyi bir ömre bedel kılan, kendisiyle muhataplığımız ölçüsünde kadrimizi artıracak, inzal etmesiyle Allah’ın bize ne kadar kadir kıymet verdiğini gösteren şerefli, izzetli Kur’ân’a yemin olsun ki…

Allah Azze ve Celle, âdemoğlunu yeryüzüne gönderirken şöyle buyurmuştur: “Hepiniz oradan inin! Yalnız iyi bilin ki size benden bir hidayet geldiği zaman, kimler benim hidayetime uyarsa artık onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.” (2/Bakara 38)

Yeryüzündeyiz… Fakat dünyaya korku ve üzüntü âdeta mührünü vurmuş: Korkudan gözler yuvalarından fırlayacak; üzüntü ile ciğerler pare pare… Ağlamaktan göz pınarları kurumuş. Vicdanlarda sükûnun, toplumda huzurun yerinde yeller esiyor. Hâlbuki çağları üçer beşer atlıyoruz. Hayat standardımız (!) her geçen gün yükseliyor, yükseliyor… Fakat yine de biz daralıyor, sıkılıyor, patlıyoruz… Kapkaranlık… Ya Rab! Yok mu bu gecenin sabahı? 

Gözünüz aydın olsun! Güneş çoktan doğdu. Rabbim, doğru yolunu habibi Hz. Muhammed ile son defa gösterdi.

Kitab’ın Kadrini Bilmeyenler, Kadir Gecesi’ni Bilebilirler mi? 

“Biz onu Kadir Gecesi’nde indirdik.” (97/Kadir 1) Yani Allah şerefin, izzetin hak etmeyenin elinde oyuncak olduğu bir gecede, onu inzal etmesiyle tüm değerleri, kavramları yerine oturtarak dünyanın kaderini değiştirdi. Fırtınalı bir gecede yolunu kaybetmiş olan geminin rotasını bir kez daha çizerek onu batmaktan kurtardı. Hidayetten daha büyük bir nimet olmadığına, tarihi de şahit tutarak yaptı bunu: “Kime hikmet verilmişse (kimin bu kitaptan nasibi varsa) ona çok büyük hayırlar verilmiştir.” (2/Bakara 269)

Bu gece ne mübarek, ne kıymetli bir gecedir! Aslında Kadir sûresinde, bizlere hiçbir zaman bu hatırayı unutmamamız ve ihmal etmememiz gerektiği hatırlatılmaktadır.

O gecenin kadrini, insanın aklıyla bilmesi ne mümkün! “Bilir misin Kadir Gecesi’nin ne olduğunu?”(97/Kadir 2)Bilemeyiz tabii. İnsanlık halk edildiğinden beri hidayetten hiç mahrum kalmadı ki. O gecenin ne olduğunu bize bildiren de o geceyi kıymetli kılan olacaktır:

“Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır.”(97/Kadir 3) Zamanın bizatihi kendisi değerli değildir. Değeri, o vakitte yapılan ile doğru orantılıdır. Kur’ân-ı Kerim’de bu gibi yerlerde geçen rakamsal ifadeler, olayın değerini sayılarla sınırlama amacı taşımaz.

Hakîm olan Cenâb-ı Hakk’ın maksadı, belki de insanları itaate ve ibadetlere yöneltmek ve dünyaya dalmaktan alıkoymaktır. Böylece O, bazen bir itaatin ücretini (sevabını) on katına, bazen de yedi yüz katına[1] çıkarır. Bazen zamanı açısından bazen de yeri açısından böyle değerlendirir. İşte bu yüzden Beytullah ve zemzem diğer yerlere ve sulara üstün kılınır; ramazan diğer aylardan üstün tutulur; cuma diğer günlerden faziletli sayılır. Kadir Gecesi ise diğer gecelerden efdal kılınmıştır.[2]

Bin gece, bin yıl veya bin asır değil de bin ay denilmesinin sebebine gelince (Doğrusunu Rabbimiz bilir.): “Bin ay” yaklaşık seksen üç senedir. Bu da takriben, uzun ömürlü bir insan hayatına tekabül eder. Öyle ki bir ömür arasak bulamayacağımız nimet (yol gösterme), bir gecede verildi. Bizim de şeref ve izzet bulmamız, ömrümüzün binlerce ömre bedel olması ancak Peygamberimize on dört asır evvel inzal olan kitabı tozlanmış rafından hayatımıza indirmekle mümkün. Âyetler, ancak okuyup idrak ederek pratiğe yansıtabildiğimiz ölçüde bize nazil olmuş demektir. Yani “O gecenin kadrini bilirseniz sizin de kıymetiniz artar.” mesajı veriliyor. Aksi takdirde Kadir Gecesi’ne tesadüf etmek bir şey ifade etmeyecek; Ebû Leheb, kıtalar dolaşmaya devam edecektir.

Kadir Gecesi: Ömür Dönümü

Kur’ân-ı Kerim, tanıştığı birey için bir ömür dönümüdür: Hayatının resmi, istikameti tamamen değişir. Onunla bir gecede kat edilen mesafe, Kur’ansız bin ayda alınan yol ile kıyas bile edilemez. Hz. Ömer’in vahiy ile tanışması ile değişen hayatının seyrine bakarsak bunu daha iyi anlarız.

Hz. Peygamberin yirmi üç yılda toplumu getirdiği seviye ile asırlardır insanlığın kat ettiği (kat edemediği) mesafeyi kıyaslarsak ispat için başka delil aramaya gerek kalmaz. Değerlerine sadakat gösterdiği ölçüde Müslümanların tarih sahnesinde büyük muvaffakiyet gösterdiği, İslâm medeniyetinden söz ettirdiği; aksi durumda ise zillet içerisinde, beş para etmez devletlerin kölesi durumuna düştüğüne anbean şahitlik etmekteyiz. Yapılması gereken ise atalarımızın dediği gibi “Her geceyi kadir bil”ip, hayatımızı Kur’ân-ı Kerim ile aydınlatarak bu çarkı ters döndürmek, yeniden medeniyetler inşa etmek, sadece inananları değil tüm insanlığı, canlı-cansız tüm dünyayı bu onursuzluktan kurtarmak.

İnsanın düştüğü en büyük hatalardan biri de ölümün kendisine uzak olduğu düşüncesiyle tevbeyi ertelemesidir. Oysaki zaman sadece ve sadece ölüme doğru akmaktadır. Sorumluluk bilinciyle yaşayan için bunda korkulacak bir şey yoktur. Daha güzel bir hayat onu beklemektedir. Ya diğerleri için? Pişmanlığın içinde sıkışıp kalanlar için de “bin aydan hayırlı gece”ler vardır. “Yani ne kadar günahkâr olursan ol, bir gecede Kur’ân-ı Kerim ile bir ömrü aklayıp paklayabilirsin.” O yüzden olsa gerek Hz. Âişe: “Ey Allah’ın Resûlü, Kadir Gecesi’nin hangi gece olduğunu bilecek olursam o gecede ne diyeyim?” diye sorduğunda Resûlullah (sas): “Ey Allah’ım, şüphesiz ki sen çok affedensin, çok ikram sahibisin, affetmeyi seversin, o halde beni affet.” de, buyurmuştur.[3] Ayrıca Allah Resûlü: “Kim inanarak ve karşılığını yalnız Cenâb-ı Hakk’tan bekleyerek Kadir Gecesi kalkıp ibadet ederse, geçmiş günahları bağışlanır.” demiştir.[4]

Kadir Gecesi pratiğimize gelince: O gece okunacak birkaç dua, kılınacak kaza namazları üzerine bir de sabaha kadar “kadir beklemek” eklenince tüm sene boyunca işlediğimiz günahlardan arındığımızı zannederiz. Ertesi sabah uyandığında dinin emirlerinden, inanç sisteminden bihaber; hayatında Kur’ân-ı Kerim’den hiçbir kare olmayanlar bu tavırlarıyla Resûlullah’ın sünnetinden kendilerine bir pay alamayacaklardır. Tamam, Efendimizin de buyurduğu gibi kulun tüm günahlardan arınması bir gecede mümkün. Fakat niyet halis olacak: Gerçekten pişmanlık, bir daha aynı hatalara dönmemeye dair söz verme. Böylece tüm günahlardan arınarak yeni bir hayata adım atmış oluruz.

Kadir Gecesi: Arayanlar Bulanlardır

Bu kadar kıymetli olan geceyi ne zaman arayalım? Bu gecenin ramazan ayında olduğu âyetle sabittir: “Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’ân’ın indirildiği aydır.”(2/Bakara 185)

Ramazanın hangi günü olduğu ise ihtilaflıdır ve bu konuda yaklaşık kırk görüş nakledilmiştir.  Ramazan, hicri takvimin aylarından biri olduğu için Kadir Gecesi yıl içinde farklı ay ve gecelerde dönmektedir. Âlimler, onun ramazan ayının son on gecesinin tek gecelerinden biri olduğunu düşünmüşlerdir. Çoğunun görüşü de yirmi yedinci gece olduğu yolundadır. Bu konuda rivayet edilen hadislerden birkaçı: “Kadir Gecesi’ni ramazanın yirmi yedi, yirmi bir ve yirmi üçüncü gecelerinde arayın!”[5] “O, ramazanın son gecesidir.”

Bu ihtilaf bile rahmettir. Arayın ki bulasınız. Abdullah b. Mes’ud: “Yıl boyunca ibadet eden Kadir Gecesi’ne isabet eder.” diyor.[6]

Resûlullah (sas) hayatının en önemli hadisesinin yaşandığı tarihi nasıl bilemez? Rahmet Peygamberi biliyorsa niçin paylaşmaz? O gecenin bildirilmemesi de yine kula duyulan şefkatten ileri gelmektedir: Bütün ramazan geceleri ibadet şuuru içinde ihya edilsin, taatte gayretli olunsun diye bu gecenin hangisi olduğu kesin olarak belirtilmemiştir. Kadir Gecesi’nin gizlenmesindeki hikmet, cuma günündeki icabet saatinin, ölüm vaktinin ve kıyamet gününün gizlenmesindeki hikmet gibidir: Ümmeti tembellikten, beleşçilikten, durağanlıktan kurtarmak.

Ebû Hanife diyor ki, “Kadir Gecesi, sadece belli gecelerde değil, senenin üç yüz altmış küsur günü içindeki her bir gecede aranmalıdır. Siz üç yüz altmış küsur geceyi kemâl-i hassasiyetle ihya ederseniz, Allah Teâlâ da o samimi yüreğinize iltifatlarda bulunur.”

Kapsamı Alanındakilere Rahmet

“O gecede, Rablerinin izniyle melekler ve Ruh her iş için iner dururlar.”(97/Kadir 4)

Melekler Allah’a kulluk yapan insanlara dua etmek, onlar hakkında istiğfarda bulunmak, onlara selam vermek, onları müjdelemek, onların ibadet, zikir meclislerine katılmak için inerler de inerler o gece:

“(Melekler) Müminler için de şöyle istiğfar ederler: “Ey Rabbimiz senin rahmetin ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. O tevbe edip senin yoluna uyanları bağışla, onları cehennem azabından koru.”  (40/Mü’min 7)

Bu âyetteki (97/Kadir 4) “Ruh”un, “Kur’an, rahmet ve Cebrail” olabileceği söylenmiştir. Nitekim “ruh” kelimesi, “can denilen hayat soluğu, ilham ve vahiy” gibi anlamlara gelir. Yani insan bu ruh ile nefes almaya başlar, hayat bulur. Ölü kalbi dirilir. Öyle ki insanın ulaştığı doruk noktadır Kadir… Rabbiyle iletişime geçtiği, O’na en yakın olduğu andır… Gecesine doğar ve sabahı getirir ardından… Selamdır, esenliktir arkası…

“Selam… Ta fecrin doğuşuna kadar.” (97/Kadir 5)

Selam, zâhir ve bâtın hastalıklardan, afetlerden uzak olmaktır.[7] İç huzuru, kararlılığı ve emin olmayı ifade eder.[8] Dünyadayken kul, ancak kapsamı alanındakilere rahmet olan (hüden li’l-müttekîn) Kitab’a tâbi olmakla selamet bulur:

“Rızasını arayanı Allah onunla kurtuluş (selam) yollarına götürür ve onları iradesiyle karanlıklardan aydınlığa çıkarır, dosdoğru bir yola iletir.” (5/Maide 16)

Gerçek selamet, güven ise cennette… Zira orada sonu olmayan bir hayat, fakirliği olmayan bir zenginlik, zilleti olmayan bir izzet ve hastalığı olmayan bir sıhhat ve afiyet vardır. Bundan dolayı cennet yurdu, selam yurdu olarak tanımlanmıştır: “Rablerinin katında selam yurdu onlarındır.” (6/En’am 127)

Hayatın iplerini Kur’ân-ı Mübin’in ellerine teslim ettiğimiz zaman artık bize korku yok… Ta ki ölüm bulana kadar… O zaman da gece bitecek ve fecrin doğuşu ile birlikte selam yurduna gözlerimizi açacağız. Ne mutlu Kitab’a tâbi olarak hayat bulanlara! Ne mutlu selam yurduna nail olanlara!

 

 


[1] Bakınız:2/Bakara 261.

[2] Fahreddin Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, XXIII/286-287.

[3] Tirmizi, Deavât 85; İbn Mâce, Dua 5.

[4] Buhârî, İman 25, 27, 28, 35; Savm 6; Terâvih 1; Leyletü’l-Kadr 1.

[5] Ebû Dâvûd, Ramazan, 4.

[6] Müslim, Sıyâm, 220.

[7] Râğıb İsfehâni, Müfredâtu Elfâzi’l-Kur’an, s-l-m maddesi.

[8] Bakınız: 25/Furkan 63, 26/Şu’arâ 89, 2/Bakara 71, 6/En’am 127, 10/Yûnus 25, 5/Mâide 16.

Yazar: 

Yorumlar

Yüreğinize sağlık. Mükemmel bir bakışla ele almışsınız. Twitter hesabımdan bazı bölümleri paylaştım, hakkınızı helâl edin. Yazının tamamını da paylaşacağım inşaAllah. Selâm ve dua ile...

Yeni yorum ekle

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.