Modern Zaman Cihadı

“Cihadın en büyüğü, zalim sultana karşı Hakk’ı haykırmaktır” buyuruyor Efendimiz. Tarih, bu cihadın örnekleriyle doludur.

Mûsâ-Firavun, İbrahim-Nemrud hadiseleri, Ashâb-ı Kehf gençleri; bunlardandır. 

Yakın tarihin Sütçü İmam’ı, Şamil Basayev’i, Ahmed Yasin’i bunlardandır.

Vatanımızın  Fethi Sekin’i, Ömer Halisdemir’i, Halil Kantarcı'sı bunlardandır.

Edebiyatın Necip Fazıl’ı, Mehmet Akif’i, Osman Yüksel Serdengeçti’si bunlardandır.

Sporun Muhammed Ali’si, sanatın Naci el-Ali’si bunlardandır.

Mavi Marmara gemisi ve Şerife Boz’un kamyoneti bunlardandır.

Bu isimler, cihadın en büyük örneğini göstermiş, Hakk’ı haykırmaktan geri durmamış, zalime ne pahasına olursa olsun boyun eğmemişlerdir. Çünkü göğüslerinde taşıdıkları iman, tüm güçlerin üstünde bir güç vermiştir onlara. Ve bu güçle, dünyanın neresinde bir zulüm olursa olsun; hepsine birden “Dur!” diyebilmişlerdir. Onlar bir kötülüğü kalbiyle değil, eliyle ve diliyle düzeltmeye çalışanlardır.

Peki, zalim kimdir?

Zalim, nefstir. Modern dünyanın tuzaklarına boyun eğmeyen insan, en büyük zalime karşı Hakk’ı savunmuş olur. “Aslında haram ama, caiz değil ama, Allah öyle emretmiş ama, sünnete uygun olan budur ama” cümlelerinin döküldüğü ağızlar; nefsine yani zalime boyun eğmiş ağızlardır.

Başka kimdir peki zalim?

Dünyanın ta kendisidir. Bir ağacın altında konakladığını unutturan, parsel parsel arsalar satın aldıran, kilometrelerce uzunlukta kuleler diktiren, verdikleriyle kendisine bağlayan, ölümü unutturan dünya!

Somali’yi, Yemen’i, Afrika’yı açlıktan öldüren; Mısır’ı, Suriye’yi, Irak’ı hapsettiren; Urumçi’yi, Gazze’yi, Arakan’ı bitiren; bunlara seyirci kalan dünya…

5’ten büyük olamayan dünya…

Rivayet edilir ki; Hazreti Ömer halifeliği devrinde parayla bir adam tutar. Adamın görevi günün belli saatlerinde Halife Ömer’e gelerek “Ölüm var ey Ömer, Allah’tan kork” demektir. Bu yıllarca devam eder ve bir gün Hazreti Ömer adama görevinin bittiğini söyler. Nedeni sorulduğunda ise; “Şimdiye kadar gençtim. Her gün ölümü hatırlatacak birine ihtiyacım vardı. Ama artık saçım sakalım ağardı ve aynaya her baktığımda bana ölümü hatırlatıyor.”

Evet adalet timsali Ömer, zalim bir sultan olan dünyaya ölümü hiç unutmayarak Hakk’ı haykırdı. Onunla cihat etti. Bir mücahitti.

Peki şimdi? Zulüm ve zalim yerli yerinde dururken; Hakk’ı haykıran mücahitler bitti mi? Ömerler, Ahmed Yasinler, Muhammed Aliler bitti mi? Dünyaya bağırarak “Ölüm var!” diyecekler bitti mi?

Sünnetullah gereği, zalim tükenmediği gibi mücahit de tükenmez! Adı değişir, şekli değişir, görevi değişir; ama bitmez.

Kabristanlar! Ne kadar şehrin dışına taşınırsa taşınsın, mermerlerle çiçeklerle süslenirse süslensin; tüm otoritelere ölüm gerçeğini haykıran mücahitlerdir.

Türkiye; Bosna’ya yardım eden, Suriye’ye kapılarını açan, Doğu Türkistan’a selam gönderen, zalim dünyaya merhameti ve vicdanıyla Hakk’ı haykıran bir mücahittir.

Hakkı haykıran güzel insanlardan birinin şiiriyle bitirelim yazımızı ve tüm mücahitlere selam yollayalım:

“Geri dönmek yoktur güneş doğmadan
Rahmet nuru karanlığı boğmadan
Hakikat yolunda boyun eğmeden
Gerekirse öleceksin; tamam mı?”[1]

 

 

 

 



[1] Abdurrahim Karakoç