Oruç; İslâm’ın dördüncü emridir. İnsanın manevî yönden gelişmesini sağlar. Oruç, oruç tutan kimseyi kötü davranışlardan ve iffetsizlikten alıkor ve cehenneme girmesine engel olur. Allah Teâlâ, işte bu gibi özellikleri sebebiyle orucu hem Muhammed ümmetine hem ondan önceki ümmetlere farz kıldı.
Mescid-i Aksa, hem tarihi ve sembolik bir değer olması cihetiyle hem de İslam’ın şiarlarından biri olması yönüyle Müslümanlar için bambaşka bir değeri haizdir. İslam’ın şiarlarına saygı göstermek, sahiplenmek ve korumak da Kur’an’ın ifadesiyle, Allah’a olan bağlılığın ve saygının bir tezahürüdür.
Hacer ve yavrusu çok uzaklardan gelmişlerdi. Ama niçin geldiklerini bilmiyorlardı. Çölün ortasıydı. Hiç kimseler yoktu. Allah’ın arzı ne kadar da genişti. Çok uzaklara gelmişlerdi. Hacer, İbrahim’e baktı. O hiç konuşmadan dönüp gidiyordu. Dayanamadı ve sordu:
İslâm tarihi kadar insanlık tarihi bakımından da büyük öneme haiz olan hicret [2] denildiğinde daha ziyade Mekke’den Habeşistan’a değil de Medine’ye yönelik gerçekleştirilen göç hareketi kast edilmektedir.
Her Müslüman’ın kendi çağının bağlarından kurtulmak, batıl sosyolojilerin etkisinden arınmak ve düşünmenin erdemini keşfetmek için kendisine bir ıssızlık bulması, kendi Hirası’nı inşa etmesi şarttır. “O halde Allah'a kaçın!” emr-i kudsîsi bizi bu kaçış için örgütlemektedir.
Bize bahşedilen hayat, yaratılış gayesine uygun bir şekilde yaşanmalıdır. Yaşadıklarımız imanımıza şahit olursa hayatımız değer kazanır. Bugünün insanı, huzurlu ve tatlı bir hayat yaşamak istemektedir.
Ashab-ı Kehf’in öyküsü sıra dışı ama yaşanmış bir öyküdür. Ayetlerde Kehf’in gençleri, zalim hükümdara ve yoldan çıkmış topluma karşı hem imanlarını ilan etmişler hem de onları Hakk’a çağırarak cihadın en üstününü gerçekleştirmişlerdir.
Her sene yeni bir Mi’rac gecesinin burcu kokulu havasını duymaya başladığınız zaman, eminim ki, bu mübarek geceyi karşılamanın hazzıyla derinden ürperen gönlünüzde mi’rac çiçekleri tomurcuklanmaya başlar. Kainatın ve öteki alemlerin nice sırları bu gece kendisine açılmış...