Bizleri Davete Çağıran Kitap

Bundan asırlarca önce, Efendimiz Muhammed Mustafa (sas), yaşadığı toplumda kırk yaşına kadar insanlar için bir takım şeyler yapma gayreti içinde olmadı. Belki de vahiy gelmeseydi bir ömür boyu hayatını aynen devam ettirecek, bir şeyler yapmayacaktı.

Yüce Rabbimiz “Oku!” emriyle Efendimizi uyardı. Bir müddet sonra ise uyarması için “Kalk ve korkut!” emrini gönderdi. Vahyin muhatabı olanlar okuyacak ve daha sonrasında kalkıp uyaracak. İnsanları hak ve hakikate çağıracak, insanların yaratılış amacına uygun bir hayat sürmesini hem kendi şahsında en güzel bir örnekliğe dönüştürecek, hem de onların en güzel örnekler olmalarını sağlayacaktı. Çünkü bu, âlemlerin Rabbi Allah’ın emridir. Bu, yalnız Sevgili Efendimiz ile sınırlı bir olay değil, bütün inananların vazgeçilmez görevidir. Gelen vahiy nasıl Allah’ın Resûlü’nü harekete geçiriyorsa bu demektir ki bizi de harekete geçirmelidir. Bunun en açık delili ise “O’nu Biz indirdik ve Biz koruyacağız.” âyetidir. Neden Rabbimiz bizlere görev olmayacaksa onu korusun. Bozulmaktan ve tahrif edilmekten kurtarsın. Bizler buradan şunu anlıyoruz ki emanete sahip çıkma konumunda olan bizlere “Hira” da gelen vahiy gelmekte ve bu vahyin tazeliği dün kadar taze, emirleri aynı geçerliliktedir.

Şimdi bizler anne-babalar olarak Efendimizin usul ve metodunu aynen örnekleyerek, O’nun yaptığı güzelliğe benzer bir gayret ile eğitmeye başlamalıyız. Beyyine sûresini çağımıza tekrar okumalıyız. Tertemiz sayfaları okumalı, sağlam bilgileri ve gerçek hükümleri insanlığa kötülüğü, küfrü terk etmesi için sunmalıyız. Ama nasıl? İşte bu konuda yazmak gerekir. Bunun nasılını eğitim öğretir. Özgür insanlar ancak nasılını araştırabilir. Bu nedenle Kur’ân-ı Kerim’i gereği gibi anlamalı ve en güzel bir şekilde anlatmalıyız.

Çağdaş dünya mutluluk ararken umutsuzluğa düştü. Sevineyim derken, yaşamayı unuttu. Stres, sıkıntı, bunalım içinde sonu meçhul olan bir yola girdi. Huzuru kaçtı. Hâlbuki denize düşen yılana sarılır derlerdi. Allah kullarına, bu buhrandan kurtulmaları için Kur’ân-ı Kerim ipini uzattı. İnsan kendini unutup, ipi nasıl kurtarabilirizin derdine düştü. Öncelikle bizler Kur’ân-ı Kerim’i kurtarmaktan vazgeçip kendimizi ve neslimizi kurtarmak için “Allah’ın İpi” ne sımsıkı ve topluca sarılmalıyız.

Kur’ân-ı Kerim hakkında şunu çok iyi biliyoruz. O bizlere şifa, öğüt, hidayet ve rahmettir. O Allah’ın Kelamı’dır. O bizlere mürşittir. Çünkü O’nu melekler vecd ile dinlediler ve dinlemekten zevk aldılar. Sahabeden Useyd b. Hudayr (ra) onu okuduğunda gökten melekler dinlemek için yeryüzüne indiler. Nahle denilen yerde Allah’ın Resûlü Efendimiz, bir sabah vakti onu okudu. Cinler gelip dinlediler ve kavimlerine birer uyarıcı olarak gittiler.

İnsanlar dinlediler gelip Müslüman oldular Hz. Ömer gibi. Nice insanlar Yusuf  İslam gibi Kur’ân’a kulak verdiler ve teslim olanlardan oldular. Hatta bu Yüce Kelam en azılı müşrik önderlerini bile cezb etti. Ebû Cehiller üç gün süre ile akşamları Kur’ân dinlemeye gittiler. O Kur’ân Mekke’de gündemi belirledi. Kamuoyu Kur’ân’a endekslendi. Bir vahiy geldiğinde müşrikler ona karşı dikkatli bir tavır içine girdiler.

Kur’ân-ı Kerim bu kadar etkileyici olmasına rağmen bizler neden kör ve sağır gibiyiz? O’nu anlayamıyoruz. Hayatımızın en değerlisi neden Kur’ân değil? Hayatta en hakiki mürşit olan Kur’ân-ı Kerim’in müritleri neden gayret ve çaba göstermekte gevşektir. Korkumuz Zuhruf sûresi 36-38 âyetlerinde ortaya konulan tablodandır. “Eğer Rahman’ın zikrine ilgisiz kalırsanız biz size bir şeytan tapularız. O sizin en yakın arkadaşınız olur. Onlar sizi yoldan çıkarırlar da sizler kendinizi doğru yolda zannedersiniz. Tabi bize gelinceye kadar. Yani ölünceye kadar fark edemezsiniz.” Yine bizi uyaran bir âyette: “Kim bizim zikrimizden yüz çevirirse ona dünyada dar bir geçim veririz. Ve onu kıyamette kör diriltiriz. O dedi ki: ‘Ey benim Rabbim, beni niçin kör dirilttin, hâlbuki ben dünyada görüyordum.’ (Allah) dedi: ‘Benim âyetlerim sana geldi sen onları unuttun, bu günde sen unutuldun.’ ” (Taha sûresi, 124-126)

Anne-babalar olarak hemen bir muhasebe yaparak hayatımızın merkezine en öncelikli konu olarak Allah’ın Kitabı’nı almalıyız. Bizler Kur’ân eğitimini almaya ve çocuklarımızın da bu eğitimi almasına bütün imkânlarımızla çalışmalıyız. Belki yeni bir hayat planı çıkarıp Kur’ân-ı anlama ve anlatma, yaşama ve yaşatma programları yapmalıyız.

Anne- babalar olarak çocuklarımızla Kur’ân eğitiminde amacımıza şunları yazabiliriz:

1 – Tertil üzere okumalı ve okutmalıyız. Yani tecvit kurallarına uyarak bir okuma ve okutmayı amaç edinmeliyiz. Dillerimizi ve kulaklarımızı bu okuyuşa alıştırmalıyız. Bir nevi talim yapmalıyız ve çocuklarımıza talim ettirmeliyiz.

2 – Kur’ân-ı Kerim’i anlamak için okumalıyız. Anlamak ve hayatımızda uygulamak amacımız olmalı. Âyetleri çok önemsemeliyiz. “Biz Kur’ân’ı  öğüt almanız için kolaylaştırdık, öğüt almayacak mısınız?” (Furkan sûresi, 30) “Kur’ân-ı anlayasınız diye indirdik.” “Kur’ân-ı Kerim’i düşünmezler mi, yoksa kalpleri kilitli midir?”

3 – Kur’ân-ı Kerim’i güzel bir okuyuştan sonra ezberlemek gerekir. Gönlümüzde Kur’ân’dan sûreler olmalı, âyetler ezberlenmiş olmalı. Efendimizin toplumunda Kur’ân’dan ezberi çok olanlar öne çıkarılırdı. Hatta çok ezberi olanlar diğerlerine komutan tayin edilirdi. O kişiler üstün tutulurdu. Ezberlerini mehir edinenler bile vardı.

4 – Kur’ân-ı Kerim, Yunus sûresi 57 ‘de kalplerin şifası olarak ifade edilmektedir. Modern insan ruh hastası olmaya, toplumumuz ise cinnet geçirmeye başlamıştır. Geç kalınmadan Kur’ân-Kerim’in sadırlara (kalplere) şifasından faydalanılması için öğrenilmeli ve öğretilmelidir. Allah’ın isimlerinin anılması ile kalpler titrer ve O’nun zikri Kur’ân ile mutmain olur. (Enfal sûresi, 3) Sükuna kavuşur, Kur’ân tedris edilen yerlere melekler iner. Allah’ın rahmeti orayı kaplar. Kalplere sekinet  ( huzur) gelir. Allah onları yanındakilere anar. (Müslim)

5 – Yüce Kur’ân ile Rabbimize yaklaşmış oluruz. Onun sayesinde kaliteli bir Müslüman konumuna yükseliriz. “Sizlerin en hayırlısı Kur’ân’ı öğrenen ve öğreteninizdir.” (Hadis) Kıskançlık, haset çok kötüdür. Ancak iki konuda kıskançlık olabilir. Allah’ın kendisine Kur’ân öğrettiği ve gece gündüz onu okuyan kişiyle, Allah’ın kendisine varlık verdiği ve bu varlığı hak yolda harcayan kimse hakkında. (Hadis)

Okuyuşumuzla her harfine 10 sevap kazanırız. Amellerimiz güzelleşir.

6 – Kur’ân’ın anlaşılması için Kur’ânî ilimleri öğrenmek gerekir. Mekkî âyetlerle, Medenî âyetleri çok iyi kavramak lazımdır. Böylece Kur’ân-ı Kerim daha iyi anlaşılsın. Sevgili Peygamberimiz Kur’ân-ı Kerim’in irabının iyi yapılmasını tavsiye etmiştir.

7 – Bizler yeryüzünde kime kul isek O’nun adını yüceltiriz. Kur’ân’ın 3/4’ü Allah’ı anlatan âyetlerle doludur. Bizler O’nu öğrenmek ve öğretmekle Allah’ın adını yüceltmiş olacağız.

Değerli müminler bizler bu kitabımızı gerçekten önemseyip Sevgili Efendimizin (sas) tavsiyelerine dikkat edersek Kur’ân-ı Kerim’i öğrendiğimiz zaman şu sonuçları almış olacağız.

1 – Güzel bir okuyuş ( makam – talim – mahreç )

2 – Yeterince ezber

3 – Manayı anlamak

4 – Kur’ân’a dair bazı usul ve tarih bilgileri öğrenme

5 – Tecvit bilme ve uygulama yapma


Yazar: 

Yeni yorum ekle

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.