Muhammed ismi Efendimize (s.a.s) dedesi Abdülmuttalib tarafından hem Hak Teâlâ’nın hem de halkın övmesi temennisiyle konulmuş; en çok bilinen, her daim dillerde ve gönüllerde zikredilen mübarek ismi şerifidir. Allah Teâlâ bu isme özel değer vermiştir. Risaletinin bilgisi kendisine ulaşıp da “Muhammed Resûlullah” demedikçe ve O’nun adını telaffuz etmedikçe hiçbir kimse Müslüman olamaz.
Kaynaklarda Efendimize (s.a.s) bu ismi dedesi Abdülmuttalib’in verdiği nakledilmektedir. Annesi Âmine, doğumdan sonra hemen kayınbabası Abdülmuttalib’e haber göndererek bir erkek torununun dünyaya geldiğini söyledi ve gelip O’nu görmesini istedi. Abdülmuttalib geldiğinde Âmine, hamile iken gördüğü bir rüyada çocuğa “Ahmed” veya “Muhammed” adının verilmesinin söylendiğini hatırlattı. Abdülmuttalib çocuğu kucağına alarak Kâbe’ye götürdü, Allah’a şükretti ve O’na Muhammed adını verdi.[1] Abdülmuttalib, torununun şerefine dünyaya gelişinin 7. gününde bir ziyafet vermiştir. Kureyşliler, ziyafetten sonra: “Ey Abdulmuttalib! Doğumu sebebiyle bize ikramda bulunduğun bu oğluna ne isim verdin?” diye sordular. Abdulmuttalib: “Muhammed ismini verdim.” dedi. Kureyşliler: “Niçin, aile halkının, atalarının isimlerinden birini takmaya özen göstermedin de, Muhammed ismini taktın?” diye sordular. Abdulmuttalib: “Gökte Allah’ın, yerde de halkın O’nu övmesini istedim!” dedi.[2]
Cahiliye döneminde ismi Muhammed olan kişilerin sayısı yirmiye yakındır. Allah Teâlâ, peygamberlik görevi Efendimize (s.a.s) verilinceye kadar bunların hepsini, peygamberlik iddiasında bulunmaktan korumuş ve onların şahsında peygamberlik emarelerinin zuhuruna mâni olmuştur.[3]
Muhammed isminin kökü hakkında bulunan farklı görüşler genel olarak aynı manalara işaret etmektedir:
حمد – hamd fiil kökünden türetilmiş ism-i mef’ul olup Mahmûd (övülen, övgü) manasınadır. Övülene övgüde bulunmayı, ona muhabbet, ta’zim içerir. “Hamd”ın gerçek manası da budur. Muhammed ismi, Muazzam ve Mübeccel’de olduğu gibi mufa’al vezninde bir isimdir. Bu vezinle türetilen isimler çokluğa işaret için kullanılır. Dolayısıyla bu vezinden ism-i fail türetilirse, bunun manası muallim, müferrih, müfehhim isimlerinde olduğu gibi “o fiili defalarca ve çok yapan kişi” olur. Eğer ism-i mefûl türetilirse o zaman manası: “O fiilden çokça etkilenen ve tekrar tekrar onun etkisine giren kişi” olur veya gerçek anlamda “hamd”e layık olan kişi anlamına gelir. Dolayısıyla Muhammed, kendisine herkesin devamlı hamd ettiği kimse demektir.
Muhammed ismi, hem alem (özel isim) hem de sıfattır. Resûlullah (s.a.s) hakkında, bu iki hususu içermektedir. Resûlullah (s.a.s) dışında bu ismi taşıyanlar için ise sadece özel isimdir. Bu ismi taşıyan kimselerden sadece Resûlullah (sas), ismin manasındaki övgülere mazhar olabilir.[4]
Kur’ân-ı Kerim’de 47. sûrenin de adı olan Muhammed ismi, dört âyette geçmektedir. Dört âyetten üçünde “Muhammed yalnızca bir elçidir.” (Âli İmran sûresi, 144) “Muhammed Allah’ın elçisi ve peygamberlerin sonuncusudur.” (Ahzab sûresi, 40) “Muhammed Allah’ın elçisidir.” (Fetih sûresi, 29) şeklinde Hz. Muhammed (s.a.s)’in elçi olduğu vurgulanmaktadır. Muhammed sûresi 2. âyette ise Muhammed’e indirilene inanılması yani Kur’ân’a inanılması gerektiği buyrulur.
“İman edip, salih işler yapanlar ve Muhammed’e indirilene ki -O Rablerinden bir gerçektir- iman edenlerin kötülüklerini örtüp bağışlamış, durumlarını düzeltmiştir.”
Allah Teâlâ peygamberinin ismini kendi ismiyle yan yana zikrederek onun şanını yüceltmiştir. Minarelerden müezzinler bunu her gün beş defa ilan etmektedir. Ümmeti olmakla şeref bulduğumuz O aziz elçiye binlerce salât ve selam olsun.
[1] İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğabe, I, 21.
[2] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/30.
[3] Muhammed bin Sâlih ed-Dimaşî, Peygamber Külliyâtı, Ocak Yayıncılık. I. Cilt. 446.
[4] Muhammed bin Sâlih ed-Dimaşî, a.g.e., I. Cilt. 446.
Add new comment