Sevmek var olmaktır aslında. Varlığı bilmek ve birlemek tanımayı istemekle olur. Tanımak ise bilgiyi gerektirir. Bütün bunların üzerine bir şey daha eklemek lazım gelir; kendini ve dolayısıyla da haddini bilmek, yaratılış hikmetine uygun davranmak.
Yeryüzü sakinlerinin ilk yaratılıştan beri düçar oldukları tuzak, haddini aşmaktır. Had aşılınca “benlik” azmanlaşır, gönül kötürüm olur, vicdanın sesi kısılır. İnsan o zaman kendisinin başaramadıklarını başaranları görünce tahammül edemez, başkalarına bir hikmete binaen verilenleri hazmedemez; homurdanır ve çılgına döner. Bu hâleti ruhiye içindeyken can simidi olarak “alay”a yapışır. Nefsin eliyle sunulan bu zehirli bardaktan kana kana içen mütekebbir, kendi iç huzursuzluğunu unutmak için var gücüyle iyilere, masumlara ve mazlumlara saldırır.
Merhametsizlikle muttasıf müşrikler de böyle yapmışlar, “basit” çıkarları uğruna kendi gibilerin sayılarını çoğaltmak için ateşi alabildiğince körükleyerek harlamışlardır. Efendimize karşı şeytanın silahlarını sonuna kadar kullanmış ve cehennemdeki yerlerini iyice sağlamlaştırmışlardır.
Alay ve küçümseme tavırları karşısında insan psikolojisinin nasıl alt üst olduğunu modern çağın “çokbilmişleri” olarak bizler iyi biliyoruz. Ve tabii ki uzayla ilgili keşiflerde bulunurken kendi içimize inememenin handikabında boğuluyoruz.
Pek çok şeyden haberdar olup da bir şey bilememenin acizliğiyle sana dönüyoruz Efendim.
Sen olmasaydın, şeytani bir dürtüyle üzerimize yapışıp kalacak olan kibir, bizden temizlenmeyecek; katrandan elbiseler olarak bizi bekleyecekti.
Sen olmasaydın, acizliğimizin göğe yükselen fısıltıları olan dualar, berraklığını yitirmiş mırıltılara dönüşecekti.
Sen olmasaydın, iyiler ve onların hayat bahşeden maceraları tozlu raflarda kalacak, üzerlerine çökmüş yıllar altında yok olup gidecekti.
Suskunluğun bazen en büyük cevap olduğunu, mukabele için zamanın olgunlaşması gerektiğini senden öğrendik.
Alay edenlerin yüzlerine tutulan aynada kendilerini kapkaranlık gördüklerini, olmadıkları için öldürmeye çalıştıklarını ve öldüklerini senin hayatından tecrübe ettik.
Geçmiş zamanlardan ayrı kalmanın hüznünü gelecek zamanlara ulaşamamanın endişesiyle birleştiriyoruz. Senin vahiyle birleşip dirilten nefesinle can bulduk. Safa seninle, iştiyak sana.
Add new comment