Asırlardır ezilen, horlanan, mağlup bir ümmetin, zaferden zafere koşan ve yenilgi nedir bilmeyen bir mücahide, Bedr’in ve Uhud’un şanlı kahramanına, Hayber’in fatihi Allah Resûlü’ne biçare seslenişidir bu.
Medine’nin bir ucundan acı bir haber gelmiş, yüreğini yakmıştı. Kaynuka Yahudilerinin mahallesinde Yahudiler toplanmış bir Müslüman kadının örtüsüne saldırmışlardı. Kadın can havliyle bağırmıştı “İmdat” diye. Senin arkadaşların ne kadar gururluydu ya Resûlallah. Hemen bir tanesi koşmuş, saldırganları cezalandırmış ama kendisi de şehid olmuştu. Nasıl üzülmüş, nasıl da öfkelenmiştin. Alnının ortasındaki damar nasıl da kabarmıştı. Sana iman eden bir kadına kim saldırabilir, Senin arkadaşlarına kim, hangi cesaretle dokunabilirdi? Sen müminleri canın bilir, onları annelerinden ve babalarından daha çok severdin. Bir kadının namusundan veya bir adamın canından ne olur demeyi aklına bile getirmedin. Ayağa kalktın ve seslendin:
- Hazırlanın gidiyoruz.
Biz Gazze’de can veren bir bebeği ve onun üzerine kapanıp ağlayan çaresiz annesini gördüğümüzde duygulanıyoruz. Bir evin enkazından çıkarılan cesetlere baktığımızda gözlerimiz yaşarıyor. Küçük bir kızın suratı parçalanmış, ayakları bir yere kolları bir yere düşmüş, Senin namazda sırtına çıkan çocuklar, hani hutbedeyken görüp de koştuğun, kucağına alıp öptüğün Hasanlar, Hüseyinler, Zeynepler var ya, onların kafaları parçalanmış gözleri oyulmuş ve biz sadece seyrediyoruz. Bir yerlerde toplanıp bağırıyor, kükrüyor, acımızı, nefretimizi haykırıyoruz. Ama çocukların ölümüne engel olamıyoruz.
Filistin Halkı, Efendimize Vefa Gösteriyor
Bu satırlar yazılırken, Filistin halkı Mescid-i Aksa’yı koruyor. On beş – on altı yaşındaki delikanlılar, beli bükük ihtiyarlar, çoluğunu çocuğunu bırakmış camiye gelen kadınlar, hepsi Mescid-i Aksa’yı canları pahasına savunuyorlar. Onlar Senin ilk kıblene, miraca çıktığın mukaddes beldeye ve elbette Sana vefa gösteriyorlar. Onlar önlerinde Seni görüyor, korktuklarında, aciz kaldıklarında tıpkı düşmandan korktuğunda Sana sığınan ashâbın gibi, Senin Rabbine sığınıyor ve Senin mücadelenden destek alıyorlar. Küçük bir yavrunun hatırı için, Allah için ayağa kalkan, elli beş yaşında olmasına rağmen atına binen, sevenlerinin ümidi, yavruların gülümseyen çehresi olan Nebi’nin özlemiyle yanıyorlar.
Nadir Oğullarını ziyarete gitmiştin hani. Sen onlara misafir olmuş, onlar ise Seni öldürmeye kalkmışlardı. Onlar Senden önce nice mazlum peygamberin kanına girmişlerdi. Sen Medine’ye döndün, ashâbını topladın ve seslendin:
- Hazırlanın gidiyoruz.
Bir sabah vakti Yahudiler Seni karşılarında buldu. Onlar Senin karşına nasıl çıkarlardı. Medine’yi terk etmekten, yenilgiyi kabullenmekten başka çareleri mi vardı?
İkindi Namazını Kureyza Yurdunun Önünde Kılıyoruz
Hendek savaşının en zorlu anlarıydı. Hani yürekler ağızlara gelmiş, kalpler korkudan tir tir titremişti. Tam bu esnada Kureyza Yahudileri Müslümanlara ihanet etmiş, Mekkelilerle anlaşmışlardı. Medine iki büyük tehlikenin ortasında kalmış, kadınlar ve çocuklar uyuyamaz olmuştu. Ama ya Resûlallah, Senin şehrin kahramanlarla doluydu. Yahudilerin karşısında elinde kılıcıyla halan Safiye durmuş, kardeşi Hamza gibi kılıç sallıyordu. Sen zaferi kazanıp düşmanı darmadağın ettiğinde yorulmuş evine gidiyordun, elli sekiz yaşındaydın. Tam kapıyı açarken Cebrail gelmiş ve “Nereye gidiyorsun, henüz savaş bitmedi. Biz Kureyza mahallesine savaşmaya gidiyoruz” demişti. Bir anda yüreğin coştu, yorgunluktan eser kalmadı. Atına bindin ve seslendin:
- İkindi namazını Kureyza yurdunun önünde kılıyoruz. Hazırlanın gidiyoruz.
Seninle Aramızda Uçurumlar Var
Hayber’in önünde Senin sesin duyulur. Hayber kalelerinde Allah-u Ekber harab oldu Hayber, diye bir ses yankılanır. Yahudiler, Ahmed geldi diye köşe bucak kaçışır. Senin bir yanında Musa ve İsa diğer yanında Zekeriya ve Yahya vardır. Senin Seleme gibi askerlerin, Ali gibi aslanların vardır. Senin Rabbine sonsuz imanın, zafere sınırsız inancın ve Rabbinin de Sana yardımı vardır. Bizim ise Seni hasretle yâd etmekten, adını özlemle anmaktan başka yapabildiğimiz hiçbir şey yoktur. Seninle ümmetin arasında aşılmaz duvarlar, derin uçurumlar vardır.
Bir gece Medine’de korkunç bir ses duyulur. Halk dehşet içinde sokağa dökülür. Medine’ye büyük bir düşman ordusu mu saldırmıştır? Sonra şehrin aşağısından Senin sesin yükselir. Eyersiz bir atın üzerinde rüzgâr gibi fırlamış, korkunun üzerine gitmiş ve dönüyorsun, ashâbının yüreğindeki paniği, endişeyi yok ediyorsun: “Korkmayın, endişe edecek bir şey yok” diyorsun.
Ya Rasulallah, Senin cesaretine, Rabbine karşı duyduğun emsalsiz güvene, sevgi dolu yüreğine ve huzur veren sesine ne kadar da ihtiyacımız var?
Add new comment