Allah Rasûlü(sav); “Çocuklarınıza değer verin, onlara ikramda bulunun, onların terbiyelerini güzel yapın!” buyurur. (1)
Her insan çocuğuna, kendi çocuğu olması hasebiyle değer verir, vermelidir. Hadisteki değer vermeden murat, daha çok çocukların duygularına, düşüncelerine, sözlerine, şahsiyetlerine değer vermek ve bunu kendilerine hissettirmek, onları güzel hasletlerle donatarak her selim fıtratlı insanın takdir edeceği bir şahsiyet haline getirmektir. Terbiyelerine dikkat etmek, onları İslâm edeb ve terbiyesiyle yetiştirmek, onları hem kendilerine, hem âilelerine, hem ülkelerine, hem de inandıkları dâvâya faydalı olacak, takdire değer hizmetler sunacak şekilde yetiştirmektir.Bu onlara hem Rabbimiz katında hem de insanların gözünde değer kazandıracaktır. Bir anne ve babanın çocuğuna yapacağı en büyük iyiliklerden biri de şüphesiz bu olsa gerektir.Allah Rasûlü(sav) Ebu’d-Derdâ’dan gelen bir hadiste de şöyle buyurur: “Kıyamet gününde mü’min kulun mizanında güzel ahlâktan daha ağır bir şey yoktur. Allah, rezil, çirkef, çirkin ve kaba tavırlı insanları sevmez.” (2)Âişe Vâlidemizden rivayet edilen bir hadis-i şerifte de; "Bir mü min güzel ahlâkıyla, namaz ve oruca tutkun olup devamlı ibadet eden insanların derecesine ulaşır," (3) buyurur.Bunun sebebi ahlâkın bütün hayatımızı kuşatışı, hayatımızın her anında var oluşudur. İbadetler ise belli bir zaman dilimi ile çerçevelidir. Güzel ahlâk hayatın her adımında onu taşıyan kişinin vasfı olarak bulunur ve o kişiye ecir kazandırmaya devam eder.
Çocuğumuza gerçek mânâda değer veriyor, hem insanlar hem de Allah katında değerli olmasını istiyorsak ona güzel ahlâk kazandırmalı, bunun için titizlik göstermeli, emek sarf etmeliyiz. Kendi ahlâkımız güzel olmadan onların ahlâkının güzel olabileceğini düşünme hatasına düşmemeliyiz. İstisnalar yok demek değildir, ancak asılın ne olduğunu bilmeliyiz.
Her gün, -belki bir kaç kere- aynaya bakıp dış görünüşümüze çeki düzen veriyoruz. Hiç davranışlarımıza, edep ve terbiyemize, konuşma üslubumuza, duygu ve düşüncelerimizi dış dünyaya aksettiriş tarzlarımıza; bizi gören, bizimle komşuluk, arkadaşlık, iş arkadaşlığı yapan, yolculuk eden, bizimle alış-verişte bulunan, sohbet eden insanların gözüyle kendimize bakıyor, gördüğümüz hataları düzeltiyor, kendimize çeki düzen veriyor muyuz?
Ahlâkî görünümümüzün, iç dünyamızın dış dünyaya aksedişinin güzelliği, kılık kıyafetimizin güzelliği, uyumluluğu kadar değer taşımıyor, bizi ilgilendirmiyor mu!?
Güzel görünmek için pahalı, markalı elbiseler alan, ceketin, pantolonun, gömleğin, ayakkabılarla, çorapların, elbiselerle kravatın birbiriyle renk ve şekil uyumuna kadar dikkat eden insanları görüyoruz.
Hanımlarda elbiselerin, renk ve model uyumu yetmiyor, ziynetler de ekleniyor, özene bezene giyiniliyor, takınılıyor…
Saçlar taranıyor, elbisenin kıvrık yerleri, inik kalkık yanları düzeltiliyor. Yandan, önden bakışlarla ayna karşısında dakikalar harcanıyor… Kısaca güzel görünülmeye çalışılıyor, çirkin görünüşler engelleniliyor. Ancak kaba, edep dışı veya çiğ bir sözün, bencil, yersiz veya hafif bir davranışın ne kadar çirkin olduğu aynı dikkatle takip ediliyor mu?.. İsterseniz soruyu şöyle soralım: Kaba veya edep dışı bir söz ve davranışın, yersiz veya hafif bir hareketin verdiği çirkin görüntü, ceketin yakasının kalkık, saçlardan bir bölümünün dağınık olmasından, çorabın renginin elbiseye uymamasından daha mı azdır?!. Elbisesi güzel olanın çirkin davranışına dikkat edilmez mi? Güzel görünen ve markalı bir kravat, kabalığı, bencilliği, sinsiliği, hilekârlığı, düzenbazlığı, kibir ve gururu örter mi? Yüksek topuklu bir ayakkabı, boyunuzu yüksek gösterdiği gibi, edep ve terbiyenizi, insanî değerlerinizi de yüksek gösterir mi?.. Siz karşınızdaki insanda hangisini görmek istersiniz?..
Bizi en güzel şekilde yaratan ve bize sayısız nimet bahşeden Rabbimiz bizi nasıl görmek istiyor!?
Tekrar düşününüz. Edep, terbiye, ahlâk dünyevî hiçbir malla kıyaslanmayacak kadar güzel ve değerlidirler. Aklı ve insafı olan herkes tarafından kabul edilen bu gerçek, zihinlerden asla uzak tutulmamalı ve kadri bilinmelidir.
Kalplerde yer eden imanın güzelliğine, nûruna inanıyorsak onun dış dünyaya güzel aksetmesinin lüzumuna da inanmalıyız. Güzel bir şeyin dışa çirkin aksetmesi abestir. Ya duygularımızda, ya da davranışlarımızda bir gariplik var demektir. Ancak sebebi ne olursa olsun dışa çirkin aksedişin, içteki imanı da yaralayacağı, hem sahibine, hem de içinde yaşadığı cemiyete, hem de temsil ettiği inanca, fikre, davaya zarar vereceği kesindir.
Elbette ki aynı şeyler çocuklarımız için de geçerlidir. Onları güzel ahlâkla yetiştiriniz, onlara izzet, şeref ve değer kazandırınız.
*
Şımarıklık güzel ahlâktan değildir. Bu hemen hemen her insanın bildiği bir gerçektir. Ancak birçok anne ve baba tarafından basite alındığı, çocukluğun gereği kabul edildiği, "benim çocuğum, biraz şımarma hakkına sahiptir" anlayışına sahip olunduğu veya çocuk karşısında çaresiz kalıp boş verildiği sıkça görülen hallerdendir.
Bu anlayış, davranış ve ihmaller çocuğunuzun geleceğine tesir edecektir. Belki sizinkine de. Sonradan acılar ve pişmanlıklar yaşamak istemiyorsak baştan tedbir almak zorundayız.
Çocukların doğruları bilme kadar, hataları bilme hakkı da vardır. Doğru ve yanlış terazinin iki zıt kefesidir. Doğruların ağır basmasını, çocuklarınızın, âilenizin değerinin yükselmesini istiyorsanız, diğer kefedeki yanlışları boşaltmalısınız.
(1) Sünen-i İbn Mâce, Edeb (2/ 1211).
(2) Sünen-i Tirmizî, Birr ve Sıla (4/ 362), Tirmizî hadis için; “hasendir, sahihtir,” der. Hadisin ilk bölümü Sünen-i Ebu Davud da da nakledilir. Bak. Edeb (5/ 150).
. (3) Sünen-i Ebu Davud, Edeb (5/ 149). Hadisin isnadı sahihtir.
Add new comment