Hareketsiz Kalmanın İbadet Olduğu Bazı Anlar Vardır

Ahiretin tarlası olan mihnet sarayı dünyada gâye-i hayatımız salih ameller işleyip amel defterimizi sevaplarla doldurmak ve böylece asıl olan ahiret hayatına hazırlık yapmak olmalıdır. Çünkü kaç gün yaşarsak yaşayalım bu dünyada sonsuza dek kalmak hiç birimiz için mümkün olmayacaktır. Unutulmamalıdır; buraya "Sultan Süleyman'a kalmayan dünya" denmiştir ve bize de kalmayacaktır.

Ne güzel söylemiştir söyleyen:

"Bu menzil mürûrgâhtır (geçip gitme yeri), mürûrgâhda karâr olmaz,

Bu dünya güzargâhtır, güzargâhta diyâr olmaz."

İşte bu yüzden cümle kulların maksudu aslında yalnızca bir geçitten ibaret olan dünya hayatında güzel işler yaparak bu zor geçidi sâlimen geçmek; böylece rızâ-i ilâhiye ererek ahirette ebedi saadete ermek olmalıdır.

Tabii ki bununla birlikte koca bir ömrü amel-i salihle doldurmak hiç de kolay bir iş değildir. Ancak dünya hayatında rahmet-i ilâhinin tecellisi olan bazı anlar vardır ki kulun bu anlarda yalnızca hareketsiz kalarak dahi ecir ve sevaba nâiliyet kazanabilmesi mümkündür. İşte şimdi bu yazıda çetin dünya imtihanını kolaylaştıran o kıymetli anlardan bahsedeceğiz.

1. Salgın hastalık anında

Salgın hastalıklar gibi büyük kitlelerin helakine sebebiyet veren felaketlerin içinde dahi elde etmeyi bilenler için lutf-u ilâhî olarak büyük ecir ve sevaplar gizlenmiştir. Öyle ki Efendimiz (sas) bir hadis-i şeriflerinde vebâya yakalanan kişilerin başına gelene sabır gösterip hareketsiz kalmaları gerektiğini (Buhârî, Tıbb, 30), böyle yapıp bulundukları yeri terk etmemeleri durumunda da şehit sevabı kazanacaklarını şöyle ifade etmiştir:

“Tâun (vebâ) hastalığı, Allah Teâlâ’nın dilediği kimseleri kendisiyle cezalandırdığı bir çeşit azaptı. Allah onu mü’minler için rahmet kıldı. Bu sebeple tâuna yakalanmış bir kul, başına gelene sabrederek ve ecrini Allah’tan bekleyerek bulunduğu yerde ikâmete devam eder ve başına ancak Allah ne takdir etmişse onun geleceğini bilirse, kendisine şehit sevabı verilir.” (Buhârî, Tıbb, 31)

Hadisten çıkan sonuca geçmeden önce Hz. Peygamber'in (sas) salgın hastalık bulunan yere girebilme ruhsatını geçimini o bölgeden temin eden kişilere dahi vermediğini hatırlatmamız yerinde olacaktır. Bu husustaki rivayet şöyledir:

Yahya b. Abdillah b. Bahir (ra) anlatıyor:

Bana Ferve b. Müseyk el- Murâdî'nin (ra), şu sözünü dinleyen zat haber verdi: 'Ey Allah'ın Resûlü! Ebyen denen bir yer var. Orası bizim ekim yerimiz ve geçim kaynağımızdır. Ancak vebâlı bir yerdir. Bize ne yapmamızı tavsiye edersiniz?' dedim. Efendimiz (sas) şu cevabı verdi: “Orayı tamamen bırak. Zira hastalığa yaklaşmada helak vardır.” (Ebû Dâvud, Tıbb 24, [3923]).

Bu iki rivayet Resûl-i Ekrem efendimizin (sas) bu kriz anlarında karantinayı ne kadar önemsediğini olanca açıklığıyla göstermektedir.

Efendimizin (sas) bu konudaki uygulamalarından net bir şekilde anlaşılıyor ki mü'min salgın hastalık olan yere ne sebeple olursa olsun gelip gitmemeli, yapabildiği kadar ikâmetinde hareketsiz kalmalıdır. Şayet böyle yapıp hareketsiz kalır, hastalığın yayılmasına bireysel çapta engel olmayı başarırsa bu kişi şehit sevabı kazanacaktır. Hiç hareket etmeden Allah yolunda çarpışma sevabı kazanmak ne büyük bir mükâfattır!

2. Fitne anında

Kur'an-ı Kerim'in beyanı üzere; "Fitne çıkarmak adam öldürmekten daha kötüdür" (Bakara 2/191).

Bu sebeple Müslüman, toplumda karışıklık çıkaracak her türlü eylemden ve söylemden uzak durmalıdır. Efendimiz (sas) buna ilaveten ahir zamanda çıkacak büyük fitnelerden bahsederek şöyle buyurmaktadır:

"Yakında büyük fitneler olacak, o fitnelerde (yerinde) oturanlar ayaktakilerden, ayaktakiler yürüyenlerden, yürüyenler koşanlardan, daha hayırlı olacaktır. Kim o fitne içinde bulunmuş olursa, ondan uzak dursun. O zaman bir iltica yeri, sığınacak mekân bulursa ona sığınsın." (Buhârî, Fiten, 92)

Yani vukûa gelecek bu fitnelere erişmesi durumunda Müslüman o gün hareketsiz kalır da karışıklıklardan uzak durursa, hareket edenlerden daha hayırlı bir iş yapmış ve günün sonunda imtihanı kazanmış olacaktır.

3. Tartışma anında

Mü'min mü'mini kırmaz, onu incitmez, ona darılmaz, onu gücendirecek sözler söylemez. Bu sebeple bunlara yol açacak tartışmalardan da uzak durur.

Hazreti Yunus Emre'nin;

"Bir kez gönül yıktın ise, bu kıldığın namaz değil,

Yetmiş iki millet dahi, elin yüzün yumaz değil."

dediğini hiç unutmaz; bir gönül yapmanın hacc-ı ekber gibi, bir gönül yıkmanınsa Kâbe’yi yıkmak gibi olduğunu zinhar aklından çıkarmaz.

Efendimiz (sas) bu konuda da bizlere rehberlik ederek şöyle buyuruyor:

"Kim haksız olduğu bir münâkaşayı terk ederse, kendisine cennetin kenarında bir ev kurulur. Haklı olduğu bir münâkaşayı terkedene de cennetin ortasında bir ev kurulur. Kim de ahlakını güzelleştirirse, ona da cennetin en yüksek yerinde bir ev kurulur.” (Tirmizi, Birr, 58)

Görüldüğü gibi tartışma esnasında geri durmakla; yani kendisine saldırana karşı tepkisiz/hareketsiz kalmakla kul daha büyük arızaların ortaya çıkmasının önünde set olduğu gibi cennette de bir eve mâlik olabiliyor.

4. Camide oturma anında

Bugünlerde zarureten uzak kaldığımız camilerimiz öyle kıymetli mekânlardır ki; içinde ibadet etmeksizin yalnızca oturanlar dahi oralarda rabbimizin misafiri olur, katından ikramlarla taltif olunurlar. Konu hakkındaki hadis-i şerif şöyledir:

“Kişinin cemaat ile kıldığı namaz, evinde veya çarşıda kıldığı namazdan yirmi beş derece daha faziletlidir. Bu fazilet şu şekilde gerçekleşir: Biriniz güzelce abdest alır sırf namaz kılmak için camiye gelirse, camiye varıncaya kadar attığı her adım için bir sevap verilir ve bir günahı silinir. Camiye girdiği zaman namaz için beklediği sürece namaz kılıyormuş gibi sevap kazanır. Melekler bu kimseye dua ederler. Kimseye eziyet etmediği ve abdesti bozulmadığı sürece; ‘Allah’ım! Bu kulunu bağışla, ona merhamet et ve tövbesini kabul et’ diye ona dua ederler.” (Ebû Dâvûd, Salât, 49)

Yani camide hareketsiz kalarak sadece vakit geçirmekle bile sevap kazanmak, meleklerin duasını almak mümkündür.

Nice zamanlar vardır ki kul çalışır, didinir fakat bu sa'yine karşılık bir parça sevap ya kazanır ya da kazanamaz. Ancak bazı zamanlarda da yalnızca oturarak ve hareketsiz kalarak ibadet sevabı elde edebilir. Bu yazıda sözünü ettiğimiz anlardan hadis-i şerifler ışığında bahsetmeye çalıştık.

Netice olarak:

a. Salgın hastalık bulunduğu anlarda,

b. Fitne/karışıklık anlarında,

c. Tartışma anlarında,

d. Camide bulunulduğu anlarda

kişi hiç bir şey yapmayıp hareketsiz kalarak bile sevap kazanabilir. Bu yüzden böyle zamanlarda ille de dışarıda yapacak bir şeyler bulmaya çalışmak, zararı kârından çok iş yapmaktır, faydasızdır.

Hele ki tüm insanlığın söz konusu salgın hastalığın pençesinde boğuştuğu şu günlerde hareketi en aza indirmek oldukça elzemdir. Şimdilerde marifet basit ve kolay olanı yapmak, hareketsiz kalarak ibadet sevabı kazanmaktır.

Allah biz aciz kullarını her davranışımızla rızasını kazanmaya muvafık kılsın. Bu zor günleri bir de geçim derdiyle zorlaşan kardeşlerimize yardım eylesin.

Kaynak: dünyabizim.com

Add new comment

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.