“Târihu’l-Ümem ve’l-Mülûk” Müellifi Ünlü İslam Tarihçisi
TABERÎ
Ebû Ca’fer Muhammed b. Cerîr b. Yezîd el-Âmülî et-Taberî el-Bağdâdî (ö. 310/923)
Hayatı: Hicrî III. yüzyılın seçkin tarihçi ve tefsircilerinden olup, İslâmî ilimlerde en çok eser veren âlimlerden birisidir.[2] H. 224 yılı sonunda veya 225 yılı başında (839) Taberistan’ın merkezi Âmül’de doğdu. Kendisi Âmülî, Taberî ve daha sonra Bağdat’a yerleştiği içinde Bağdadî nisbeleriyle anılır. Hiç evlenmemesine rağmen geleneklere göre Ebû Cafer künyesini alarak bununla meşhur oldu. Taberî 27 Şevval 310 (17 Şubat 923) tarihinde vefat etti ve ertesi gün Bağdat’ta evine defnedildi.
Tahsili: Taberî, ilköğrenimine memleketi Âmül’de Kur’ân-ı Kerîm’i ezberleyerek ve hadis yazarak başladı. İlk seyahatini on iki yaşında iken beş yıl kadar kaldığı Rey’e yaptı. Burada İbn Humeyd er-Râzî’den çok sayıda hadis aldı ve tefsir okudu. Müsennâ b. İbrahim el-Âmülî’den hadis ve bazı İsrâiliyat haberlerini, Ebû Mukâtil’den Hanefi fıkhını öğrendi. Ahmed b. Hammâc ed-Dûlâbî’den, eserini yazarken çok faydalandığı İbn İshak’ın Kitâbü’l-Mübtede‘inin (Sîretü İbn İshâk) Seleme b. Mufaddal yoluyla gelen rivayet icazetini elde etti.[3]
Ahmed b. Hanbel’den istifade etmek için Bağdat’a gitti. Fakat oraya ulaşmadan onun vefatını öğrendi. Bağdat’ta bir yıl kadar ikamet etti. Bu esnada Za’ferânî ile Ebû Saîd el-İstahrî’den Şafiî fıkhını okudu. Sonra Basra’ya gitti. Burada Muhammed b. Beşşâr el-Bündâr ve İbnü’l-Müsennâ başta olmak üzere bazı muhaddislerden -Hz. Ali’nin Basra ziyareti sırasında rivayet ettikleri dâhil- birçok hadisle cahiliye, siyer ve Hulefâ-i Râşidîn dönemi haberlerinin rivayet icazetini aldı.[4] Kûfe’ye geçti. Burada dönemin tanınmış âlimlerinden hadis, kıraat, cahiliye devri şiiri ve Arap dili edebiyatı öğrendi. İki yıl kaldıktan sonra Bağdat’a geri döndü. Bir müddet Bağdat’ta kaldıktan sonra ilim tahsiline devam etmek üzere Mısır’a gitmek için oradan ayrıldı; Suriye’ye ve sahil şehirlerine uğradı. Beyrut’ta bir müddet kalıp Abbas b. Velîd el-Beyrûtî’nin yanında Şamlıların kıraati üzere Kur’ân-ı Kerîm’i hatmetti ve 253 (867) yılında Fustat’a geçti[5]. Burada özellikle dönemin önde gelen şafii âlimi İsmail b. İbrahim el-Müzenî, Rebî b. Süleyman el-Murâdî ve Ebû Abdullah ibn Abdülhakem’den Şâfiî fıkhını öğrendi. Hadis, fıkıh, dil, sarf ve nahivle şiir konusunda iştigal etti. Bilmediği bir alan olan aruz konusunda Halîl b. Ahmed’in Kitâbü’l-’Arûz adlı eserini inceledi. Bunun yanında Mâlikî fıkhında Hamza ile Verş’in kıraatlerini okudu. Taberî bir ara Dımaşk’a gitti, hadis ve kıraat dersleri aldıktan sonra tekrar Fustat’a geldi ve buradan 256 (870) yılında Bağdat’a geri döndü.[6] Hayatının kalan kısmını Bağdat’ta geçirdi. Taberî, burada hem eserlerini yazdı hem de onlarca öğrenci yetiştirdi.
İlmî Kişiliği: Ömrünün sonuna kadar tasnif ve telifle meşgul olan Taberî birçok talebe yetiştirdi. Onlara eserlerini takrir edip yazdırdı. İlim meclislerine katılıp sohbetlerde bulundu, sorulan sorulara ve fetvalara cevap verdi. Telif ve tasnif ettiği eserlerle kıraat, tefsir, meânî, hadis, fıkıh ve tarih alanlarında büyük bir otorite haline geldi. Bu arada Bağdat’taki Hanbelîler ve Zahirî mezhebi mensuplarının kendisine düşmanlıkları yüzünden büyük sıkıntı çekti. Şafiî mezhebine mensupken bir müctehid olarak kendi fıkhî görüşlerini ortaya koyup Cerîriyye (Taberiyye) diye anılan bir fıkıh mektebi kurmasının da aleyhinde ileri sürülen görüşlerin oluşmasında etkisi kabul edilmektedir.[7]
Kaynaklar, Taberî’yi tarihçi olmaya ve tarih yazmaya sevk eden sâikleri, kendi döneminde İslam coğrafyasında yaşanan iktidar mücadeleleriyle, Bağdat’ta Abbasî ailesi içinde vuku bulan hilafet çekişmelerinin olduğunu gösterirler.
Taberî sakin huylu bir âlimdi ve ilim bakımından şahsiyet sahibi bir zattı. Gençliğinde bütün gayretini Arap Dili ve Edebiyatı ve İslâm’ın esaslarını öğrenmeye hasretti, sonra tedris işine başvurdu, edebî faaliyete girişti, kendisine teklif edilen çok paralı yüksek memuriyetleri de bu uğurda reddetti. Taberî’nin uğraştığı ilimler bilhassa şunlardır: Tarih, fıkıh, tefsir, lügat, gramer, etik, matematik, tıp vs.[8] Taberî tarih alanında İslam âleminin Heredot’u, ayrıca da tefsir ilminin kurucusu sayılır.
Ahlakî Kişiliği: Taberî çok güzel konuşan, sağlığı konusunda başucunda sakladığı Ali b. Rabben et-Tâberînin Firdevsü’l-Hikme adlı eserindeki tavsiyelere uyan, iffetli, giyimi temiz ve davranışları çok zarif, samimi, talebelerine ve diğer insanlara karşı bir dost ve baba gibi davranan, zühd ve takva sahibi, her işini ciddiyetle ele alan, düzenli bir hayatı olan ve zamanını çok iyi değerlendiren bir şahsiyetti. Sabahleyin evinde çalışmalarına başlar, ikindiye kadar telif ve tasnif işiyle uğraşırdı. İkindi namazı için camiye gider, akşam namazına kadar talebelere ders verir, kitaplarını ya kendisi okur ya da talebelerinden birine okuturdu. Akşam namazından sonra bilhassa fıkhî konuların ele alındığı ders halkasını toplar, yatsıdan sonra evine çekilir, telif çalışmalarını geceleri evinde sürdürürdü.[9]
Hakkında Söylenenler: Sem’ânî, kendisinden söz ederken şu satırları yazıyor: “İbn Cerîr gerçek bir uzmandı. Çağdaşlarından hiçbirinin ulaşamadığı derecede geniş bir ilme sahipti. Kur’an’ı ezbere biliyordu. Kıraat ve tefsirde çağının biricik ustasıydı. Düşmanları bile onun hadis ilmindeki geniş yetkisini itiraf ediyorlardı. Hadisleri konularına göre tasnif etmişti. Tarihteki bilgisi ise bunlardan daha az değildi. Kendisi hayret edilecek derecede çalışkandı. Her gün kırk kâğıt yazmak üzere kırk yıl düzenli olarak çalıştığı söylenmektedir.”[10]
Eserleri: Taberî’nin eserlerinde ehl-i sünnet ve selef düşüncesine bağlı olduğu, Cebriyye, Kaderiyye ve bilhassa Mu’tezile gibi değişik görüşlere karşı açıkça tavır aldığı görülür.
1.Câmiu’l-Beyân an Te’vîli Âyi’l-Kur’ân:[11]Taberî’nin günümüze tam olarak ulaşan iki eserinden biridir. İslâm dünyasında Kur’an ayetleriyle ilgili Hz. Peygamber, ashab, tabiîn ve tebeu’t-tâbiînden gelen rivayetleri toplamasıyla meşhur olan hacimli tefsiridir. Eserin birçok muhtasarı yanında tercümeleri de bulunmaktadır. Muhammed Ali es-Sâbûnî ve Salih Ahmed Rızâ’nın hazırladığı Muhtasaru Tefsîri’t-Taberi, Kerim Aytekin ve Hasan Karakaya ile (I-IX, İstanbul 1996) Mehmet Keskin (I-VI, İstanbul, ts.) tarafından Türkçeye çevrilmiştir.
2.Târihu’l-Ümem ve’l-Mülûk: Günümüze tam olarak ulaşan ikinci eseridir. Daha önce yazılmış ve zamanımıza intikal etmemiş birçok kitaptan yaptığı nakiller dolayısıyla büyük değeri bulunan eseri ilk defa M. Jean de Goeje ile birlikte bir grup şarkiyatçı yayımlamış (I-XV, Leiden, 1879-1901), daha sonra çeşitli baskıları, zeyilleri ve muhtasarları yapılmış, farklı dillere tercüme edilmiştir.[12]Taberî Tarihi’nin Türkçeye son tercümesi Z. Kadiri Ugan tarafından 1954-58 yıllarında yapılmıştır. Adı geçen tercüme İstanbul’da basılmış olup “Peygamberler ve Hükümdarlar Tarihi” adını taşır.[13] Kitap, derin bir vukuf ve uzun bir çalışmanın ürünü olup İslâm tarihinin başlıca abidelerinden biridir. Bu eserde İslâm’ın ilk dönemleriyle ilgili olarak, hiçbir eserle kıyaslanamayacak derecede önemli bilgiler vardır. Birçok hadîs ve menâkıb, birçok rivayet ve olay, tasarruf edilmeksizin, aynen toplanmıştır. Rivayetleri telif ve tevhid etmeyi bile bir tür tahrif kabul eden İbn Cerîr, bunları aynen ve birer birer eserine almış olduğu gibi, ravilerinin adlarını da yazmayı ihmal etmemiştir. Eskiliği, yazarının kalitesi ve yüksek kişiliği, bu eseri en yüksek değere sahip kaynaklar sırasına çıkarmıştır.[14]
Bu ünlü eser, “Taberî Tarihi“ veya “Ca’ferî Tarihi“ adında kısa isimlerle de bilinir ve başlıca şu bölümlere ayrılır:
a)Hilkat ve Peygamberler Tarihi:
b)Eski İran ve Sâsâniler Tarihi:
c)Yunan ve Roma Tarihi:
d)Yahudi Tarihi:
e)İslam’dan Önceki Arapların Tarihi:
f)İslam Tarihi: Kitabın esasını teşkil eder. Şu bölümlere ayrılır: Siret ve Meğâzî, Ridde Savaşları, Cemel, Sıffin, Fitne Olayları, Emeviler Tarihi, Abbasîler Devri
3. Zeylü’l-Müzeyyel
4. Tehzîbü’l-Âsâr ve Tafsîlü’s-Sâbit an Rasûlillâhi sallallâhu aleyhi ve sellem mine’l-Ahbâr
5. Tebşîrü Üli’n-Nühâ Meâlimi’l-Hüdâ (et-Tebşîr fi Me’âlimi’d-Dîn)
6. Şârîhu’s-Sünne
7. İhtilâfü’l-Fukahâ (İhtilâfü’ Ulemâi’l-Emşâr fi Ahkâmı Şerâii’l-İslâm)
8. el-Câmi fi’l-Kırâât
Siyer ve İslam Tarihçiliğine Yaptığı Katkılar: Taberî’nin tarihçiliği ve bu alandaki yeri, yazmış olduğuTârihu’l-Umem ve’l-Mülûk: Ahbâru’r-Rusûl ve’l-Mulûk, Târîh-i Ca’ferî, Târîh-i Taberî eserleriyle bilinir. Zira bu eser İslam dünyasının en önemli tarihî klasiklerden sayılır. İslâm dünyasında ve Arap dilinde ilk olarak bir dünya tarihi yazmaya teşebbüs eden Ebû Cafer Muhammed b. Cerir b. Yezid et-Taberî’dir.[15]
İbn Cerîr’in, kendisinden sonra gelen tarihçiler için geniş bir inceleme kaynağı olan bu eseri, yaratılıştan başlayarak Hicrî 302 (M. 924) yılına, yani ölümünden sekiz yıl öncesine kadar olan olayları içermektedir.[16] Taberî eserinin girişinde inancını belirterek mü’min bir tarihçi sıfatıyla söze başlamış; yaratılış hakkında, mukaddes kitaplardan mülhem uzun ayrıntılara yer vermiştir.[17]
Târih-i Ca’ferî‘nin en önemli bölümü, Peygamberimiz zamanından Hicrî IV. yüzyılın başlarına kadar olan olayları içeren 2. bölümüdür. Bu bölüm İslâm tarihçileri için bereketli bir inceleme kaynağı olmuştur.[18]
Tarih Görüşü ve Metodu: Taberî tarih görüşünü şöyle açıklar: “Benim bu kitabımı gözden geçirenler bilsinler ki, bu eserimde dercedilen her bilgi ve haber, pek azı hariç olmak üzere, aklî delillere, insanların fikir ve akıllarıyla düşünerek buldukları sebeplere dayanmayıp, ancak senetleriyle ravilerini gösterdiğim haber ve rivayetlere dayanır. Çünkü geçip gidenlere ve sonra gelenlere dair olan haber, olay ve hâdiselerden her biri, bunları gözleriyle görmeyen ve o zamanları idrak etmeyenlere, ancak o halleri gören ve işitenlerin haber vermeleri, o haberleri nakletmeleriyle bilinir; akıl ve fikir ile bilinmez. Geçip gidenlerin bazılarına dair naklettiğimiz haberlerin bir kısmını doğru ve hakiki bulmayıp inkâr edenler veyahut çirkin sayanlar bulunursa, onlar bilsinler ki, bu haberler tarafımızdan uydurulmadan ravilerce bize nakledilmiştir. O haberler bize nasıl nakledilmiş ise, biz de o şekilde alarak dercediyoruz”[19]
Tesiri: Daha sonra gelen tarihçiler, genellikle Târih-i Ca’ferî’yi esas kabul etmişlerdir. Taberî tarihi yazıldığı andan itibaren büyük bir şöhret kazanmıştır. Pek çok kopyaları yapılmış, ona zeyiller (devamlar) yazılmıştır. Bunların başlıcaları şunlardır:
a) Taberî’nin talebelerinden Abdullah b. Ahmed b. Cafer el-Fergânî et-Türkî (ölm. 362/972)
b) Arîb b. Sa’d el-Kurtubî (ölm. 979)
c) Sabit b. Sinan (öl. 973)
d) Muhammed b. Abdülmelik el-Hemedânî (ölm. 1157)
el-Kıftî şöyle diyor: “Tarihi kesintisiz bir şekilde okumak istiyorsan Ebû Cafer et-Taberi’nin kitabını tavsiye ederim…” [20]
[2]- Sabri Hizmetli, İslam Tarihçiliği Üzerine, s. 132. (Eser MEB tarafından şark klasikleri adı altında “Milletler ve Hükümdarlar Tarihi” olarak yayımlanmıştır.)
[3]- Mustafa Fayda, DİA, c. 39, 314-315; Hasan Kurt, Taberî’nin Hayatı ve Tarihçiliği (yüksek lisans tezi, 1991), Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
[4]- Mustafa Fayda, DİA, c. 39, s.315.
[5]- Age, s.315.
[6]- Age, s.315.
[7]- Age, s. 315.
[8]- Taberî, Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, (Çev. Zâkir Kadiri Ugan, Ahmet Temir) c. I s. 2.
[9]- Mustafa Fayda, DİA, c. 39, s. 315-316.
[10]- Şemsettin Günaltay, İslam Tarihinin Kaynakları-Tarih ve Müverrihler, s. 35.
[11]- Bkz.İsmail Cerrahoğlu, “Muhammed İbn Cerir et-Taberî ve Tefsiri”, AÜİFD, XVI (1968), s. 79-101; Halis Albayrak, “Taberî’nin Kıraatları Değerlendirme ve Tercih Yöntemi”, AÜİFD, XLII (2001), s. 97-130; Sıtkı Gülle, “Taberî’nin, Tefsîrindeki Kıraat Değerlendirmeleri”, İÜ İlahiyat Fakültesi Dergisi, sy. 9, İstanbul 2004, s. 65-85.
[12]- Mustafa Fayda, DİA, c. 39, s. 317.
[13]- Sabri Hizmetli, İslam Tarihçiliği Üzerine, s. 134.
[14]- Şemsettin Günaltay, Age, s. 41-42.
[15]- Taberî, Age, c. I s. 1.
[16]- Şemsettin Günaltay, Age, s. 41.
[17]- Taberî, Age, c. I s. 1-2.
[18]- Şemsettin Günaltay, Age, s. 43.
[19]- Taberî, Age, c. I s. 7-8.
[20]- Age, s. 56-57.
Add new comment