Add new comment

Ya Seni Göremezsem

Peygamberimizin ashâbına duyduğu eşsiz sevgi, ashâbı kiram ve sonraki dönem Müslümanları tarafından en güzel şekilde karşılığını bulmuştur. Tarih Peygamber sevgisine özellikle de sahabe tarafından sunulmuş en güzel örneklere şahit olmuştur. Siyer ve hadis kitaplarında aktarılmış birçok hatıra, sevgi ve muhabbet üzerine yazılmış yazı ve hikâyeyi anlamsız bırakacak kadar muhteşemdir. 

Sahabe efendilerimiz (ra) Resûlullah’ı (sas) candan ve değer verilen her şeyden daha çok sevmenin, imanın bir işareti olduğuna inanmış ve öyle yaşamıştır. “Allah ve Resûlü diğer şeylerden daha sevimli olmadıkça hiç bir kimse imanın hazzına eremez.”[1] Resûlullah’la Hz. Ömer (ra) arasında geçen bir konuşma onların temel ölçülerinin ne olduğunu bize göstermektedir. Hz. Ömer (ra):  

- Ey Allah’ın Resûlü! Kendim hariç Seni her şeyden çok seviyorum, deyince Hz. Peygamber:

- Olmadı, canından da çok sevmedikçe mümin olamazsın, buyurdu. Bunun üzerine Hz. Ömer (ra):

- Seni canımdan da fazla seviyorum, deyince Resûlullah:

- İşte şimdi oldu ya Ömer, buyurdu.[2]

Hz. Peygamberin (sas) can yoldaşı Hz. Ebû Bekir (ra) bir gün müşrikler tarafından öldüresiye dövülür. Hatta ailesi ve kabilesi onun öleceğini zannetmiştir. Bu hale gelmiş Hz. Ebû Bekir (ra)  daha ilk gözünü açtığında Resûlullah’ı sormuştur. İlk aklına gelen acıları, açlığı değil Resûlullah olmuştur. Bakın koma halinden daha yeni çıkan Hz. Ebû Bekir’in (ra) tavrı:

Hz. Ebû Bekir (ra) ancak günün sonuna doğru kendine gelip konuşabilmiş ve “Resûlullah (sas) ne yapıyor? Ne haldedir? Müşrikler ona dil uzatmaya ve hakaret etmeye başlamışlardı!” deyip durmuştu. Annesi Ümmü’l-Hayr, Hz. Ebû Bekir’e (ra): “Bir şey yesen, içsen!” deyip duruyor, Hz. Ebû Bekir (ra)  ise: “Resûlullah (sas) ne yapıyor? Ne haldedir?” diyordu. Ümmü’l-Hayr: “Vallahi, arkadaşın hakkında benim hiçbir bilgim yok!” dedi.

Hz. Ebû Bekir (ra): “Öyle ise, Ümmü Cemil binti Hattab’a git. Resûlullah’ı ondan sor.” dedi. Ümmü’l-Hayr, Ümmü Cemil’in yanına gitti ve “Ebû Bekir senden Muhammed b. Abdullah’ı soruyor.” dedi. Ümmü Cemil: “Ben ne Ebû Bekir’i, ne de Muhammed b. Abdullah’ı tanırım! İstiyorsan, seninle birlikte, oğlunun yanına kadar gideyim.” dedi. Ümmü’l-Hayr: “Olur!” dedi.

İkisi birlikte, Hz. Ebû Bekir’in yanına geldiler. Ümmü Cemil Hz. Ebû Bekir’i böyle, yerlere çalınmış, mahvolmuş bir halde bulunca, kendisini tutamayarak çığlık kopardı: “Vallahi sana bunu yapan bir kavim muhakkak azgın ve sapkındır! Ben, senin öcünü onlardan almasını, Allah’tan diler ve umarım!” dedi. Hz. Ebû Bekir: “Resûlullah (as) ne yapıyor? Ne haldedir?” diye sordu. Ümmü Cemil: “Şu annen, O’nun hakkında söyleyeceğimi işitir!” dedi.

Hz. Ebû Bekir (ra): “O’ndan sana hiçbir kötülük gelmez.” dedi. Bunun üzerine, Ümmü Cemil: “Selâmettedir ve iyidir.” dedi. Hz. Ebû Bekir (ra): “Şimdi nerededir O?” diye sordu. Ümmü Cemil: “Erkam’ın evindedir.” dedi. Hz. Ebû Bekir (ra): “Allah’a andolsun ki, Resûlullah (as)’a gitmedikçe ne bir yiyecek tadarım, ne de bir içecek içerim!” dedi. Ortalık sakinleşip halkevlerine çekilinceye kadar bekledikten sonra, annesi ve Ümmü Cemil, koltuklarına girerek Hz. Ebû Bekir’i Peygamberimiz (as)’ın yanına götürdüler.

Hz. Ebû Bekir (ra) Peygamberimiz (as)’i görür görmez, kendisini üzerine attı ve öptü. Orada bulunan Müslümanlarda Hz. Ebû Bekir’e sarıldılar. Hz. Ebû Bekir’in hali Peygamberimiz (as)’i son derecede rikkate getirdi. Hz. Ebû Bekir: “Babam, anam Sana feda olsun yâ Resûlallah! O fâsık adamın yüzümü gözümü belirsiz etmesinden başka bir sıkıntım yok!” dedi.[3]

Hadis ve Siyer kitaplarında şu güzel ifadeye sık sık rastlarız: “Anam–babam, malım–canım Sana feda olsun ey Allah’ın Resûlü!” Bu cümleler güzel bir söz olarak kitaplarda yerini almamış, gerektiğinde en önemli şeylerin O’nun (as) için hiç düşünmeden feda edilebileceğine cihan şahit olmuştur.

Dinar oğulları kadınlarından Sümeyrâ Hatunun iki oğlu Numan b. Abdi Amr ve Süleym b. Haris ile kocası, kardeşi ve babası Uhud’da şehit olmuşlardı. Bunların şehit oldukları kendisine haber verildiği zaman, Sümeyrâ Hatun: “Resûlullah aleyhisselam ne yapıyor? Nasıldır?” diye sormuştu. Ona: “Ey filanın anası! O iyidir, Allah’a hamd olsun, senin istediğin gibidir!” dediler. Sümeyrâ Hatun: “Onu bana gösteriniz de, ona bir bakayım?” dedi. Sümeyrâ Hatuna, Peygamberimiz aleyhisselam’ı işaretle gösterdiler. Sümeyrâ Hatun, Peygamberimiz aleyhisselam’ı görünce: “Senden (Sen sağ olduktan) sonra, her musibet bizim için hiçtir, önemsizdir!” dedi.[4]

Oğul, eş, kardeş ve baba… Bir insan için dünyada bunlardan daha değerli ne olabilir ki? Sümeyra anamız için cevap belliydi: Resûlullah

Talha b. Ubeydullah (ra) eli çolaktı ve bu çolaklığı doğuştan da değildi. Resûlullah’ın uğruna Uhud savaşında çolak kalmıştı. O’nun için bırakın elini canını bile verirdi.

Müşriklerin attığı yerden vuran keskin nişancı okçularından Malik b. Züheyr, nişan alarak Resûlullahaleyhisselam’a bir ok atmıştı. Talha b. Ubeydullah (ra), okun Resûlullah aleyhisselam’a isabet edeceğini anlayınca, Resûlullah aleyhisselam’ı korumak için elini oka karşı tuttu. Ok parmağına değip elini çolak yaptı. Hz. Ali (ra) derki: “Resûlullah aleyhisselam’ı kılıçların bürüdüğü, okların her yandan hedef aldığı bir sırada, yalnız Talha’nın O’nun önünde kendisini siper ve kalkan yaptığını görmüşümdür.[5]

Herhalde Zeyd b. Desine’nin (ra) başından geçen olay Resûlullah’a muhabbetin zirvesi bir olaydır. İdam edilirken canını kurtarmak için kaç kişi böyle bir cevap verebilir. Zeyd (ra) öldürülmek için ortaya getirildiğinde, Ebû Süfyan ona, “Ey Zeyd! Allah adına söyle, istemez miydin ki, senin yerinde şimdi Muhammed olaydı da, biz O’nun boynunu vuraydık. Sen ise ailenle olaydın.” dedi. Zeyd (ra) de, “Allah’a yemin ederim ki, ben ailemin arasında olayım da Muhammed’in ayağına bir diken bile batsın istemem.” dedi. Bunun üzerine Ebû Süfyan, “Ben, arkadaşlarının Muhammed’i sevdikleri gibi bir sevgi görmedim.” dedi. Sonra Nistas, Zeyd’i (ra) öldürdü.[6]

Ashâb-ı Kiramın buna benzer örneklerini çoğaltmak mümkündür. Bu kadar örneğin onlardaki sevgiyi göstermeye fazlasıyla yetmektedir. Efendimizle beraber olmak onlar için dünya hayatında imandan sonra elde edilebilecek en büyük nimettir. Bu nimetin şükrünü gerçekten çok güzel bir şekilde yerine getirmişlerdir.

Şevkânî’nin Taberânî, Ziya el-Makdisî gibi hadisçilerden naklettiğine göre bir sahabî Allah Resûlü’ne gelmiş ve dünyayı kendisine dar eden şu endişesini dile getirmiştir: “İbn Abbas (ra) anlatıyor: Adamın biri Resûlallah’a (sas) geldi ve şöyle dedi:

- Ey Allah’ın Elçisi! Ben Seni kendimden ve çocuklarımdan daha çok seviyorum. Evimde iken Seni hatırlıyor, hasretine dayanamadığını için hemen gelip görüyor, yüzüne bakıyorum. Senin ve benim ölümümü düşündüm. Anladım ki, Sen öldüğünde ve cennete girdiğinde peygamberlere mahsus yüce makamlarda bulunacaksın. Ben ise cennete girdiğimde Seni göremeyeceğimden korkuyorum!                       

Resûlallah (sas) ona bir şey söylemedi. Birazdan Hz. Peygambere (sas)  Nisa sûresinin 69. âyeti nazil oldu. Resûlullah (sas) âyet-i kerimeyi sahabeye okudu ve onun için dua etti.[7] Âyetin meali şu şekildedir:    

“Kim Allah’a ve Resûl’e itaat ederse işte onlar, Allah’ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddîkler, şehidler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır!”

Sonraki dönem Müslüman toplumları Resûlullah’a olan sevgi ve bağlılıklarını çeşitli şekillerde göstermeye çalışmıştır. Hayat tarzlarını yapabildikleri kadar onun hayatına uydurmaya çalışmışlar, medeniyetlerini O’nun getirdiği bilgi ışığında kurmaya çalışmışlar, sanatlarında, kitaplarında hep onu anlatmaya çalışmışlardır. Hep o sahabenin taşıdığı özlemle en güzel örneği hatırlamışlardır.

Yüce Rabbimizden niyazımız âyeti kerimenin müjdesine bizleri de ulaştırmasıdır.

Âmin

 



 

[1] Buharî, İman, 8; Müslim, İman, 67-72.

 

[2] Buharî, Ahkâm, 19.

[3] M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/53-56.

[4] İbn İshak, İbn Hişam, Sine, c. 3, s. 105.

[5] Vâkidi, Megâzî, c. 1, s. 256.

[6] M. Yusuf Kandehlevî, Hadislerle Müslümanlık, c. I, s. 458.

[7] Kur’ân Yolu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: II/71.

Yazar: 
Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.