Güneşimizi Balçıkla Sıvayamazsınız!
O (s.a.s) bizim güneşimiz. Cahiliye karanlıklarını Allah’ın izni ve inayetiyle O (s.a.s) dağıttı. O (s.a.s) yokken küfür vardı; zulüm vardı; vahşet vardı dünyada. O (s.a.s) gelince iman, adalet ve güzel ahlak aydınlattı ufuklarımızı bir anda. O’nun (s.a.s) gelişi müjdeydi mazlumlara, yetimlere, ezilenlere; korku verdi tüm zalimlere, müstekbirlere.
O’nu (s.a.s) Allah (cc) sevdi en başta. Öyle sevdi ki, ömrüne yemin etti şanlı Kur’ân’ında.[1] Habib edindi kendine[2]. Ahirette kendisine Kevser havuzunu verdi[3] ve ulaştırdı O’nu (s.a.s) en yüce makama, Makam-ı Mahmud’a.[4] “Şüphesiz ki Sen en üstün ahlâka sahipsin.”[5] diyerek üsve-i hasene; yani her konuda “en güzel örnek” kıldı inananlara.[6] O’nu (s.a.s) sevmeyi imanın olmazsa olmaz şartı kıldı kullarına.[7] Ümmeti de destansı bir sevgiyle sevdi O’nu (s.a.s); Uğrunda canlarını, mallarını ve evlatlarını feda pahasına.[8] Allah’ın en büyük ikramıydı O (s.a.s) insanlara.[9] İnsanlar O’nun (s.a.s) sayesinde kavuştular hayat rehberleri Kur’ân’a ve kurtuluş dini İslâm’a.
O(s.a.s), Tevrat’ta kendisinden “Şiloh” diye bahsedilen Emin Rasûl[10]; İncil’de adı “Periqlytos – Periklit” olan övgüye lâyık Ahmed’di.[11] Hz. İbrahim (as)’in duası[12], Hz. İsa (as)’nın müjdesiydi.[13]Âlemlere rahmet olarak gönderilmişti.[14] İnsanların kurtuluşu için gece-gündüz didindi. O (s.a.s) bütün insanlığa gönderilen hidayet rehberiydi.[15] İnanmayanların ardından neredeyse kendini harap edecek kadar üzülendi.[16]
Son derece mütevazıydı. Medine’de kurduğu küçük şehir devletini on sene içinde iki milyon kilometre kareye hükmeden büyük bir devlete dönüştürmesine rağmen[17] sade yaşamış, hiç kibre kapılmamıştı.[18] Mekke fethinde bir zamanlar terk etmek zorunda bırakıldığı şehre muzaffer bir komutan olarak girerken kibre kapılmamak için devesinin üzerinde secde ederek o derece eğilmişti ki neredeyse başı devenin başına değiyordu.[19] Şehre girdiğinde bir zamanlar kendisine ve ashabına en ağır işkenceleri reva görenleri sitem ve başa kakma olmadan, “Gidiniz, hür ve serbestsiniz.”[20] diyerek bir çırpıda affetmişti.[21]O derece mütevazıydı ki, kendisine “Ey yaratılmışların en hayırlısı!” diye seslenen birine, “O söylediğin Allah’ın dostu İbrahim aleyhisselam’dır!” buyurmuştu.[22] Yine Yunus ve Musa peygamber (aleyhimesselam) hakkında,” Bir kimsenin benim Yunus b. Metta’dan hayırlı olduğumu söylemesi yakışık almaz.”[23] ve “Beni Musa aleyhisselam’dan üstün tutmayın.”[24] buyurmaları hep bu tevazusunun göstergeleriydi. Hem zaten “Peygamberlerin birini diğerine üstün kılmayın.” buyuran da kendisiydi.[25]
“Ben rahmet peygamberiyim, ben savaş peygamberiyim.” buyurmuştu.[26] Allah’ın emriyle, savaşa bile rahmeti sokmuştu. Savaşta yaşlılar, kadınlar, çocuklar, savaşçı olmayanlar öldürülmez; ibadethaneler tahrip edilmez ve hatta gerekmedikçe doğal çevreye zarar verilmezdi.[27] Medine döneminden itibaren on yıl süreyle düşmanlarıyla yaptığı savaşlarda iki tarafta ölenlerin toplam sayısı dört yüzü bulmuyordu.[28] Bugün İslâm dünyasında emperyalist kâfirlerin bir hiç uğruna öldürdüğü milyonları ve hatta kendi aralarında yaptıkları dünya savaşlarında katledilen on milyonlarca insanı düşününce İslâm dinini barbarlıkla yaftalamanın ne kadar haksız olduğu gün gibi aşikârdır.
“En muteber şahitlik düşmanın şahitliğidir.” denilir. Eski ve yeni bazı düşmanlarının O’nun hakkındaki övgüleri, insanlık için O’nun (s.a.s) değerinin en önemli göstergeleri sayılmalıdır. Eski düşmanlarının dilinde O, Mekke’nin “Emin”i idi.[29] Öyle ki, Mekke’de Peygamberimizin doğruluğunu ve eminliğini bilmeyen ve saklayamayacağı değerli eşyası olup da onu kendisine emanet bırakamayacak kimse yoktu.[30]
Günümüz batı dünyasında Gibson, Dostyoyevski, Geothe, Bernard Shaw, Voltaire, Shebol, Thomas Carlyle, Lamartine ve Prens Bismark gibi bazı insaflı insanlar da O’nun değerini takdir etmekten geri duramamışlardır. Onların arasında niceleri vardı. Hepsi de O’na (s.a.s) övgüler yağdırıp doğruluğunu tasdik etti. Hele Rus yazar Tolstoy O’na (s.a.s) o derece hayrandı ki, hakkında kitap bile yazdı.[31] Amerikalı yazar Micheal H. Hart’ın dünya tarihinde en çok etkili olmuş 100 kişiyi derecelendirerek incelediği eserinde birinci sıraya Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve selem’i yerleştirmesi de görülmeye değerdi. M. Hart, kitabının başında şöyle demekteydi: “Dünyanın en etkili insanları listesinin başına (Hz.) Muhammed’i (aleyhisselam) koymam bazılarını şaşırtabilir, bazılarını da kuşkuya düşürebilir. Fakat (Hz.) Muhammed (aleyhisselam) hem dinî hem de dünyevî düzeyde üstün başarı kaydeden tek insandır…”[32]
Bugün Batılı ilim çevrelerinde, Peygamber olarak benimsenmese bile Hz. Peygamber (s.a.s)’in üstün bir siyasetçi, diplomat ve kumandan olarak dâhiliğinin kabul edilmesi âdeta genel bir kural haline gelmiştir.[33]Böyleyken son zamanlarda basın yayın, medya sinema yoluyla Sevgili Peygamberimize (s.a.s) ve İslam dinine hakaret edilmesi ve kasten gerçeklerin saptırılması kanaatimizce Müslümanlara ve İslam dünyasına karşı yürütülen sistemli bir psikolojik savaşın göstergesidir. Buna karşılık İslam dininde sövgü kültürü olmadığı için biz Müslümanlar onların kutsallarını eleştirinin ötesinde bir tutumla hedef almayız: “Onların Allah’ı bırakıp tapındıklarına sövmeyin, sonra onlar da haddi aşarak bilgisizce Allah’a söverler.” (En’am 6/108)
Hz. İsa (as) ve Hz. Musa (as)’yı kendi gerçekliklerinde ve onlardan kat be kat fazla bir sevgi ve saygıyla sahipleniriz. Hatta tebliğ ettikleri dinlerinin aynı Yahudilik ve Hristiyanlık gibi tahrife –bozulmaya- uğramış ve kendilerinin de peygamber olabileceği ihtimaline binaen diğer dünya dinlerinin büyüklerine de kötü söz etmeyiz. Biz sadece bu türden alçakça saldırıları şiddetle kınıyor ve diyoruz ki: Endişelenmiyoruz. Çünkü biliyoruz ki, “Yel kayadan bir şey koparamaz.”; “Güneş balçıkla sıvanmaz.”
Allahım! Yarattığın varlıklar adedince, razı olacağın kadarıyla, Arş’ının ağırlığınca ve kelimelerinin mürekkebi miktarınca Sevgili Efendimize salat ve selam eyle!
[1] Hicr 15/72.
[2]Peygamber Efendimiz (sas), “Biliniz ki ben Allah’ın sevgili kuluyum (Habîbullah). Övünmüyorum (Gerçeği ifade ediyorum)” buyurmuştur. (Tirmizî, Menâkıb:1)
[3] Kevser Sûresi.
[4] İsra 17/79.
[5] Kalem 68/4.
[6] Ahzab 33/21.
[7] Ahzab 33/6; Buhârî, Îman:8.
[8] Rasûlullah (sas)buyurdu: “Ümmetim içinde beni en çok sevenlerden bir kısmı benden sonra gelenler arasından olacak: Ailelerini ve mallarını feda pahasına, beni görmeyi arzu edecekler.” (Müslim, Cennet:12)
[9] Âl-i İmran 3/164.
[10] Tevrat (Eski Ahid):49. Bâb, 10.âyet .
[11] Yuhanna İncil’i, xıv/16.
[12] Bakara 2/129.
[13] Saf 61/6.
[14] Enbiya 21/107.
[15] A’raf 7/158.
[16] Kehf 18/6 ; Şuara 26/3.
[17] Muhammed Hamidullah, Hz. Peygamberin Savaşları, İst/1991 Yağmur yay. s.20.
[18] Bir defasında huzuruna girip heybetinden titreyen bir adama, “Sakin ol! Ben kral değilim. Ben Kureyş’ten (tazesini bulamayıp) kurutulmuş et yiyen (fakir) bir kadının oğluyum.” buyurmuştu. (İbn Mâce, Et’ıme:30)
[19] İslam Tarihi, M. Asım Köksal, Şamil Yayınevi, c.VIII, s.251.
[20] İbn Hişam: 4 /55.
[21] Peygamber Efendimizin Mekke’yi fethettiği zaman genel af ilan edip, can düşmanlarını affetmesi ve tarihteki muzaffer hükümdarlar gibi intikam ve tahakküm yolunu seçmemesi; sadece putperestliği ortadan kaldırıp Mekke’ye, kendilerinden bir vali atadıktan sonra Medine’deki mütevazı yaşamına geri dönmesi Batılı araştırmacıları dahi şaşkına çeviren çok büyük bir olaydır. İngiliz yazar ve filolog John Davenport (1789-1877), bu durumu O’nun ilahî vahye muhatap bir Peygamber olduğuna delil olarak görmektedir. (Bkz. John Davenport, “ Hz. Muhammed’den (sav) Özür Diliyorum.” Moralite Yayınları; çev. Muharrem Tan; İst. 2007; s. 131.
[22] Müslim, Fedail:150.
[23] Buhari, Enbiya:35; Müslüm, Fedail:166.
[24] Buhari, Husumat:1; Müslim, Fedail:160.
[25] Ebu Davud, Sünnet:14.
[26] Ahmed, Müsned, V/405.
[27] Bkz.: Buhari, Cihâd:148 ; Müslim, Cihâd:8 ; Ebû Dâvud, Cihâd:90 ; Dârimi, Siyer:5 ; Muvatta, Cihâd:8-9-10 ; Ahmed: I/300.
[28] Muhammed Hamidullah, Hz. Peygamberin Savaşları, İst/1991 Yağmur yay. s.21 – 22
[29] İbn Hişam:1/194 Emin: Her konuda kendisine güvenilen en dürüst insan.
[30] İbn Hişam: 2/129.
[31] Rusya’da 1908 ‘de basıldıktan sonra bir çok engellemelerle unutturulmaya çalışılan bu kitap günümüzde tekrar basılmış ve Türkçe’ye de tercüme edilmiştir. Bkz.: Tolstoy, Hz Muhammed (as), Gizlenen Kitap, İst. 2006, Karakutu yay.
[32] M. H. Hart, En Etkin 100 (Çvr. Mehmet Harmancı) s.1 İst. 1994 (Sabah Kitapları)
[33] Bkz. F. Buhl – A. T. Welch, ‘’Muhammad’’, Encyclopaedia of Islam, VII,375.