Add new comment

Siyer-i Nebi Dersleri-9: Efendimiz’in Gençlik Yılları

Ficar Savaşları

Zulüm ve zorbalığın hüküm sürdüğü, insanların savaşacak kimse bulamadıklarında kardeşlerine saldırdığı günlerdi. Kan dökmek için fırsat kollayanlar, bazen bir deveyi bahane ederek yıllarca savaşırlardı.[1] Gece  uykuya dalan  insanlar, ticaret için yollara düşen kervanlar kanlı bir saldırıya maruz kalmanın endişesini yaşarlardı. Kan davalarının ardı arkası kesilmez, gücü kuvveti olanlar, mazlumlara rahat vermezdi. Yürekler kin ve nefretle dolmuş, sevgi ve şefkate yer kalmamıştı.  Cahiliye devriydi. Taşa ve tahtaya  tapanlardan merhamet beklenir miydi?

Senenin dört ayında (zilkade, zilhicce, muharrem, receb) tüm düşmanlıklar, mücadeleler bir kenara bırakılır, kan dökmek ve kötülük yapmak büyük günah kabul edilirdi. “Haram aylar” adı verilen bu kutsal dönemlerde insanlar babalarının katillerini bile görseler ona kılıç çekmezle

rdi. Ticari seyahatler, akraba ziyaretleri bugünlerde yapılır, cahiliye devrinin meşhur panayırları bu tarihlerde kurulurdu. Ne var ki yüreği taş kesilmiş kimseler bu aylara dahi saygı göstermez,  kan dökmeye, savaşmaya devam ederlerdi. Haram aylarda yapılan bu savaşlara Ficar Savaşları denilirdi.[2]

Ficar Savaşlarından dördüncüsü Mekkelilerle Hevazinliler arasında olmuştu. Efendimiz aleyhisselamın gençlik yıllarında cereyan eden bu savaşa Haşimoğulları Zübeyr b. Abdülmuttalib komutasında katılmışlardı. Sevgili Peygamberimiz fiili olarak çarpışmamış sadece düşmanların attığı okları toplayarak amcalarına vermişti. Allah Celle, müşrikler arasında yapılan ve haram ayların kudsiyetinin çiğnendiği bu savaşlara aktif olarak katılmaktan Resûl-i Ekrem’i muhafaza buyurmuştu.[3]

Hilfu’l-Fudûl

Ficar savaşlarının sonrasında Mekke’de huzur ve asayiş kalmamıştı. Hac için ya da ticari amaçlarla şehre gelen yabancılara zulmediliyor, paraları ve eşyaları ellerinden zorla alınıyordu.

Yemen’den umre niyetiyle Mekke’ye gelen Zübeyd kabilesine mensup bir adam, yanında bulunan eşyaları Kureyş’in önde gelenlerinden Âs b. Vâil’e satmıştı. Fakat Âs aldığı eşyaların parasını ödemediği gibi, malları geri vermeyi de reddetti. Yemenli adam alacağının tahsil edilmesi ya da mallarının teslimi için pek çok kimseden yardım istediyse de umduğunu bulamadı. Âs b. Vâil Sehmoğulları kabilesinin lideriydi ve hiç kimse bu adamı karşısına almak istemiyordu.

Ertesi sabah Kureyş’in önde gelenleri Kâbe’nin çevresinde oturdukları sırada, Ebû Kubeys Dağı’nın tepesine çıkan Yemenli adam uğradığı zulmü anlatan bir şiir okuyarak insaf sahibi kimselerden yardım istedi. Adamcağızın gözyaşları içerisinde yalvarışı, Efendimiz aleyhisselam’ın amcası Zübeyr b. Abdülmuttalib’i harekete geçirdi. Zübeyr’in önderliğinde Haşim, Zühre, Esed, Haris ve Teymoğullarının temsilcileri, şehrin en zengin ve cömert kimselerinden Abdullah b. Cüd’an’ın evinde toplandılar. Toplantıya henüz yirmi yaşlarında bulunan Muhammed aleyhisselam da katılmıştı.

Toplantıya katılanlar, Mekke şehrinde yerli ya da yabancı hiç kimseye zulüm ve haksızlık edilmesine izin vermeyeceklerine;  zalime karşı daima mazlumun yanında yer alacaklarına; denizlerde bir kılı ıslatacak kadar su bulunduğu, Hira ve Sebir dağları yerinde durduğu müddetçe bu yeminlerine bağlı kalacaklarına dair söz verdiler.[4]

Hılfu’l-Fudûl (erdemli insanların yemini) adı verilen bu hareket ilk iş olarak Âs b. Vâil’in zulmüne son vererek Yemenli adama hakkını teslim etti.

Hasam kabilesinden bir adam kızıyla birlikte hac için Mekke’ye gelmişti. Kureyş’in ileri gelenlerinden Nübeyh b. Haccac adamın kızını zorla elinden alarak kendi evine götürdü. Adam Hılfu’l-Fudûl’e başvurarak yardım istedi. Teşkilat üyeleri kılıçlarını sıyırarak Nübeyh’in evini muhasara edince Nübeyh, kızı babasına teslim etmek zorunda kaldı.[5]

Efendimiz aleyhisselam daha sonraları, nübüvvetten önce katıldığı bu toplantıdan övgüyle söz ederek şöyle buyurur: “Abdullah b. Cüd’an’ın evinde öyle bir toplantıya katıldım ki bu toplantıya katılmak benim için kızıl develere sahip olmaktan daha hayırlıdır. İslam devrinde bile böyle bir antlaşmaya çağrılsam yine katılırım.”[6]

Allah Resûlü’nün zulüm ve haksızlık içeren Ficar Savaşlarına katılmayıp, mazlumlara yardım amacıyla yapılan faaliyetlere öncülük etmesi, O’nun gençlik yılarında ne kadar yüce bir kişiliğe sahip olduğunu göstermektedir.

Efendimiz aleyhisselam’ın Hılfu’l-Fudûl teşkilatına katılması, O’nun halkın arasında bulunduğunu, insanların sorunlarıyla ilgilendiğini, çevresinde cereyan eden hadiselere sorumluluk bilinci içerisinde aktif olarak müdahale ettiğini gösterir. Peygamberimizi rehber edinen bir Müslüman, çevresine karşı duyarlı olmalı, hayırlı ve güzel işleri destekleyen, kötülüklere engel olmaya çalışan çağdaş Hılfu’l-Fudûl faaliyetlerinin içerisinde yer almalıdır.

Hılfu’l-Fudûl hareketinin içinde yer alan kimselerin müşrik olması hiçbir şeyi değiştirmez. Hayırlı bir amaç taşıyan tüm hareketler mübarektir ve Müslümanlar bu faaliyetlerin içinde olmalıdır. Efendimiz’in risaletinden sonra dahi bu toplantıyı övmesi ve o gün bile çağrılsa katılacağını belirtmesi Müslümanların kim tarafından organize edilirse edilsin mazlumlara destek, zalimlere engel olmalarının ve bu çalışmalar içinde aktif görevler almalarının lüzumunu ortaya koyar.

Hılfu’l- Fudûl’u oluşturan kimselerin sadece toplantı yapmakla kalmayıp, aldıkları kararları eyleme dönüştürmelerinin, laf değil iş üretmelerinin ayrı bir kıymeti vardır. Günümüzde insanlar pek çok isim altında çok çeşitli toplantılar yapmakta, sayısız yapı ve kurum oluşmakta fakat bunların önemli bir kısmı hiçbir eylem ortaya koyamamaktadır. Müslüman vakit geçirmek ya da kendini bir şeylerle meşgul ederek çalışıyor gözükmek yerine hayırlı hizmetler yapmalı, büyük sözler etmek yerine küçük de olsa kalıcı iyilikler ortaya çıkarabilmenin gayreti içinde olmalıdır.

 

Ticaret Hayatı

Henüz çocukluk yıllarında çobanlık yaparak hayata atılan Efendimiz, bir süre sonra diğer Kureyşliler gibi ticaretle uğraşmaya başladı.  Tahıl ve kumaş ticareti yapan amcası Ebû Talib’e yardım ederek işe başlayan Peygamberimiz, Mekkelilerin düzenlediği kervanlarla pek çok seyahate katıldı. Onun Mekke-Yemen yolu arasında bulunan Hubaşe Panayırı’na, Doğu Arabistan’daki Muşakkar ve Debâ Panayırlarına katıldığı, Yemen ve Habeşistan’a gittiği bilinmektedir.[7] Resûl-i Ekrem bu seyahatler sırasında hem ticari konularda kendisini geliştirmiş, hem de Arap Yarımadası’nın değişik bölgelerinde yaşayan insanları yakından tanıma imkânı bularak onların dini, siyasi ve sosyal durumları, dil ve lehçeleri hakkında geniş bilgi sahibi olmuştur.

Ailesinden miras kalan bir serveti olmayan Peygamberimiz, sermayesi olmadığı için başka tüccarların malları ile ücret karşılığında ticaret yaptı. Hastalığı sebebiyle kervana katılamayan bir Kureyşlinin yerine seyahate çıkarak büyük kâr elde etti ve bu durum onun yeni teklifler almasını sağladı.[8]

Efendimiz aleyhisselam kısa bir süre içerisinde ticari hayatındaki doğruluk ve dürüstlüğü sayesinde çevresindekilerin takdirini kazandı. Onunla bu dönemlerde ortaklık yapan Kays b. Sâib, Efendimizden övgüyle söz etmektedir.[9] Cahiliye devrinin hiçbir kötülüğüne bulaşmayan Sevgili Peygamberimiz iffeti, dürüstlüğü, cömertliği ve güzel ahlakı ile ‘’Emîn’’ lakabına mazhar olmuş, Muhammedü’l-Emîn ismiyle tanınmıştır.[10]

Helal haram gibi kavramların bir değer taşımadığı, hak ve hukukun gözetilmediği cahiliye devrinde tertemiz bir hayat yaşayan, dürüstlüğünden taviz vermeksizin ticari hayatını sürdüren Efendimiz bu haliyle günümüz tüccarlarına çok şey anlatmaktadır.  Piyasaya uyma bahanesi altında ahlaki değerlerinden fedakârlık yapan Müslümanlar, dürüst kalmaları hâlinde ilerlemelerinin mümkün olamayacağını asla iddia edemezler. Zira cahiliye bataklığında yüce ahlakıyla ayakta kalabilen Efendimiz yaptığı tüm işlerde başarılı olmuş, ticari başarısını çevresindeki herkese kanıtlamıştır. Müslüman, bozuk çarkın parçası olmayı değil, faziletli bir ticaret hayatının temsilcisi olmayı tercih etmelidir.

Muhammed aleyhisselam’ın üstün özellikleri ve ticari başarısı Mekke’nin en zengin kadınlarından Hatice binti Huveylid’in dikkatini çekti. Hatice (rha)  kadın olması sebebiyle kervanlara katılamıyor, ücretle tuttuğu kimseler aracılığı ile ticaret yapıyordu. Güvenilir ve dürüst bir kimse arayan Hatice, Efendimiz aleyhisselam’dan kendisi adına Suriye’ye gitmesini isteyerek başkalarına verdiği ücretin iki katını teklif etti.[11] Bu ortaklık için Efendimizin amcası Ebû Talib’in aracılık ettiği de rivayet edilmektedir.[12]

Peygamber Efendimiz, Hatice’nin kölesi Meysere ile birlikte Suriye seyahatine çıktı. Yol boyu yaşananlar ve Busra şehrindeki Rahip Nastura’nın sözleri Meysere’yi Efendimize hayran bıraktı.[13] Efendimizin alışveriş sırasında müşterilere yalan söylememesi, malını olduğundan yüksek göstermeye çalışmadan dürüstlük çerçevesinde hareket etmesi, buna karşılık çok daha fazla kâr elde etmesi Meysere’yi çok etkiledi.[14] Alışveriş sırasında Efendimizle anlaşmazlığa düşen bir Yahudi’nin kendisinden Lât ve Uzza adına yemin etmesini istemesi üzerine Peygamberimizin,  Ben Lât ve Uzza’ya yemin etmem, diyerek cevap vermesi Meysere’yi şaşkına çevirdi.[15]

Kervan Mekke’ye döndüğünde Meysere’nin yol boyunca yaşananlarla ilgili sözleri, Efendimiz aleyhisselam’ın güzel ahlakını ve dürüstlüğünü, üstün ticari başarısını hayranlık içinde anlatması, Hatice’yi çok etkiledi. Mekke’nin herkes tarafından takdir edilen, iffeti ve güzel ahlakı sebebiyle “Tâhire” lakabı ile anılan zengin hanımefendisi, eşinin vefatından sonra pek çok kimseden evlenme teklifi almış ve hepsini reddetmişti. Bütün Mekke’nin hayran olduğu kadının gönlüne Abdullah’ın yetimi Muhammed’in sevgisi düşmüştü.

 

 

 

 


[1] Hasan İbrahim Hasan, İslam Tarihi,I,73.

[2] Hüseyin Algül, Ficar,DİA,XIII,52.

[3] İbn Hişam, Sire,I,186; Süheyli, Ravzu’l-Unuf,II,229.

[4] Süheyli,II,73.

[5] İbn Habib,el-Munammak, 55.

[6] Ahmed b. Hanbel, Müsned,I,190; Muhammed Hamidullah, Hılfu’l-Fudûl,DİA,XVIII, 31-2.

[7] Muhammed Hamidullah, Hz.Peygamber’in İslam Öncesi Seyahatleri,trc: Abdullah Aydınlı, Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, IV, 327-342.

[8] Mustafa Fayda, Muhammed,DİA,XXX,

[9] Ahmed, Müsned, III,425.

[10] İbn Hişam,I,183.

[11] Halebi, İnsanu’l-Uyun,I,216.

[12] İbn Sa’d tabakat I,130.

[13] İbn Sa’d, Tabakat,I,156.

[14] Halebi,İnsanu’l-Uyun,I,219.

[15] İbn Sa’d,Tabakat,I,156.

Yazar: 
Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.